7 Nisan 2025 04:13

Kadın işçiler anlatıyor: ‘Bu düzen zaten hiç bize çalışmadı!’

Zeynep Düz
Berfin Sungurlu


Son iki haftada yaşananlar, Türkiye’nin ‘demokrasi karnesini’ bir kez daha sorgulatıyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptali ve ardından tutuklanma süreci, sokak protestoları ve gençlerin gözaltına alınması ve tutuklanması derken, iktidarın “hukuk” adı altında siyasi rakipleri hedef aldığı bir tablo ortaya çıktı. Peki, tüm bu gelişmeleri, en ağır bedeli ödeyen kesimlerden biri olan işçiler, özellikle de kadın işçiler nasıl yorumluyor?

Demokrasi en çok işçiye gerek. 200 yıldır görülen; sınıf mücadelesinin, demokrasinin olanaklarını ne ölçüde kullanabildiği belirleyici olmuştur. İşçilerin hak ve kazanımları, ücret mücadelesi, yaşam koşulları; fabrikadan mahalleye, yerel yönetimlerden iktidarın politikalarına kadar her noktada demokrasinin tesisi ile doğru orantılı ilerler. İmamoğlu’nun diplomasının iptali ile başlayıp tutuklanması ile sonuçlanan ‘Cumhurbaşkanı adaylığının engellenmeye’ çalışılmasını, akabinde yaşanan sokak eylemlerini, çoğunluğunun gençlerden oluşan eylemcilerin tutuklanmasını… Kısaca demokrasinin iktidar eliyle aldığı darbeleri Sincan’ın Temelli semtinde bulunan iki organize sanayi bölgesinde çalışan kadın işçiler ile konuştuk.

‘Çocuklarımın geleceği için korkuyorum’

Sincan’da oturan aynı fabrikada çalışan 3 kadın işçi yaşananların bir siyasi operasyon olduğu kanaatinde. “Ortada bir yolsuzluk veya başka bir suç olsa dahi amacın bu olmadığı ortada. Zaten artık neyin suç olduğuna, kimin suçlu olduğuna Erdoğan karar veriyor. Daha geçen ay Yenidoğan Çetesi davasında 2 kişi tahliye edildi. Bebekleri para için öldürenler çıkabiliyor ama söylentilerle belediye başkanı içeri atılıyor.” Bunu diyen kadın işçi, CHP’li olmadığını belirterek şöyle devam ediyor: “Ben İmamoğlu’nu savunmuyorum, parti olarak da bir taraf tutmuyorum. Ama iktidar ne yaparsa yapsın dertlerinin üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğunu anlıyorum.” Diğer bir kadın işçi iki çocuğunun olduğunu belirtip kendisi için değil de onlar için endişelendiğini dile getirerek, “Daha kötüye gideceğimizi düşünüyorum. 10 yıl sonra çocuklarım düşüncelerini söylediler diye bedel ödemesin istiyorum ama bugün ne yapılabilir bunun için bilmiyorum” diyor.

‘Güçlü olanın istediğini yapabildiği bir düzen’

‘Ne yapılmalı?​’ sorusunun konuşulduğu günün sonrasında özellikle gençlerin çoğunluğunu oluşturduğu kitlesel gösteriler başladı. Sokağa çıkanlara eskisi kadar negatif bakılmasa da sokağın bir çözüm olma ihtimali işçilerin zihninden uzak diyebiliriz. Polatlı’da yaşayan 25 yaşındaki kadın işçi, liseyi açıktan bitirip hayat şartlarından ötürü erkenden çalışma hayatına başladığını, gündemi takip ettiğini ve bazı şeylere dur demek için toplum olarak geç kaldığımızı ifade ederek, “Birkaç yıl önce sokakta darbedilen kadına yardım eden genç arkadaşımız tıp öğrenimini yakarak tutuklanmıştı. Neden halk o zaman sokağa dökülmedi? Tekrar dile getirmek istiyorum; mertebe değil, rütbe değil, diploma değil mesele. Para da değil. Biz gerçekten halk olarak bir şeyler için geride kaldık. Ben bu olaya parti olarak değil bu ülkenin evladı olarak bakıyorum” diyor. Başka bir fabrikada çalışan genç bir kadın işçi sürece dair değerlendirmesinde şunları söylüyor: “Kolayca yapabilecek güçleri olduğu için bu diploma iptali ve tutuklamayı yaptılar. Şu an hukuk ve adalete güvenim yok ama umut fakirin ekmeğidir derler ya umut ediyorum bir şekilde adaletin sağlanması için.” “Güçlü olanın istediğini yapabildiği bir düzen” demek aslında işçilerin günlük iş hayatını da en açık biçimiyle tarif etmek oluyor.

