8 Nisan 2025 12:05

Örgüt ve eylem çizgisi sorunu: Öğrenci hareketinin geleceği için birkaç itiraz

Biz, merkezileşmeden öğrenci hareketinin yerel örgütlülüklerinin büyütülmesi, taleplerinin belirgin hale getirilmesi ve merkezileşme eğiliminin ortak hedeflerle somutlaşmasını anlıyoruz.

Örgüt ve eylem çizgisi sorunu: Öğrenci hareketinin geleceği için birkaç itiraz

Fotoğraf:Evrensel

Ezgi TATLI
Emek Gençliği İstanbul İl Komitesi Üyesi

19 Mart’ta İmamoğlu’nun diploma iptalinin ardından İstanbul Üniversitesi önündeki eylemle başlayan ve devamında kitlesel eylemler ve boykotlarla devam eden hareketli bir süreçten geçtik. O günden beri birçok üniversitede, meydanda kitlesel eylemler gerçekleşti. Beyazıt’taki polis barikatının yıkılması ve öğrencilerin Saraçhane’ye yürümesi yalnızca bir eylemin valilik yasaklarına rağmen gerçekleşmesini değil, üniversitelilerin önüne korku duvarları olarak dikilen engellerin aşılmasını da ifade ediyordu. Ertesi gün ODTÜ’deki boykot çağrısı bir diğer kırılma noktası oldu. Pek çok üniversite kitlesel forumlar ve boykot kararlarıyla bir haftalık güçlü bir itirazın sürükleyicisi haline geldi. Üniversiteli gençliğin tek adam iktidarı ve sermaye programı karşısında biriken tepki ve öfkesi; geleceksizlik ve ekonomik kaygılar, Erdoğan-Şimşek ekonomi programlarıyla birlikte yaşam koşullarının giderek kötüleşmesi gibi etkenler bu hareketin esas tetikleyici unsurları oldu. Üniversite gençliği yalnızca hareketin sürükleyici unsuru olmakla yetinmedi, özellikle son iki yıldır yükseliş ivmesindeki işçi hareketine, emekçilere, sendikalara ve meslek örgütlerine yönelik “genel grev, genel direniş” çağrısının da yaygınlaşmasını sağladı. Ancak “Öğrenci hareketinin yönü ne olmalı? İhtiyaçlarımız neler? Nasıl devam edeceğiz?​” gibi sorulara hala çeşitli yanıtlar verilmesi gerekiyor.

Merkezileşmeden ne anlamalıyız?

Bu sürecin açık çıktılarından biri, üniversite gençliği içinde politik faaliyet sürdüren kurumlar tarafından uzunca bir süredir dillendirilen bir gerçeklik oldu: Örgütsüzlük. Üniversiteler içerisindeki kulüp-toplulukların baskılarla, yasaklarla dağıtılması, alanlarının kısıtlanması, ÖTK başta olmak üzere öğrencilerin üniversite yönetimine katılma araçlarının, birlikte tartışma ve karar verme alanlarının yok edilişi, politik gençlik örgütlerinin burada sayamayacağımız nedenlerle üniversite içerisinde yeterince güçlü olmaması gibi sebepler öğrencilerin örgütlü ve birlikte hareket etme alanlarını kısıtladı. Bu somut durum, sıklıkla atıf yapılan ’68 hareketiyle bugün arasındaki en temel farklardan birini oluşturuyor. Ancak, öğrencilerin boykot süreçlerini örgütleyebilmesini sağlayan örgütlenme hızlıca üniversitelerde kurulan bölüm, fakülte ve üniversite düzeyindeki boykot komiteleriyle sağlandı. Öğrencilerin uzun süredir elinden alınmış örgütlülüğü yakalayabildiği en hızlı formlar bu komiteler oldu. Boykot süreçlerine katılım yüksek olsa da üniversitelerde alınan forumlara, eylemlere katılan öğrenci sayısı aynı düzeyde olmadı. Elbette bu komiteler hala öğrencilerin tamamını kapsayabilmiş durumda değil ve yetersiz. Dolayısıyla süreçteki en temel mesele eylemlere forumlara, etkinliklere çok daha fazla sıra arkadaşımızın katılımını garanti altına almanın yol ve yöntemlerini bulmaktır. Üniversiteli gençliğin bugünkü en acil ihtiyacı kendi bulunduğu alanlardaki birliklerin güçlenmesi, karar alabileceği mekanizmaların inşa edilmesi, en geniş kesimlerin bu mekanizmaların bir parçası olarak hareket edebilmesi. Kimi üniversitelerde öğrenci temsil mekanizmalarının inşası, forum ve boykot komiteleri vb. örgütlenme araçlarının geniş öğrenci kesimlerince deneyimlenmesi, bu karar mekanizmalarının oluşması bakımdan önemli kazanımlardır. Bugün bunu sağlamadan öğrenci hareketinin “merkezileşmesi” mümkün değildir. Hatta, 19 Mart’ı izleyen süreçte “merkezileşme” tartışmasından “merkezi üniversite eylemlerini” anlamanın yaygın bir kanı haline gelmesinin de sebebi olarak bu deneyimin zayıflığını gösterebiliriz. Biz, merkezileşmeden öğrenci hareketinin yerel örgütlülüklerinin büyütülmesi, taleplerinin belirgin hale getirilmesi ve merkezileşme eğiliminin ancak ve ancak ortak talep ve hedeflerle somutlaşmasını anlıyoruz. Kitlesel bir hareketi, güçlü, örgütlü, caydırıcı hatta “devrimci” hale getirecek olan budur. Aksi öğrenci hareketi tarihinde olan örnekler gibi, dağılmaya mahkûm, palyatif biçimlerdir.

