Ekrem İmamoğlu'nun tutukluluğuna itiraz edildi
Ekrem İmamoğlu'nun avukatları tutukluluğa gerekçe gösterilen "kaçma şüphesi"nin olmadığını belirterek, İmamoğlu'nun tahliyesini talep etti.

Fotoğraf: ANKA
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun tutukluluğuna itiraz edildi.
İmamoğlu'nun avukatları tarafından İstanbul 10. Sulh Ceza Mahkemesi'ne yapılan itirazda, İmamoğlu'nun tutuklanmasına gerekçe gösterilen "kaçma şüphesi"nin gerçek olmadığı vurgulandı.
Ekrem İmamoğlu'nun avukatları Fikret İlkiz, Hasan Fehmi Demir, Tora Pekin ve Mehmet Pehlivan, tutukluğa itiraz dilekçesini İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliği'ne sundu. Dilekçede, ''İmamoğlu’nun tutukluluğunun kaldırılması ile tahliyesine, hukuksuz tutuklamanın devamında ısrar edilmesi halinde dosyanın itirazen incelenmek üzere yetkili ve görevli Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi'' istendi.
İtiraz dilekçesinde, ceza soruşturmasının en temel zorunluluklardan birinin, yer, tarih ve zaman dilimi ile belirlenmiş, fiille suç oluşturan sonuç arasındaki nedenselliğin ve bu sonuca sebebiyet veren failin somut olgulara dayalı, apaçık bir şekilde ortaya konulması gerekliliği olduğu vurgulandı. Dilekçede, bu zorunluluktan hareketle mevcut soruşturmada örneğin, ''rüşvet isnadına ilişkin olarak, kimin hangi tarihte, ne amaçla, kime, kaç lira vermiş olduğuna, ihaleye fesat karıştırmak isnadına ilişkin olarak, ihalenin tarihi, konusu, hangi eylemle nasıl fesat yaratıldığı, kişisel verilerin ele geçirilmesinin nasıl, hangi tarihte, ne amaçla, kim tarafından gerçekleştirildiğine ilişkin somut olgulara dayalı tespitlere yer verilmediği'' aktarıldı.
'İddialar isnat değil, iftira'
İsnatların, bir yığın halinde, ferdileştirilmeden, soyut ve temelsiz bir şekilde öne sürüldüğü belirtilen dilekçede, "Bu yönüyle öne sürülen hususlara isnat değil, iftira kelimesi daha uygun düşmektedir. Söz konusu iftiraların güya güçlendirilmeye çalışılması amacıyla kanıt olarak öne sürülen enstrümanlar ise durumu soruşturma makamları bakımından daha da vahim kılmaktadır" denildi.
İmamoğlu’na yöneltilen ve isnada temel alınan 46 sorunun 17’si kimliği gizli tanık
Tanıklarla ilgili delillerin irdelendiği dilekçede, şu tespitler yapıldı:
"Zira Ekrem İmamoğlu’na yöneltilen ve isnada temel alınan 46 sorunun 17’si kimliği gizli tanık, 14’ü ise normal tanık (bunların isimleri de soruşturmada saklanmıştır) olmak üzere toplamda 31 soru tanık anlatımlarına dayanmaktadır. Soruşturmada bu tanıkların anlatımları bir bütün halinde okunmamış, kurgulanan sorular içerisine belirli kısımları seçilmek suretiyle yerleştirilmiştir. Böylece vasıtasızlık ilkesine uyulmadığı gibi, beyanların denetim olanağı da savunmanın elinden alınarak, vasıtaların eşitliği ve dolayısıyla adil yargılanma prensibi ağır şekilde ihlal edilmiştir."
'Tanık kendi yorumunu tanıklık olarak anlatamaz'
Tanık anlatımlarının ceza muhakemesinde en az güvenilir kanıtlardan olduğu, bu nedenle tanığın maddi olayı beş duyu organı ile algıladığı şekilde gerçeğe uygun anlatması gerektiği vurgulanan itiraz dilekçesinde, "tanığın duyuları ile olay hakkında edindiği bilgilerden kendisinin aklı ile çıkardığı sonuçlar olan sübjektif intibaları tanık beyanı kavramına dahil değildir. Tanık kendi yorumunu tanıklık olarak anlatamaz" şeklindeki ceza hukukundaki ilkeler hatırlatıldı.
