Kurtuluş mücadelede, özgürlük örgütlülüktedir
Öğrencilerin serbest bırakılmasından üniversitelerdeki polis varlığının son bulmasına kadar taleplerimiz, ancak üretimden gelen gücü harekete geçirerek kazanılabilir, bu gücü 1 Mayıs'ta birleştirelim.

Fotoğraf:Evrensel
Bilgesu Kiper
Mart eylemlilikleri, milyonlarca gencin yaşamında birleşmeyi, dayanışmayı, birlikte tutum almayı ve bunların ne düzeyde değiştirici olabileceğini somutladı. ‘Hükümet istifa’ talebi; bu talep ekseninde büyüyen eylemler, üniversite boykotları, ‘genel grev’ çağrısının yaygınlaşması eşliğinde ortak hedef olarak toplumsal bir güç haline geldi. Şimdi Türkiye gençliğinin geniş kesimleri bu toplumsal gücün anlamlı ve kalıcı bir değiştiriciliği nasıl gerçekleştirebileceğine içkin tartışmalar yürütüyor. Bu yazıda hedefimiz üniversite gençliğinin gidişata nasıl yön verebileceğine, somut kazanımları nasıl elde edebileceğimize dair bir pencere daha açabilmek.
Tutuklu öğrencilerin tamamının serbest bırakılması için mücadeleye
Boykot süreci, binlerce öğrencinin karar mekanizmalarına dahil olduğu, elini taşın altına sokma isteği en zayıf olandan en güçlü olana birçok gencin görev alabildiği, ortak bir talep etrafında birleşebildiği bir süreçti. Örgütlülüğün güçlenebilmesi için taleplerin daha fazla gencin parçası olabileceği biçimlerde belirlenmesi, herkesin katılımına açık alanlarda tartışmaların açılması mücadeleye günlük dahil olan kesimleri artırdı.
Bugün en başta tutuklanan tüm gençlerin serbest bırakılması olmak üzere, verilen cezaların kaldırılması, diploma iptallerinin geri çekilmesi, üniversitelerdeki antidemokratik uygulamaların son bulması, rektörlerin üniversite bileşenleri tarafından seçilmesi, üniversitelerdeki polis varlığının son bulması talepleri, öne çıkan ve geniş kesimlerin sahiplendiği talepler. Ancak üniversite gençliğinin uğruna mücadele ettiği geleceğe içkin özlemleri bunlardan çok daha geniş. Hem ekonomik hem sosyal talepler hem de siyasal talepler açısından önümüzdeki süreci büyütmek kampüs kampüs bu taleplerin belirlenmesiyle gerçekleşebilir. Merkezi eylemlerde karşımıza çıkan milliyetçi söz, slogan, küfür vb. tartışmaların geniş kitleleri ayrıştırıcı bir düzeye gelmesine engel olacak olan da budur. Çünkü üniversite gençliğinin gerçekliği, taleplerin belirlendiği forum, toplantı vb. alanlar başta olmak üzere bu tartışmalardan uzaktadır. Ne için mücadele edildiği netleştikçe, ardında kalan tartışmalar da etkisini yitirecektir.
Erdoğan iktidarı, üniversite öğrencileri üzerindeki baskı ve saldırılarını soruşturmalarla, tutuklamalarla büyüteceğinin ilanını gerek kürsülerinden gerek YÖK üzerinden gerekse üniversitelerdeki polis baskısıyla defalarca kez ilan etti. Şimdi mücadele rotası, tutuklu öğrencilerin serbest bırakılması için kuvvetlenmek olmalı. Eylemler, açıklamalar, üniversitelerdeki temel tartışmalar, kurulan öğrenci temsilciliklerinin ilk hedefi bu talep etrafında güç biriktirme hedefiyle gerçekleşmeli. Önümüzdeki süreçte üniversite yönetimi, polis, tek adam yönetiminin yargı sopasının olası saldırılarına karşı öne çıkan talepler başta olmak üzere mücadelenin güçlenebilmesine ihtiyaç var. Şimdiye kadar tutuklu gençlerin bir kısmının tahliye edilmesi, geçtiğimiz iki, üç haftalık süreçteki örgütlülüğün bir kazanımıdır. Bunu ilerletebilmek için çeşitli sonuçlar çıkartmaya ihtiyaç var.
