Haaretz: Türkiye İsrail’le Suriye’de değil Beyaz Saray’da karşı karşıya gelecek
Haaretz gazetesinden Zvi Bar’el'in analizine göre Erdoğan yönetimi, Suriye’deki pozisyonu ve İsrail ile ilgili sorunları sahada değil Beyaz Saray’da çözmeye yöneldi.

Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, 3 Nisan'da Brüksel'deki NATO zirvesinde bir araya gelmişti. | Fotoğraf: AA
İsrail merkezli Haaretz gazetesi, Suriye’de çıkarları çatışan Türkiye ve İsrail yönetimlerinin durumuna dair analiz yayımladı. Zvi Bar’el imzalı analizde Erdoğan yönetiminin, Suriye’deki pozisyonu ve İsrail ile ilgili sorunları sahada değil Beyaz Saray’da çözmeye yöneldiği ve bunun, planlanan Erdoğan-Trump görüşmesinde de gündeme geleceği yorumu yapıldı.
İsrailli yazara göre Türkiye, ABD’yi, NATO üyesi olarak Suriye’deki yeni HTŞ yönetimini yönlendirme konusunda görev üstlenmek için ikna edebilir.
Analizde, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın geçtiğimiz cuma günü yaptığı “Suriye’de İsrail ile herhangi bir çatışma görmek istemiyoruz çünkü Suriye Suriyelilere aittir. Suriye Türkiye’ye ait değil; Suriye İsrail’e ait değil” açıklaması hatırlatıldı. İsrailli yazar, bu açıklamanın, İsrail’in son iki hafta içinde Suriye’deki havaalanlarına ve diğer tesislere karşı gerçekleştirdiği ve Humus vilayetindeki büyük T4 hava üssünün, Hama kenti yakınlarındaki bir havaalanının ve Şam yakınlarındaki Barzah bilimsel araştırma merkezinin neredeyse tamamen tahrip olmasına neden olan bir dizi bombardımanın ardından gelen ilk resmi yorum olduğuna dikkat çekti.
"Türkiye yönetimi için yeni fırsat doğdu"
“Türkiye'nin acil hedefi, Türkiye ile uzun sınır boyunca kuzey Suriye'nin bazı bölgelerini kontrol eden ve Türkiye'nin 40 yılı aşkın süredir kanlı bir savaş yürüttüğü PKK ile iş birliği yapan bir terör örgütü olarak ilan ettiği özerk Kürt yönetiminin askeri kolu olan Suriye Demokratik Güçlerinin tehdidini ortadan kaldırmaktır” diye yazan Bar’el, “Beşar Esad'ın düşüşüne kadar Türkiye, Suriye içindeki toprakları işgal etmekle ve finanse ettiği milisler tarafından kontrol edilen Türk anklavları yaratmakla ‘yeterince’ hareket ederken, Esad rejiminin düşüşünden sonra Türkiye'nin Suriye'yi, sadece iki ülke arasındaki sınırı korumaktan çok daha öte, Türkiye'nin bölgesel çıkarlarına hizmet edebilecek bir tür himaye devletine dönüştürmesi için bir fırsat yaratıldı” değerlendirmesinde bulundu.
“Suriye’de karar alma sürecini kim etkilerse, Suriye ile Irak ve Suriye ile Lübnan arasındaki ilişkileri de etkileyecek ve çeşitli yabancı güçlerin Suriye’ye müdahalesini yönlendirebilecektir ve bunu yaparken onlara karşı konumunu güçlendirebilir ve bu şu anda Türkiye’nin Suriye’deki güçlü konumudur” diyen yazar, “Türkiye, Suriye’deki nüfuzunu yeni Suriye ordusunun inşasının yanı sıra, büyük bir kısmı Türk şirketleri tarafından yürütülecek olan yeniden inşa projelerinin temelini oluşturacak cömert ekonomik yardımlar yoluyla gerçekleştirmeyi amaçlıyor. Türkiye bu planı teröre ve özellikle de IŞİD’e karşı savaşın ayrılmaz bir parçası olarak sunuyor ki bu da Washington’daki politika yapıcıların oldukça işine gelen bir iddia” ifadelerinin kullandı.
‘Suriye ordusu’ kurma gerekçesi
İsrailli yazar “Türkiye’nin açıklamasına göre, ‘düşman güçlere’ ve terör örgütlerine karşı bağımsız hareket edebilecek yeni bir Suriye ordusunun kurulması uzun zaman alacak bir süreç ve o zamana kadar Suriye topraklarında Türk varlığı bulunacaktır. Türkiye bu varlığı tesis etmek için uygun olabilecek yerleri ve üsleri incelemeye başladı bile ve İsrail’in saldırdığı hava üssünü de inceledi. Hatta bir Türk askeri heyeti 25 Mart’ta T4 hava üssünü ziyaret etmeyi planlamış, ancak İsrail saldırısı ve üssün tahrip edilmesi nedeniyle ziyaret ertelenmiştir” dedi.
