30 Mart 2025 04:37

Yunanistan’da genel grev, Türkiye’de direniş

Seyit Aldoğan


Önce Yunanistan’da başlayan, ardından Türkiye’de geniş emekçi kesimlerinin katıldığı halk hareketleri dünyanın gündemine oturdu. Türkiye’de halkın sokaklara, meydanlara taşan tepkileri devam ederken Yunanistan’da sendikalar 9 Nisan’da yeni bir genel greve gideceklerini duyurdu.

Yunanistan’da 28 Şubat’taki genel greve iki milyon civarında işçi, emekçi, köylü katıldı. Gençler, işsizler ve emekliler de eylemlerin parçasıydı. Taleplerin başında 57 kişinin yaşamını kaybetmesine neden olan tren kazasının politik nedenlerinin ortaya çıkarılması ve sorumlularının cezalandırılması, özelleştirmelerin durdurulması, özelleştirilen işletmelerin yeniden kamulaştırılması, eğitim ve sağlık hizmetlerinin bütünüyle parasız ve halk yararına yeniden yapılandırılması, sosyal güvenlik sisteminin işçi ve emekçiler yararına iyileştirilmesi, ücretlerin artırılması, iş güvenliği; NATO, ABD ve AB’nin savaş planlarından çıkılması ve silahlanma programlarına bütçe ayrılmaması vardı. Baskı ve sömürülerin katmerleşmesine neden olan sermaye politikalarındaki ısrar, biriken öfkenin sokaklara taşmasına neden oldu.

Özel sektörde de etkili olan grevden sonra da birçok sektörde yeni grevler yapıldı; gençler tepkilerini göstermek üzere eylemler düzenledi.

Başbakan Kiryakos Miçotakis ve hükümet sözcüleri eylemler karşısında “Mesajın alındığını” belirtmek zorunda kaldılar. Başbakan yardımcısı istifa etti ve Miçotakis kabine değişikliğine gitti. Kazaya ilişkin soruşturmanın önünün açılması için tüm olanakların seferber edildiği duyuruldu.

Tembi’deki kaza sermaye politikalarına olan tepkilerin taşmasında “son damla” oldu. 2010’daki ekonomik krizde tüm yük işçi ve emekçilerin sırtına yıkılmıştı. Aradan 15 yıl geçti ancak hükümet ve sermaye temsilcilerinin “Bütçe fazla veriyor”, “Uluslararası piyasaların güveni sağlandı”, “Düşük faizli kredi olanaklarını yeniden sağladık” gibi açıklamalarına karşın emekçilerin yaşam seviyesi 2010’un çok gerisinde.

Ortak sonuç kitle hareketinin belirleyiciliği

Türkiye’de ise belediyelere yönelik kayyım politikaları ve Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması hareketin fitilini ateşleyen şey oldu. Çokça benzer yanla birlikte iki ülkedeki hareketin en önemli farklılığı, Yunanistan’da hareketin genel grevle işçi sendikalarının önderliğinde olması, Türkiye’de ise hareketin patlama biçiminde gelişmesidir. Yunanistan’da harekete ekonomik ve demokratik talepler birlikte damga vururken Türkiye’de tepkiler ve talepler daha çok antidemokratik uygulamalara ilişkin. Örneğin Yunanistan’da eğitime daha fazla bütçe ayrılması talep edilirken Türkiye’de daha çok eğitimin gericileştirilmesi ve üniversite kayyımları tartışılıyor. Yunanistan’da 8 saatlik iş günü, iş güvencesi tartışılırken Türkiye’de grev yasakları, sendikal barajlar gündemi oluşturuyor.

Sendikal bürokrasi ekonomik talepleri demokrasi talebinden ayrıştırarak mücadeleleri de ayrıştırıyor. İktidarın gündemi ile işçi ve emekçi yoksul halk kitlelerinin talepleri arasındaki çelişki çatışmalı boyutlara vardığında, devreye devlet terörü, tutuklamalar, yasaklar giriyor. Dolayısıyla bu durumdan sendikal bürokrasinin de sorumlu olduğu unutulmamalıdır. Dünya kamuoyunun gündemine girmiş tepkilerin sendikaların gündemine girmemesi, sendikaların sermayenin yanında yer aldığını göstermektedir.