Ders boykotları ne öğretti?
Üniversitelerde ders boykotunun gerçekleştirilmesinin temel motivasyonu, tek adam yönetiminin kendini yeniden üretebildiği bir alan olan üniversitede yaşamı durdurmak olmuştu. Bu gerekçeden hareketle öğrenciler ders boykotu yetmez, tüm yaşamı durduralım diyerek genel grev çağrısında bulunmuşlardı. Bayram tatili de dahil olmak üzere iki haftalık süreçte boykotun önemli bir kazanımı örgütlülüğün ilerletilebilmesi oldu. Akademinin sınırlarını aşan açık derslerde içerisinden geçtiğimiz dönemin politik, ekonomik ve ideolojik olarak yaşamın farklı alanlarına içkin disiplinlerin gözünden tartışıldığı, bölüm-fakülte düzeylerinde forumlarda örgütlenmeye devam etmenin olanaklarının gündem edildiği, çeşitli kültür-sanat etkinlikleri etrafında buluşmaların yapıldığı, bundan sonraki süreçte kampüs yaşamının temel belirleyicisi olabilecek örgüt formlarının kurulmaya başlandığı bir süreçten geçtik. Başta büyük kamu üniversiteleri olmak üzere pek çok üniversitede bu tarzda deneyimler iki haftanın öne çıkan yanları oldu. Forumlarda açık ders, etkinlik, forum vb. pratiklerin talepler etrafında nasıl devam edebileceği kararlaştırıldı. Bölümlerde öğrenci temsilciliklerinin kurulması, üniversitede ÖTK’nın örgütlenmesi ve resmi olarak tanınması birçok kamu üniversitesinde öğrencilerin hedefi olarak belirlendi. Şimdiye dek bir araya gelmiş binlerce öğrencinin birliğinin kalıcılaşması açısından en küçük bir araya gelme alanı sınıflardan başlayarak tartışmaların ilerletilmesi, her öğrenciyi içine dahil edebilecek kalıcı mekanizmaların kurulması hedefi, tek adam yönetiminin emrindeki üniversite yönetimlerinin karşısına, öğrencilerin taleplerini daha güçlü çıkarmayı sağlayacaktır. Ancak üniversiteye dair sorunlar, üniversitenin atanmış rektörlerini de aşan, daha geniş politik sorunlardan kaynaklandığı için, taleplerimizi kazanmanın tek yöntemi öğrenci temsilcilikleri olarak düşünülmemelidir. Birliklerimizi kalıcı hale getirmenin en iyi yöntemi şimdilik bu, ancak bu politik bir gücü biriktirmenin de aracı haline getirilmeli.