Merkezileşmek için yerelleşmek

Öğrenci hareketi Boğaziçi Direnişi, 2023 Zeren Ertaş eylemleri, 2024 Ayşenur ve İkbal’in katledilmesinden sonraki eylemler vb. son birkaç yılda “merkezileşme” açısından önemli fırsatlar yakalamıştı. Ancak bu fırsatların tamamı öğrenci hareketinin daha örgütlü çıkmasına vesile olmadığı gibi, benzer tartışmalarla kitleselleşme olanaklarını kaybetmişti. Her hareketlilikle yukarıdakine benzer tartışmalar ortaya çıkmış, özellikle üniversiteler içinde kitleselleşememiş, biriktirememiş, öğrencilerin ana gövdesiyle birleşememiş (ya da hiçbir zaman böyle hareket etmemiş, böyle bir derdi olmamış) kimi gençlik örgütlerinin bu zayıflığı kapatabilmek ve kendilerine alan açabilmek adına “merkezi çatı örgüt”, “merkezi eylemler” vb. öğrencilerin ana gövdesini dışarıda bırakan tartışmalar karşımıza çıkmıştı. Örnek de verelim; bütün üniversitelerde kurulan ve Emek Gençliği’nin dahil olmadığı için oldukça eleştirildiği Üniversite Dayanışmaları bu tartışmaların en somut göstergelerinden biridir. Benzer tartışmaları 19 Mart sürecinde de görüyoruz. “Her derde bir merkezi-çatı örgüt” refleksi toplamda hareketin en acil ihtiyaçlarının geri plana atılması, kimi örgütsel çıkarlar uğruna öğrenci hareketinin ihtiyaçlarının görmezden gelinmesi, öğrencilerin karar mekanizmalarından dışlanması vb. yönleriyle karşımıza çıkıyor. Burada merkezi öğrenci örgütlenmelerinin ilkesel olarak karşısında durduğumuz anlaşılmasın; çünkü ayaklarını bastığı yer, yani üniversiteler bu kadar örgütsüzken, ayakları sağlam olmayan bu çatıların yıkılması kaçınılmazdır. Kastımız, herhangi bir merkezi örgütlenmenin de önünü açacak olan yerel örgütlenmelerin ve dayanakların güçlenmesidir. Bunun dışında atılan adımlar, geniş öğrenci yığınlarının kendi talepleriyle karar mekanizmalarına dahil olmasının önünü açmaz, açmayacaktır. Bu da hareketin seyri açısından genişleyen ve büyüyen değil gittikçe daralan ve zayıflayan bir eylem pratiğini kaçınılmaz hale getirecektir.

TİP’li öğrenciler örneği: Tepeden inme öncülük olur mu? “Ben yaptım olduculuk” kazandırır mı?

Bu eylem ve örgütlenme çizgisinin örneklerinden biri olarak TİP’li Öğrenciler’in bu süreçteki tutumu gösterilebilir. İlk günkü Beyazıt eylemi de dahil büyük kamu üniversitelerinde ilk iki günlük eylem süreci çoğu üniversitede Emek Gençliği’nin TİP’li Öğrenciler dahil olmak üzere diğer sol-sosyalist gençlik örgütleriyle birlikte hareket ederek yaptığı çağrılarla örgütlendi. Buna herhalde kimsenin itirazı olmaz. Ancak 3. gün için bir “öğrenci mitingi” çağrısı TİP’li Öğrenciler tarafından ortak eylem gibi paylaşıldı. Hiçbir gençlik örgütünün, öğrenci topluluğunun dahil olmadığı bu çağrı süreci pek çok bakımdan tartışılmaya muhtaç. İlk iki gün birlikte eylem örgütlenebilmişken, kurulan boykot komitelerini ve gençliğin geniş kesimlerini eylem çağrıları da dahil karar alma sürecine dahil etme olanakları oluşmuşken TİP’li Öğrenciler’in 3. güne gençlik örgütleri de dahil olmak üzere öğrencilerin kitle örgütleriyle konuşmadan yaptıkları bu çağrının anlamı nedir? Bu çağrı bir ortaklaşma niyetine dayanmıyorsa ve “üniversite hareketinin merkezine geçme” iddiası taşıyorsa bu çağrı neden TİP’li Öğrenciler imzasıyla yapılmadı? Ortak eylem olarak lanse edilmesinde hangi gerekçeler belirleyici oldu? TİP’li Öğrenciler’in “ben yaptım oldu” anlayışının tarih boyunca aldığı sayısız yenilgiden haberi yok mu?

