İşçi mahallesinden direniş notları: ‘Sokaklarda mücadele, iş yerlerinde korku hakim’
İstanbul’un işçi ve emekçi semtinde sokağa çıktığımız, iş yerinde denk geldiğimiz, mahallede sohbet ettiğimiz kadınlarla İstanbul’da başlayan ve tüm illere yayılan eylemleri konuştuk.

Fotoğraf: Evrensel
Nevruz Mersin
İstanbul – Günlerdir memleketin gündemindeki ardı arkası kesilmeyen olaylar silsilesi işçi ve genç kadınlar arasında da konuşulup tartışılmaya devam ediyor. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptaline ağız açmaya fırsat kalmadan gene kendisi dahil İBB çalışanları, Şişli Belediye başkanı ve aralarında birçok gazetecinin de yer aldığı gözaltılar ve sonrasında İmamoğlu’nun tutuklama kararı ile birlikte başlayan eylemler, yürüyüşler ve devlet eliyle uygulanan yasaklar.
Bu süreçte eylemlerin öncülüğünü yapan gençler, Saraçhane çağrılarının en önünde saf tutan kadınlar gündeme geldi. Saraçhane çağrıları başladığı günden itibaren kadınlar mesaileri biter bitmez iş yerlerinden çıkıp, çocuklarını bırakıp, yanına da birini alıp birlikte yola koyuldular.
Saraçhane’den her dönüşümüzde ertesi günün planını yaparak girdiler evlerine.
Bu çıkışların tek başına sebebi İmamoğlu’nun tutuklanması değildi elbet. Katlanarak artan şiddet ve yoksulluktu aynı zamanda…Demokrasiye, halkın iradesine vurulmak istenen kelepçeye karşı çıkma, gençlerin çocukların geleceğini karartmaya dur demekti aynı zamanda.
‘Kişisel boykotlar daha görünür’
Tartışmalar sokaklarda hararetli ama bir de yönümüzü fabrika ve iş yerlerine, oradan gelen tepkilere çevirelim. Tuzla’da işçilerle sohbet ederken CHP’yi destekleyen bazı işçilerin tepkisiz kalması dikkat çekse de farklı sektörlerde çalışan ve birbirinden farklı siyasi görüşe sahip olanların birlikte çalıştığı iş yerlerinden derin sessizliklerin olması korku atmosferini gösteriyordu.
Bazı kadınlar bu korku halini farklı biçimlerde anlatmaya çalışıyordu. Kendisinin cesaret bulduğu ama toplamı örgütlemeye çekindiğini anlıyorduk kurulan cümlelerden.
“Ben güvenlik işi yapıyorum, kendim yapılan her açıklamaya uyuyorum. Annem ve babam emekli, hiç kaçırmadan Survivor izliyorlar ama yasakladım. Artık TV8 açılmayacak Survivor da izlenmeyecek. Yapacak bir şey yok” diyordu konuştuğumuz kadınlardan biri. Böylesi daha tekil hareketler bu dönem göze çarpıyordu.
‘Fabrikada politika tartışmak korkutuyor’
Ancak bunların yanı sıra kalabalıktan cesaretlenen ve bu süreci kendi yaşam koşullarıyla birlikte yorumlayanlar da vardı.
Örneğin bu gidişatın iyiye gitmediğini, bu koşullara karşı ses çıkartan gençlerin tutuklanmasına karşı başlayan tepkilerin farklı görüşten işçiler arasında tartışmalara evrildiğini ve devamını da yoksulluk ve ekonomik sorunlara bağlandığı tartışmalar, kutuplaşmayı da derinleştirdiğini gösteriyordu bir metal fabrikasında… “Sandıktan artık başka bir isim çıkmalı, Erdoğan yüzünden açız” tepkilerine karşı AKP’li işçilerin, “Aç değilsin, açıkta değilsin. Çalışıyor kazanıyorsun. Bunların Erdoğan ile ne alakası var?” söylemlerinin de yükseldiğini söylüyordu metal işçisi kadın arkadaş. Yer yer kavgalar yaşanan, CHP ve AKP’li tarafların sataşmalı tartışmalara girdiğini aktaran metal işçileri, “İş kavgaya evriliyor, fabrikanın bir bölümü aşırı sessiz. Benim bulunduğum bölümde ‘Tutuklama haksız, bunlar yüzünden geldiğimiz hale bak. Mesaiye kalmazsak açlıktan ölürüz, her şeyin sebebi AKP’ diyen tarafa karşı ‘Bu hallerine şükret’ diyen AKP’liler arasında münakaşa hararetleniyor” diyordu.