‘Fabrikada da aynısını yaşıyoruz’

Altındağ’da oturan bir başka kadın işçi ise, “Bunların aynısı fabrikada her gün yaşanıyor. Patron ister seni işten atar, müdür sen işten çık diye mobbing yapar” diye anlatıyor. Sendikasız bir yerde çalıştığını ve işten atmaların olduğunu söyleyen kadın işçi, geçmişte Erdoğan’a oy verdiğini ve sevdiğini de belirtiyor. Ama ekonomik politikaların hayatına yansıması sonucunda bu bağlılığı kalmamış. İmamoğlu nezdinde de yolsuzluk haberlerine ihtimal veriyor: “Para aktardığı söyleniyor. Zaten CHP’yi sevmem. Ankara’dan gördüğüm kadarıyla belediyecilik olarak daha iyiler ancak parti olarak yakın hissetmiyorum kendimi. Eğer tüm bunlar cumhurbaşkanlığı adaylığını engellemek içinse umarım ortaya çıkar da bir de onların nasıl yönettiğini görürüz.”

Kadın işçi olmak: Düşük ücret, sömürü ve çifte baskı

Tüm yaşananları irade gasbı olarak anlattığımızda kendi tecrübelerinden karşılık bulamayan işçi yok. Özellikle kadın işçiler için bu çok daha fazla örnekle, hayatın her yerinde deneyimlemek zorunda bırakıldıkları bir pratik oluyor. İş yerlerinde terfi alamamaktan, iş tanımı dışında işleri yapmaya, erkek işçiye nazaran daha düşük ücrete çalıştırılmaktan ‘Sen kadınsın’ diyerek sesinin kısılmasına kadar… Dahası evde, sokakta, bulunduğu her alanda değişmeyen hikayeler ile devam ediyorlar. Evle ilgili son sözü söyleyen kocadan tutalım da patrona uzanan bir karar merci kuşatmasında kadınların sözleri ve emekleri gasbediliyor. Yine iletişimde olduğumuz bir fabrikada sadece kadınların çalıştığı bir bölümün şefinin erkek olması, bir başka fabrikada yaşanan taciz olayının ardından erkek işçiyi atmak yerine kadın işçiyi istifaya zorlamaya kadar çeşitleniyor duyduklarımız.

Nasıl iktidarın yarattığı antidemokratik iklim, hakkını arayan işçiye kolluk ablukasına, zam dönemi yüzde 30’a mahkum etmeye, sendikalaşmasının önünde engele dönüyor görüyoruz. O halde demokrasiyi, iktidarın keyfiyetinden, patronların tanımından çıkarıp işçi sınıfının kendi iktidarına değin bir süreç/araç olarak ele almalıyız. Özellikle kadın işçilerin ev içi rolü, üretimdeki konumu, toplumsal yaşamdaki varlığı bu gereklilik için vazgeçilmez bir mücadele alanıdır. Başta dediğimiz gibi en çok etkilenen alanda -kadın işçilerde- ileri bir değerlendirme var diyemeyiz. Buraya yansıtmadığımız pek çok sohbeti de düşündüğümüzde ortak nokta; muhalefet ya da iktidar olarak bir tarafta bulunmadan yaşananlara tepki… Bunu sınıf tavrı ile birleştirmek; partilerin tarafı değil sınıf bilinci ile kendi çıkarlarına hizmet eden örgütlü bir öfkeye dönüştürmek zorundayız. Bugün demokrasiyi savunmak, AKP’ye karşı CHP demek değil; patron devletine karşı işçinin/sınıfın iktidarı demek olmalı.

Evrensel'i Takip Et