Her iki ülkede hareketin ortaya çıkardığı ortak sonuçlardan biri kitlelerin mücadele ve birliğinin öneminin bir kez daha kanıtlanmasıdır. Yunanistan’da milyonların alanlara çıkması sadece hükümete geri adım attırmakla kalmadı; “sessiz”, “umutsuz” kesimleri de alanlara çekerek taraf konumuna getirdi. Milyonların tek yumruk ve tek ses olması dayatılan yapay gündemleri değiştirdi. Özelleştirmelerden sağlık, eğitim ve sosyal güvencelere kadar tüm sermaye politikaları sorgulandı. Hem de milyonların katılımıyla. Burjuva muhalefet partileri sokaklara dökülen milyonların taleplerini gündem yapmak zorunda kaldı. Burjuva-liberal partilerin bile işçi-emekçi hareketinin taleplerine sırt dönememesi hareketin kitleselliğiyle ilgili bir gerçektir.

Aynı atmosfer Türkiye’de de yaşanıyor. Masa başlarında hazırlanan formüller, sandıktan başka bir alternatif sunmayan politikalar bir anda değişti. Terör ve tehditler sokakta, okullarda, mahallelerde, meydanlarda ve tayin edici olmasa da iş yerlerinde kırıldı.

Yunan medyasında ve kamuoyunda Türkiye

Yunanistan’da her dönem devlet politikalarıyla halkın birbirinden ayrıldığını belirtmek gerekir. Gerginliklerin yaşandığı dönemlerde halk içinde milliyetçi ve “ezeli düşman” duyguları körüklense de esas olarak Türkiye halkları kardeş olarak görülüyorlar. Yunanistan’a turist olarak gelenlerin birçoğu tanıştıkları Yunanistanlıların “Biz kardeşiz, alıp veremeyeceğimiz bir şey yok. Ortalığı karıştıranlar politikacılar” dediğine şahit olmuşlardır.

Ancak bu Türk devleti ve devlet yöneticileri için de aynı duyguları besledikleri anlamına gelmiyor. Her on yılda bir yaşanan cuntalar, Kıbrıs sorunu, kıta sahanlığı anlaşmazlıkları, Kürt halkının eşit yaşam talebinin “terör” olarak görülmesi Türkiye’de hiçbir zaman demokratik yönetim olmadığı inancını güçlendirmiştir.

Bugün de kamuoyunun Türkiye ile ilgili gelişmeleri yakından izlediğini, konunun medyanın gündeminden de çıkmadığını vurgulamak gerekir. 20 yıldan fazla bir süredir hükümette olan Erdoğan’ın özellikle başkanlık sistemine geçilmesiyle “sultan” olarak anıldığı biliniyor. Yunan basınında çıkan haberlerin çoğunda “Erdoğan nasıl sultan oldu?​”, “Erdoğan’ın stratejisi sultan olmak”, “Erdoğan neden sultan elbisesini giydi?​” gibi başlıklar kullanılıyor. Erdoğan’la birlikte dini gericiliğin arttığı, komşu ülkelerin tehdit edildiği görüşü hakim.

Yorumların ortak paydası Erdoğan’ın “Muhalefet istemediği”, “Muhaliflerin ve halkın ağzını bağladığı”, “Muhalefeti tasfiye etmeye çalıştığı” yönünde.

AKP’ye karşı oluşan halk hareketi nedeniyle Erdoğan’ın ülke içindeki gündemi değiştirmek ve suni gündem yaratmak için Yunanistan’la yeniden gerginliğe neden olacak politikalara yatırım yapılabileceği de tartışılıyor. Birçok analist böyle bir gelişmeyi olasılıklar içinde görüyor. “Kaygılarını” dile getiren Yunan hükümeti ise “Demokratik hak ve özgürlüklere saygı gösterilmesi” açıklamaları yapıyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Maske düştü

Maske düştü

Sakalı maske sanılan genç tutuklanmak istendi; gerçek anlaşılınca salınmak yerine ‘polisi itelemekten’ tutuklandı. Ceza alsalar dahi yatarı olmayan ‘gösteri yasasına muhalefet’ten yargılanan yüzlerce kişi ‘terörle’ ilişkilendirilerek cezaevine konuldu. Somut delil bulunmadığı için İmamoğlu davasında 8 kişiyi serbest bırakan hakim sürgün edildi. İlle de ceza isteyen bir ‘yargı mekaniği’ deşifre oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
30 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et