Fakat işçilerin gündemi çeşitli konularla değişse de temel gündemleri açlık ve yoksulluk. İşten atılma kaygısı, müdürlerinin veya işverenlerinin hükümet yanlısı olmasından kaynaklı kadınlar, iş yerlerinden politika tartışmaktan çok çekiniyor. Sokağa çıkabilen kadınlar, iş yerinde ‘Atılırım’ korkusuyla kendi görüşünü rahatça ifade edemiyor.
‘İş yerinde tutanak baskısı’
Kadınlar her gün daha da fazla güvencesizliğe itiliyor. Daha iyi bir iş bulma umudu ise tükendi. Çünkü işçilerin daha iyi koşullarda çalışacağı bir yer kalmadı. Bu nedenle bulunduğu yeri değiştirmekten başka şansı olmayan genç işçi kadınların, ülke gündeminin sürekli değinmesinin bazen hızına yetişemese de aslında kendi yaşadığı yokluk ve yoksulluğun ülke gündeminden farklı olmadığının farkında. İmamoğlu’nun gözaltına alındığı gün, derneğimize telefonla ulaşan bir kadın işçinin, “Biz ödenmeyen ücretlerimiz için iş bıraktık. Fakat müdürler ‘Biz size avans vereceğiz. Ülke gündemi karışık. Siz bunun için mi eylem yapıyorsunuz? Yapmayın biz bir aileyiz’ diyerek işçileri yatıştırıp iş başı yaptırdılar. Bir gün sonra iş durduran tüm işçilere tutanak tutulmaya başlandı” diyordu. Sokakta eylem hakkını kullanana polis eliyle şiddet uyguluyorlar. İş yerlerinde kendi talebinin haklılığını bilerek eyleme gecen kadınları da açlıkla, işsizlikle, tutanak baskısıyla kontrol etmeye çalışıyorlar.
‘Aile sokağa çıkmasını engelliyor’
Gençler ise bu durumu daha yoğun, bağlamından koparmadan izleyip değerlendiriyor. AKP’li bir ailede yetişen, kendisini milliyetçi olarak tanıtan üniversiteli genç bir kadınla yaptığımız sohbette “Ailem AKP’li. Ben CHP’li değilim ama okuduğum üniversitede herhangi bir hareket yok. Olsaydı ben de katılırdım çünkü hukuksuzluk söz konusu” derken, üniversiteli genç kadınların birçoğunun da aile baskısından kaynaklı sokağa çıkamadığını öğreniyoruz.
Bir yandan boykot çağrılarının da genç kadınlar arasında yaygın olduğunu gözlemliyoruz.
Boykot çağrılarına karşı AKP’lilerin de özellikle o markalara yöneldiğini ya da öyleymiş gibi gösterilmeye çalışıldığını, hizmet sektöründen çalışan genç kadınlar anlatıyor.
Özellikle bu son yaşananlara dair sohbet ettiğimiz gençlerin birçoğu gelecek kaygılarıyla beraber bir şeyler yapılması gerektiğini, okullarında, ailelerinde, çalıştıkları işlerde baskılandıklarını ve mücadele etmenin gerekliliğini her cümlelerinin sonuna ekliyorlar.
Sohbet ettiğimiz tüm kadınların ortak söylemleri aslında bunlardan oluşuyor. Bu ortak sorunları kadınlar, birlikte yorumlayıp sokağı örgütlediği ölçüde aşacak. Korkularını yenecek, kazanacak.
Evrensel'i Takip Et