Üniversite gençliği elinde ne varsa mücadelesiyle kazandı
Üniversite gençliği açısından tüm bir yaşamı doğrudan etkileyen kararların politik olmasına, bu kararlar karşısında toplumsal bir gücün birikmesinin iktidarı veya düzeni değiştirebileceğine dair çeşitli tartışmalar dönem dönem gündeme gelse de parçalıydı. Boğaziçi direnişi, Zeren Ertaş eylemleri, Maraş depremi sonrasındaki örgütlenmeler, kadın cinayetlerinin karşısındaki birleşmeler, üniversitelerde dönemsel olarak karşımıza çıkan imza kampanyaları, şenlik protestoları, acil ve günlük talepler etrafında bir araya gelme deneyimleri gibi pek çok örnek, ardında kimisi diğerlerinden daha kalıcı olan örgütlenmeler bıraktı. Tablo ne kadar parçalı da olsa, bugüne dair tartışmalarımız açısından her bir parçada ortak değişkenler var: yığınları harekete geçiren talepler ve bunların etrafındaki örgütlenme düzeyi. Bu açıdan baktığımızda tüm bu parçaların biriktirdikleriyle hareket ettiğimizi ve bunların büyümesine etkide bulunmuş her bir örgütlülüğün de Mart eylemliliklerinde payının olduğunu ifade etmek gerekiyor. Tek adam iktidarının gençliğin bütün kitle örgütlerini baskıladığı, saldırılarda bulunduğu, kendimizi ifade edebildiğimiz, sözümüzü söyleyebildiğimiz bütün alanların başta üniversitelerde atanmış rektörler tarafından engellenmeye çalışıldığını hesap ederek düşünmeliyiz. Şu an elimizde birliğimizi sağlamlaştıran, haftalık boykotları örgütlememizi sağlayan, binlerce genç olarak meydanlara gitmemizin önünü açan ne varsa mücadelemizle kazandık, bir bir inşa ettik. Bizleri bir araya getiren ‘hükümet istifa’ talebinin gerçekleşebilmesi, bundan sonra örgütlülüğümüzü büyütmemize bağlı. Bu açıdan mart ayı boyunca yaşadıklarımız, üniversite boykotu, eylemlerimiz; her birinden ders çıkardığımız ve iktidarı yıkacak gücü toplamak üzere hanemize yazdıklarımız olmalı.
Birleşmek yetmez, örgütlenmeliyiz
Yaşamından çaldıklarını kendi varlığını sürdürmek ve güçlenmek için kullanan tek adam iktidarına dur deme pratikleri, şimdiye dek üniversite gençliğinin yaşamının birçok yanında, çeşitli ekonomik-sosyal, politik taleplerle karşımıza çıkmıştı. Bunun biriktirdiklerini yalnızca bir patlama noktası olarak değil, politikaya müdahale etmekte yaşanan çekinceleri aşma düzeyi açısından, mücadele etme eğilimi açısından da bir kırılma noktası olarak değerlendirmeliyiz. Yıllarca burjuva ana muhalefetin geleneksel kalıplarının ötesine geçemeyen ‘Politika yapmanın belli bir kesime özgü olduğu’ fikri, şimdi ana muhalefetin tutumunu değiştirebilecek güçte bir toplumsal mücadelenin gelişmesiyle büyük oranda kırılmış durumda. Mücadelenin önüne geçen ‘Makul ol, bekle, zamanla düzelir’ gibi alışılagelmiş toplumsal öğütler şimdi üniversite gençliğinin açıktan karşısına aldığı ve hesaplaştığı bir anlayışa dönüşmekte.