Kimliği gizli tutulan tanık beyanlarının, yan delillerle desteklenmeden hükme esas alınamayacağının da içtihat haline geldiği hatırlatılan dilekçede, "Tanıklar, anlatımlarının önemli bir kısmını da bizzat şahit olmadıkları olayları 'duydum', 'duyduğuma göre', 'öyle konuşuluyordu' şeklindeki muğlak ifadelerle aktarmış, hatta kimi ifadelerde 'kesin bilmiyorum ama olabilir' şeklinde yoruma başvurmuşlardır. Bu durum, tanık anlatımlarının kanıt niteliğini tamamen zayıflatmakta, ifadenin gerçeği yansıtmak yerine kurgulandığı izlenimini güçlendirmektedir" denildi.
MASAK raporları
Tutuklama kararının sözde gerekçelerinden bir diğerinin MASAK raporları olduğu belirtilen dilekçede, şunlar kaydedildi:
"Söz konusu üç rapordan ilki Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alındığı tarihten 15 gün önce, 4 Mart 2025 tarihli, diğer ikisi ise gözaltı tarihinden iki gün önce 17 Mart 2025 tarihlidir. Raporlar kişilere ilişkin malvarlığı, banka hareketleri, şirket kayıtları gibi tespitlere yönelik olup herhangi bir hukuki değerlendirme içermemektedir. Üstelik raporların tanziminde çok acele edilmesinden olacak ki bir kısım maddi tespitler de eksik ve hatalı olarak yapılmıştır. Gerek soruşturma aşamasında gerekse Sulh Ceza Hakimliği sorgusunda Ekrem İmamoğlu’na rapordaki tespitlerden hangilerinin, ne şekilde, hangi suçu oluşturduğuna ilişkin bir açıklamada bulunulmamış, dolayısıyla bu yönde bir soru da sorulmamıştır. Birtakım hukuki değerlendirmeler içeren mülkiye müfettişlerince hazırlanmış tevdi raporları da içerik olarak itibar edilebilir nitelikte değildir. Raporda, 'usulsüzlüklere kılıf yapma', 'haksız kazanç sağlama', 'gayri meşru işlemler', 'hileli olarak yürütmek', 'hukuksuzluklara göz yummak' gibi çok sayıda yargı belirten tespitler bulunmaktadır. Bu tespitler, mülkiye müfettişlerinin belirlenmesi sürecinde bağımsız ve özerk olmadığı gerçeği ve siyasetin araçsallaştırdığı soruşturmanın hedeflediği hukuk dışı amaçla birlikte değerlendirilmelidir."
İtiraz dilekçesinde, "suçun vasıf ve mahiyeti, müsnet suçun katalog suçlardan olması, kanunda öngörülen cezanın alt ve üst sınırı" gibi soyut ifadelerin, tutuklama kararına gerekçe olamayacağının ise izahtan vareste olduğu belirtildi.
''Tutuklama gerekçeleri içinde turpun büyüğü Ekrem İmamoğlu’nun 'kaçacağı ve saklanacağı' tespitidir''
Ekrem İmamoğlu'nun, "kaçma ve saklanma ihtimalinin yüksek olduğu" yönündeki tutuklama gerekçesinin de asılsız olduğu ifade edilen dilekçede, şunlar kaydedildi:
"Soruşturmayı başlatan ve yön veren ifadeyle belirtmek gerekirse, itiraf edelim ki tutuklama gerekçeleri içinde turpun büyüğü Ekrem İmamoğlu’nun 'kaçacağı ve saklanacağı' tespitidir. Bahsedilen kişi, İstanbul’da yaşayan on altı milyon insanı temsil eden ve yapılacak ilk seçimde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’nın en güçlü adayıdır. Bu yapanın bile inanmadığı tespit, soruşturmanın hukuk normlarına uygun olarak değil, siyasi saiklerle, bağımsız ve tarafsızlığını yitirmiş yargıç ve savcılar tarafından yürütüldüğüne ilişkin tüm beyanlarımızı tek başına kanıtlar niteliktedir. Hazindir. Bu gerekçelerle, somut olguların ortaya koyduğu, onlarca milyon insanımızın da farkında olarak tepki gösterdiği, başından sonuna kadar hukuken yasak usullerle yürütülen soruşturma neticesinde tutuklanmasına karar verilen Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluğunun kaldırılması ile tahliyesine, hukuksuz tutuklamanın devamında ısrar edilmesi halinde dosyanın itirazen incelenmek üzere yetkili ve görevli Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesini talep ederiz."
Kazandığı seçimlerin iptal edildiği, hakkında adli soruşturma ve davalar açıldığı hatırlatıldı
İmamoğlu'nun, 31 Mart 2019'daki yerel seçimlerde İBB Başkanı seçildiği hatırlatılan dilekçede, ancak AKP ile MHP'nin itirazları üzerine YSK'nın 23 Haziran 2019'da seçimin yenilenmesine karar verdiği, İmamoğlu'nun bu seçimde de İBB Başkanı seçildiği anımsatıldı.