HTŞ yönetiminin yönlendirilmesi misyonu
“Yeni, iyi donanımlı ve iyi eğitimli bir Suriye ordusunun kurulması karmaşık, uzun ve maliyetli bir proje” diyen Haaretz yazarı şöyle devam etti:
“Türkiye tarafından yönetilirse, Türkiye’yi İsrail karşısında ABD’ye benzer bir konuma getirecektir. Şara’nın yaklaşık 350 bin kişilik bir ordu kurma hedefi, kullanılacak silahların Batılı mı yoksa Çinli mi olacağına, savaş doktrinine, devletin düşmanlarının nasıl tanımlanacağına ve Suriye’nin stratejik konumuna -'tarafsız' mı yoksa Batı yanlısı mı olacağına- karar verilmesini gerektirecek.”
“Bu kritik kararlarda Türkiye’nin merkezi bir rol oynaması bekleniyor ve Türkiye şimdiden Washington’a, en önemlisi NATO üyeliği olan avantajlarını sunuyor. İran ve Rusya’nın Suriye’yi kontrol ettiği bir dönemden sonra, NATO üyesi bir ülkenin ev sahibi olması ve Batı’nın çıkarlarını güvence altına alması Batı için tercih edilir bir durum.”
“Ancak bu argüman, Türkiye’nin Suriye’ye müdahil olmasının NATO’yu, sadece örgütün saldırıya uğraması halinde herhangi bir üyesini savunma taahhüdü nedeniyle, hiçbir çıkarının olmadığı tehlikeli bölgelerdeki çatışmalara sürüklemeyeceği konusunda ittifakı ikna etmesini gerektiriyor. Bu durum özellikle de örgütün aşağıdaki hususlara karşı dayanıklılığını değerlendirmesi gerektiği için kritik önem taşımaktadır.”
"Fidan’ın açıklaması Arap ülkelerine de mesaj"
“Bu bağlamda, Türk Dışişleri Bakanı’nın İsrail ile çatışma görmek istemediğini açıkladığı sakinleştirici açıklaması, öncelikle Trump ve NATO’ya ve ayrıca kendilerini Suriye’nin yeniden inşasında potansiyel ortaklar olarak gören Arap ülkelerinin, özellikle de Körfez ülkelerinin liderlerine yönelik. Son iki yılda Türkiye ile aralarındaki ilişkilerin güçlenmesine rağmen, Türkiye’nin bir Arap ülkesini ele geçirmesi tam olarak arzu ettikleri bir şey değil. Türkiye’nin ayrıca İsrail ile arasında alevlenen çatışma ortamının yumuşatılmasında somut ve acil bir çıkarı var.”
“Yeniden inşa sürecinin başlaması ve Suriye ordusunun kurulması için ABD’nin Suriye üzerindeki yaptırımlarının tamamen kaldırılması şart. Yaptırımlar yürürlükte kaldığı sürece, insani yardımın ötesinde yasal bir mali transfer sistemi yürütmek neredeyse imkansız olacak ve Suriye kredi veya kullanıma hazır askeri teçhizat satın alamayacaktır. Bu konu, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu ay gerçekleşmesi beklenen görüşmede Trump ile ele almayı planladığı ana konulardan biri olacak.”
ABD’nin muğlak talepleri
“Washington genel olarak yaptırımları kaldırma eğiliminde ancak anlaşma için altı koşul öne sürdü: terörle tam mücadele; yabancı milislerin Suriye hükümetindeki kilit pozisyonlardan uzaklaştırılması; İran’ın Suriye’deki herhangi bir müdahaleden uzaklaştırılması; kimyasal silahların imha edildiğinin kanıtlanması; Amerikalı rehine ve mahkumların iadesi ve dini ve etnik azınlıkların güvenlik ve haklarının garanti altına alınması.”
“Bu koşullardan bazıları, kimyasal silahların imhası ya da Esad rejiminin devrilmesine yardım etmeleri karşılığında üst düzey görevlere atanan Çeçen, Türk, Mısırlı cihatçılar ve diğerleri gibi yabancı unsurların uzaklaştırılması gibi izleme ve doğrulamaya olanak tanıyacak şekilde kesin bir dille ifade edilmiştir. Ancak, terörle mücadele veya azınlık haklarının garanti altına alınması gibi diğer koşulların muğlak bir şekilde formüle edilmesi, Türkiye’nin ABD yönetimini sadece Suriye’deki müdahalesinin bu koşulların uygulanmasını sağlayabileceğine ikna etmesine yardımcı olacak önemli bir yorum alanı sağlıyor.” (Dış Haberler)
Evrensel'i Takip Et