Birleşmenin gerekliliği herkes tarafından kabul edilse de, ‘İhtiyaç olduğunda yeniden birleşebilecek miyiz?’ sorusu da rotamızı çizerken belirgin bir endişe olarak karşımıza çıkıyor. Elimizdeki toplumsal gücü şimdi değerlendiremezsek bir daha toplayamayız endişesi, mücadele biçimlerine yönelik tartışmaları da doğuruyor. ‘Hazır gücümüz varken boykotu devam ettirelim, gücümüzü toplayabiliyorken bir polis barikatı daha yıkalım, günlük sokak eylemlerinde buluşalım, pasifize olmayalım.’ Bu düşünceler mücadeleyi büyütme niyetinin bir parçası da olsa, politik içeriği açısından oldukça tartışmalıdır. Her şeyden önce var olan gücü büyütmeye değil, nasıl tüketetileceğine dair bir tartışmadır. Bizim yığınların mücadelesinin pasifleşmesinden anladığımız, geniş kesimlerin örgütlü, karar alıcı pozisyonda harekete dahiliyetini kaybetmesi, günlük-istikrarlı-hedefli bir mücadele zemininin kurulamaması veya zarar görmesi ve bu nedenlerle mücadelenin radikalliğini yitirmesidir. Gerçekten değiştirici bir mücadele için radikallik çizgimizi hareketin basit-fiziksel anlamı olan A yerinden B yerine birleşip gitmekten çıkartıp genişletmeli, geniş yığınların bulunduğu her alanda istikrarlı politik hedeflerle mücadeleye katıldığı bir çizgiye çekmeliyiz. A yerinden B yerine kitlesel olarak gitme, politik bir hedefi elde etme düzeyine bu şekilde yükselebilir. Bu her eylemden önce toplanıp forum yapmak, uzun toplantılar gerçekleştirmek anlamına gelmez. Hedeflerini, örgütlenirken kullanacağı araçları en iyi şekilde belirlemiş, politik olarak safını ilan etmiş kalıcı ve istikrarlı örgütlerin buna ihtiyacı olmaz. Böyle örgütlülükte, bireysel isteklerimiz değil toplumsal ihtiyaçlar belirleyici olacaktır. Ben böyle istemiyordum, forum kararı beni bağlamaz, en doğru düşünce benimkidir ve bu minvalde tartışmalar bu düzeyde bir radikalliğin parçası olamaz. Geniş kitlelerin politik olarak öğrenerek ilerlettiği bir sürecin içerisinde yer bulamaz, bir süre sonra tek yapılabilecek kendi düşüncelerinin pratik gerçeklerle çeliştiği anlarda dar hesaplaşmalara girmek olur. Bu nedenle bugün mücadeleye atılmış, elini taşın altına sokmuş tüm gençlerin daha önce bunu yapmamasına neden olan tüm politik gerekçeleri karşına almaya devam etmesi önemli. Ancak yeterli değil. Bu hesaplaşmanın safımızı büyütecek örgütlerde buluşma pratiğiyle birleşmesi gerekiyor. Yani birleşmek yeterli değil, örgütlenmeye ihtiyacımız var.
Faşizmin inşasına karşı gücümüz, işçi sınıfının safında politik örgütlerdir
Üniversite gençliğinin ortaya koyduğu mücadele rotası, boykot, grev, direniş çizgisinin de katkısıyla, mücadele eğilimleri açısından eskiye-geriye dönüşün bu koşullarda yeniden yaşanması oldukça zor. Ancak birikimin ilerletilemediği durumda öğrenilenler havaya karışmasa da, örgütlenmenin önüne geçebilecek sınıf-güç ilişkileri oluşabilir. Erdoğan iktidarının faşizmi örgütlemeye yönelik hamleleri, dış politikada ve içerideki sıkışmışlığını ekonomik-siyasal olarak geniş halk yığınlarını baskılayarak çözmeye yönelik politikaları devam edecek. Aynı bir halat çekme yarışması gibi, tüm devlet aygıtlarını kullanarak halatı bir ucundan çekiştiren Saray rejimi ve sermayedarlar, karşısında örgütlü, birlikte hareket eden bir güç bulmadıkları koşulda bu savaşımı kazanabilirler. Yaşam, örgütler arasında bir mücadele alanıdır. Onların çekişmelerinin sonuçlarıyla belirlenir. Bu nedenle Erdoğan iktidarının karşısında bir araya gelmek, en geniş kesimlerin antifaşist bir mücadele hattında birleşebilmesi kritik önemde. Ancak bu noktada en geniş kesimlerin katılabileceği derken, bir bir, tekil tekil insanların bir meydanda buluşmasıyla sınırlı bir tabloyu tarif etmiyoruz. Bu zaten yapıldı, ihtiyaç artık bunun ötesinde.