Bu soruları sormak zorundayız. Çünkü öğrencileri karar alma süreçlerinin parçası haline getirmeyen ya da bunun için uğraşmadan öğrencilerin tepkisel reflekslerine “göz dikmek” hareketi darlaştırmaktan, bölmekten başka sonuç vermez. Kitleler adına karar almak, kitleler adına “sözcülük” yapmak için önce onlarla birleşmeniz gerekir. Neyse ki Beyazıt mitinginin örgütlenme süreci politik gençlik örgütlerinin ortak müdahalesi ve bu tartışmaların TİP’li Öğrenciler’le sürdürülmesiyle ortaklaştırılmıştır. Ancak söylemde kurulan bu ortaklık ve eylem komitesi seçmeyi de içeren uzlaşma, eylem alanında sorumsuz davranışlarla ortadan kalkmıştır. TİP’li Öğrenciler’in Beyazıt mitingini kendi mitingine dönüştürmek isteyen tutumu, eylem alanında son derece amatör davranışlarla kendini tekrar etmiştir. Yine eylem komitesindeki sosyalist gençlik örgütlerinin inisiyatifiyle mitingin TİP’li Öğrenciler’in istediği yere götürülmesine izin verilmemiş, Beyazıt mitingi kitleselliği, Saraçhane yürüyüşü ve ortak iradesiyle etkili bir öğrenci mitingi olarak tarihe geçmiştir.

TİP’li Öğrenciler’in bu tutumu yalnızca Beyazıt mitinginde değil sürecin neredeyse tamamında devam etmiştir ve öğrencileri karar mekanizmalarından dışlayan, alan açmayan bir tutum olarak tipik bir dar grupçuluk örneğidir. Öğrenci hareketinin tarihinin de öğrettiği gibi bu tutumların öğrenci hareketinde barınmasının koşulu yoktur. Ayrıca Emek Gençliği de dahil olmak üzere sayısız mücadele örgütünün hareketin bölünmesine, daralmasına, ilerleyişinin dar grupçu çıkarlarla engellenmesine izin vermeyeceği, karşısında olacağı da çok açıktır. Ortak hareket etme zemininin oluşması, korunması, büyütülmesi bizim önceliğimiz olmaya devam edecektir. Dileğimiz, mücadele dostlarımızın da önceliğinin öğrenci hareketinin birleşik, örgütlü, politik bir mücadele hattında gövdesini büyütmesi olmasıdır. Başta politik gençlik örgütlerinin alacağı tutum, son süreçte de görüldüğü üzere, politik örgütlerin “cüsselerinden” çok daha fazlasını ifade eden “etkileri” bakımından kritik önemdedir. Bu ortaklaşma zemini, yığınların taleplerinin formüle edilmesi ve ileriye taşınarak gelişebilmesinin koşullarını da yaratacaktır.

Bu tartışmaları bir teşhir ve kör polemik niyetiyle değil, hareketin ihtiyaçları gereği ve mücadele dostlarımızla uzlaşmak adına ortaya koyuyoruz. Bu tartışmalar TİP’li Öğrenciler’le de sürdürülmüş, ancak “vaktimizi çalmayın, acil işimiz bu değil” gibi cevaplarla tartışmalar bizce son derece kritik olmasına rağmen geçiştirilmiştir. Bizce önemli görülen sorunlar ve eylem çizgisi başka kurumlarca önemsenmeyebilir, elbette buna itirazımız olamaz. Ancak şu bilinmelidir ki öğrenci hareketinin geleceği hepimizin çıkarlarının üzerindedir.

Emek Gençliği bulunduğu her alanda bu ortak mücadele hattının yaratılması ve ilerletilmesi için tüm güçleriyle seferber olmuştur, olmaya da devam edecektir. Derdimizi anlatamadığımız, aldığımız inisiyatifi eleştiren, politik hattımızı eksik bulan her türlü tartışma öznesine ve ortamına varız, kitle faaliyetinden öğrenmeye ve kendimizi gözden geçirmeye de hazırız. Ancak dar grupçuluk, “ben yaptım olduculuk”, tepeden inme öncülük, hareketi kendine mâl etmeye çalışmak vb. her türlü fraksiyoncu yaklaşım bize yabancıdır. Emek Gençliği ile birlikte bir kez olsun eylem örgütleme sürecine katılmış herhangi birine veya kuruma sorarsanız, aynı yanıtları alırsınız. Dolayısıyla öğrenci hareketinin kitleselleşmesi ve gelişmesinin önüne geçen her türlü eylem, örgüt çizgisini, tutumunu eleştirmek, bu eleştirilerin ortak hareket zeminin güçlenmesine hizmet etmesi, bu mücadele hattının örülmesi bakımından önemlidir.

Evrensel'i Takip Et