İmamoğlu hakkında, kamuoyunda bilinen adıyla “Ahmak Davası”nın açıldığı, bu davada İmamoğlu’nu siyaseten yasaklı kılacak şekilde 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası verildiği hatırlatılan dilekçede, bu davanın halen istinaf aşamasında olduğu belirtildi.
Ekrem İmamoğlu'nun İBB Başkanı seçildikten bir süre sonra, Beylikdüzü Belediye Başkanlığı yaptığı 2014-2019 arasındaki bütün iş ve işlemleri hakkında İçişleri Bakanlığınca inceleme başlatıldığı aktarılan dilekçede, İmamoğlu hakkında 2015'teki bir ihale nedeniyle 2023'te dava açıldığı ve bu davanın halen derdest olduğu kaydedildi.
İstanbul Esenyurt Belediye Başkanı seçilen Ahmet Özer'in, 30 Ekim 2024'te tutuklanması üzerine Esenyurt'ta konuşan İmamoğlu hakkında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bir milyon liralık tazminat davası açtığına yer verilen dilekçede, 20 Ocak 2025'te Kadıköy’de düzenlenen bir paneldeki konuşması üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, İmamoğlu hakkında "tehdit" ve "terörle mücadelede görev alan kişileri hedef gösterme" suçlarından dava açıldığı hatırlatıldı.
Ekrem İmamoğlu'nun, 27 Ocak 2025'te Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın “Turpun Büyüğü” konuşmasına atıfla basın toplantısı düzenlediği ve İBB'ye ilişkin birden çok davaya atanan bilirkişi ve yargının siyasallaşması üzerine konuştuğu kaydedilen dilekçede, buna ilişkin de İmamoğlu hakkında 2 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası ve siyasi yasak istendiği belirtildi.
'Muhaliflere yönelik kurumsal saldırı'
Süreçte muhalif belediyelere operasyonların sürdüğü, bazı CHP ve DEM Partili belediye başkanlarının gözaltına alındığı, yerlerine kayyum atandığı anlatılan dilekçede, "muhaliflere yönelik kurumsal saldırının, İmamoğlu'nun yakınlarına da sıçradığı" bildirildi.
Dilekçede şöyle denildi:
"Müvekkilin aile şirketinin genel müdürü Tuncay Yılmaz, kampanya direktörü Necati Özkan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Spor Kulübü Başkanı Fatih Keleş gibi isimlerin malvarlıklarına ve banka hesaplarına tedbir konulmasına karar verilmiştir. Bu isimler, Medya A.Ş. Yönetim Kurulu üyesi Murat Ongun, İstanbul Büyükşehir Belediyesi genel sekreter yardımcısı Mahir Polat ve Gürkan Akgün de Ekrem İmamoğlu ile birlikte gözaltına alınarak tutuklanmışlardır."
İmamoğlu'nun 21 Şubat 2025'te Cumhurbaşkanı adayı olmak için CHP’ye resmi olarak başvuruda bulunmasının ardından, aynı gün mesai saatinin bitimine dakikalar kala diploması hakkında görevi kapsamında olmamasına rağmen, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatıldığı hatırlatılan dilekçede, İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulunun da 18 Mart 2025'te hukuka aykırı kararla İmamoğlu'nun diplomasını iptal ettiğine dikkat çekildi.
Dilekçede, bundan bir gün sonra ise İmamoğlu'nun gözaltına alındığı, hissedarı olduğu aile şirketinin mal varlığına el konulduğu, 23 Mart'ta da tutuklandığı anımsatıldı.
'Yargı tacizi'
Tutuklandığı gün CHP tarafından Cumhurbaşkanlığı adaylığı için düzenlenen ön seçim sonucunda, yaklaşık 15,5 milyon kişinin İmamoğlu’na oylarıyla destek verdiği, 27 Mart'ta CHP Meclis grubunda düzenlenen seçimde de oybirliğiyle İmamoğlu'nun CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı olduğu aktarılan dilekçede, şunlar kaydedildi:
"Ekrem İmamoğlu’na yönelik özetle arz ettiğimiz yargı tacizi, en üst düzey kamu görevlileri, iktidara mensup siyasetçiler ve iktidar medyasının aralıksız kampanyaları ile sürdürülerek güçlendirilmeye ve haklıymış gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Yargılamalarda Anayasa gereğince tarafsızlığını muhafaza etmekle yükümlü başta Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanı olmak üzere devlet görevlileri, müvekkilin yargılandığı hemen her dava ile ilgili sürekli ve sistematik olarak olumsuz demeç vermiş ve yargıyı bu şekilde yönlendirmeye çalışmışlardır. Hukuka aykırı bu tutum, halihazırda devam eden soruşturma bakımından da artarak sürmektedir."