Tartışmamızın en başında, öğrencilerin kendi örgütlülükleri ne kadar güçlü olursa olsun, şalter indirme kuvvetlerinin olmadığını, hayatı bütün olarak durdurma çağrısı olan ‘genel grev’in üretimden gelen güç kullanılmadıkça gerçekleşemeyeceğini ifade etmiştik. Bu nedenle acil talepler etrafında biriktirilen gücün, işçi sınıfının safında örgütlenmesine ihtiyaç var. Mart eylemliliklerini büyüten temel nokta, iktidarın değişmesi talebi idi. Halatı sımsıkı çeken Saray rejimi ve burjuvazinin karşısında işçi sınıfının safının ağırlaşması gerekli. Bugün tek adam iktidarının karşısındaki güçler oldukça çeşitli. Burjuva muhalefet de bu güçlerden birisi. Bir araya gelmek, tüm bu güçler arasında gerçekleşmek zorunda. Ancak işçi sınıfını merkezine alan bir politik örgütlülük, gerçek bir eşitlik ve özgürlük talebiyle hareket eden gençleri burjuva muhalefetin kitleleri karar verici bir zeminden dışlayan, günün sonunda sermayedarlarla yeniden birleştiren sınıfsal konumundan, politik tutumundan ayrıştıracaktır. Bu süreçte burjuva muhalefetin tutumu değiştiren, valilik yasaklarına rağmen binlerce kişi bir araya gelmeye devam eden, İBB’ye kayyım atanmasının önüne geçen, tutuklu öğrencilerin bir kısmının tahliye edilmesini sağlayan, üniversitelerinde yeni kitle örgütlerinin kurulmasına önderlik eden üniversite gençliğinin silahı, üretimden gelen gücün etrafında birleşmek olursa, çok daha büyük kazanımlar elde edilir.
Taleplerimizle 1 Mayıs alanlarına!
Önümüzdeki süreçte bu gücü işçi sınıfının saflarında birleştirmek için başta 1 Mayıs alanlarına gerçekleştirilin çağrıların örgütlenmesi ilk hedef olmalıdır. Tutuklu üniversite öğrencileri de bu güçle birleşildiği takdirde serbest bırakılacak, üniversitelerdeki baskı ve saldırı atmosferi bu şekilde dağıtılacaktır. Üniversite gençliğinin tüm güncel talepleri işçi sınıfının mücadelesinin konusudur. Kurulmaya başlanan öğrenci temsilciliklerinin de bu politik eksende birleşmesi değiştirici olacaktır. Üniversiteli-liseli gençlerin geleceğini alma ve yeniden kurma mücadelesinin sınıfın saflarında gerçekleşebileceğini binlerce gencin birleşmesinin verdiği güçle ilan etmek gerekiyor.
Genel grev, genel direniş çağrısının yenilenmesi, tüm toplumsal kesimler açısından görünür hale getirilmesi gibi ihtiyaçlar hâlâ güncel. Ancak bu, gençlik mücadelesinin hangi araçlarla, nasıl ilerletileceğini ve sınıf mücadelesinin parçası hale getirileceğini tartışabildiğimiz politik gençlik örgütlerinin parçası olmadan eksik kalacaktır. Bugünün koşulu milyonlarca gencin siyasal taleplerle mücadeleye atılmış olmasıdır. Ancak bu mücadelenin örgütsel bir formda buluşmaması önümüzü tıkar. Siyasal partiler ve gençlik örgütleri, çeşitli kitle örgütleri (sendika, temsilcilikler vs.) buluşulabilecek farklı örgütsel formlardır. Hepsinin de yazılı veya sözlü bir mücadele programı vardır. Hemen hemen hepsi politik talepler etrafında mücadelenin parçası olabilir. Ancak bu koşullarda en değiştirici mücadele programı işçi sınıfının iktidarını hedefleyen programdır. Onu örgütleyecek örgütler olmadan, böyle bir program da kendi başına değiştirici olamaz. İktidarı yıkmak, düzeni değiştirmek için en az onun kadar birikimli, onun kadar politik, onun tam karşısında ve işçi sınıfının safında politik örgütlere ihtiyacımız var. Emek Gençliği, bu yanlarıyla bilimsel bilginin ve sorun çözücü bir inisiyatifin hem mücadele tarihimizden öğrendiklerimizle buluşabildiği hem de geçmişten öğrendiklerimizin yeninin doğmasına engel olacak forma dönüşmediği sosyalist bir gençlik örgütüdür. Güç ve eylem birlikteliğimizi bu safta devam ettirelim!
Evrensel'i Takip Et