İmamoğlu'nun yüzlerce polis eşliğinde sabah 06.15’te evi basılarak gözaltına alındığı belirtilen dilekçede, şu ifadelere yer verildi:
"Yapılan hukuksuzluğun farkında olarak, resmi bir karar dahi alma gereği duymadan, sosyal medya siteleri üzerinde bant genişliği daraltılmış, yüzlerce siteye erişim engeli getirilmiş, haber yapan TV kanalları RTÜK tarafından ceza ve lisans iptali ile cezalandırılmakla tehdit edilmiş, çok sayıda gazeteci gözaltına alınarak bir kısmı tutuklanmış, böylece halkın ifade, haber alma, iletişim gibi en temel hakları Anayasa hükümleri yok sayılarak engellenmiştir.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne giden yollar kilometrelerce önce araç trafiğine, metro hatları ise ulaşıma kapatılmıştır. Gözaltındaki müvekkilleri ile görüşmek isteyen avukatlar, yaya olarak kilometrelerce yol kat ettikten sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne yaklaşık beş yüz metre uzakta oluşturulan polis kontrol noktasına ulaşabilmiş, burada saatlerce bekletildikten sonra Emniyet Müdürlüğü’ne alınmış, bir kısmı ise hiç görüş yapamadan kontrol noktasından geri çevrilmiştir. Soruşturma dosyasında kısıtlama kararı olduğu belirtilmiş, bu kararın kendilerine tebliği yönünde avukatların yapmış olduğu resmi müracaatlara yanıt verilmemiştir. Kısıtlılık kararına rağmen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 19 Mart 2025 tarihinde basın açıklaması yaparak, soruşturmanın içeriği ile ilgili yanlı, çarpıtılmış ve masumiyet karinesini açık ve ağır bir şekilde ihlal eden açıklamalarda bulunmuştur. Gözaltı ile birlikte iktidara yakın medyada soruşturma evrakı yanlı ve yanıltıcı beyanlar eşliğinde servis edilmeye başlanmıştır. Bütün bunlar soruşturma dosyasındaki kısıtlamanın sadece şüpheliler ve avukatları yönünden işletilmek istendiğini ortaya koymuştur."
"İsnatların çok büyük bir bölümüyle ilgili ne emniyet ne de savcılıkta tek soru yöneltilmedi"
İmamoğlu'nun ifadesinin yaklaşık 2,5 gün sonra alındığı belirtilen dilekçede, "İfadeyi alan emniyet görevlileri, müvekkilin özgeçmişine ilişkin sorular hariç, soruşturma ile ilgili olarak önceden hazırladıkları 46 adet soru ile ifadeye başlamışlardır. Gerçeğin ortaya çıkarılmasından çok olmayan suçun inşasına yönelen, tümdengelimli bir gerçekdışı kurgu ve tuzak soru yöntemine dayanan soruların üçte ikisi, yani 31 adedi tanık ve gizli tanık beyanına, 7 soru mülkiye müfettişi raporuna, 4 soru MASAK raporuna ve nihayet 4 soru ise HTS kayıtlarına ilişkin sözde tespitlere dayanmaktadır." denildi.
İmamoğlu'nun adliyede bulunduğu süreçte adliye içinde ve etrafında olağanüstü güvenlik önlemleri alındığı aktarılan dilekçede, "Şüpheli vekilleri, kısıtlanan ortam içerisinde emniyet müdürlüğüne dönüştürülmüş binada adeta gözaltında görev yapabilmişlerdir" ifadesi kullanıldı.
İmamoğlu'nun ifadesini alan cumhuriyet savcısısının sadece üç soru sorduğu ve ardından tutuklama talep ettiği belirtilen dilekçede, "Sevk yazısındaki isnatlar incelendiğinde, isnatların çok büyük bir bölümü ile ilgili olarak ne emniyet ve ne de savcılıkta müvekkilimize tek bir sorunun dahi yöneltilmediği açıkça görülecektir. Başka bir anlatımla, müvekkilimizi tutuklamaya götüren isnatlardan çok büyük bir bölümünü sulh ceza hakimliği sorgusunda, sevk yazısı içeriğinden öğrenebildik." bilgisi verildi. (Politika Servisi)
Evrensel'i Takip Et