Kamu işçisi kadınların sesi toplu sözleşme masasına yansıyor mu?
Kadın işçi kazanımları açısından örnek alınan her sözleşmenin ardında vazgeçilmez bir şey vardır: Kadın işçilerin örgütlü ve ısrarlı mücadelesi.

Fotoğraf: Dilek Omaklılar/Evrensel
Satı Burunucu
27 Şubat 2025 günü, Türk-İş ve Hak-İş tarafından 2025-2026 Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü (KÇP) teklifi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına sunuldu. 600 binden fazla kamu işçisinin gelecek iki yılını belirleyecek bu protokolün, 2 konfederasyon yönetiminin birlikte hazırladığı ortak bir teklif olduğunu, konfederasyon temsilcileri teklifi sunarken adeta bir itirafname gibi ifade ettiler.
Bu teklifin gerçekten Türk-İş ve Hak-İş’in tepe yönetiminin ortak teklifi olduğu, 600 bin kamu işçisinin taslağı belirlemek bir yana, basına ilan edilmeden görmemiş olduklarını bir kez daha anlamış olduk. İşçiler aylarca sosyal medya hesaplarından düzenledikleri sohbet odalarında, kendilerinden kaçırılan sözleşmelerini “Taslakta ne var?” diye iktidara ve sendikal bürokrasiye yakın gazetecilere boşuna sormadılar.
İşçilerin bizzat katılımıyla şekillenmeyen, toplu sözleşme ve grev komiteleri ile dahil olmadıkları her TİS sürecinde olduğu gibi, bu KÇP görüşmelerinde de sendikal bürokrasinin masada uzlaşarak süreci tamamlayacağı daha ilk dakika taslak sunulurken ilan edildi.
Konfederasyon başkanları, “Amacımız hiçbir zaman sokağa çıkmak değil. Bu ülkeyi seviyoruz, bu vatanı seviyoruz, çalışanlarımızı seviyoruz. Onların mutlu olacağı, işverenimizin mutlu olacağı, sendikalarımızın mutlu olacağı bir anlayışla yol alacağız” diyerek işçilere “Sizin haklarınızı değil, iktidarın bekasını koruyacağız” tutumunu da açıklamış oldular.
Sendikal bürokrasiden patronlara kıyak
Sendikal bürokrasi bu açıklamayı yaparken, bir toplu sözleşme masasında her iki tarafın da aynı anda mutluluğunun sağlanmayacağını elbette gayet iyi bilmektedir. Sınıfsal politik tercihleri aslında TİS taslağını işçilerden kaçırarak hazırladıkları, süreçte anlaşılmıştır. Özellikle savunma sanayii işçilerinin kuru övgü ve takdirlerle haklarının gasbedilmesine karnı tok olduğu bilinirken sendikal bürokrasi “vatan, millet, Sakarya” demektedir.
Böylece konfederasyon başkanları, kamu işçilerinin özellikle geçtiğimiz yıl “Ek zam ve kayıplar karşılansın” talebiyle verdiği kitlesel mücadele ve mitingleri de yok saymıştır. Bu durum, eğer kamu işçileri önemli bir mücadele birliği ortaya koymazsa, sendikal bürokrasi için müzakerenin hangi nitelikte süreceğini de açık etmektedir.
Yılların birikmiş hak kayıpları masaya gelmedi
2002 yılında asgari ücretin 5.5 katı olan kamu işçisi ücretlerinin 2024 itibarıyla 2.4 kata kadar gerilemiş olması, alım gücünde büyük bir yoksullaşmaya işaret ediyor. Vergi dilimi nedeniyle ücretler yıl ortasında düşerken, kadın, erkek kamu işçileri geçinmek için ek iş yapmak zorunda kalıyor.
696 sayılı KHK ile taşerondan kadroya alınan işçiler, tayin, görevde yükselme gibi en temel haklar, hatta aynı iş yerinde aynı işi yapan işçiler için “eşit ücret” talepleri taslakta yer almıyor. Bunca hak kayıplarına rağmen, protokol teklifinde bu konulara ya hiç yer verilmiyor ya da son derece sınırlı.
Üstelik, geçici ve farklı statülerde çalışan sözleşmelilerin ve kapsam dışı kalan on binlerce işçinin talepleri metne yansımış değil.
TİS metinlerinde kadın işçilerin adı geçmiyor
Kadın kamu işçileri, savunma sanayisi, sağlık, sosyal hizmetler, kara yolları, demir yolları, belediye, eğitim ve temizlik gibi alanlarda “eşit işe eşit ücret” almaksızın, ağır üretim ve denetim baskısı altında, vardiyalı, baskının ve şiddetin yoğun olduğu koşullarda çalışıyorlar.
Geçmiş yıllarda olduğu gibi bu görüşmelerde de kadın işçilerin emeği ve talepleri görülmüyor. 2025 yılını iktidarın “aile yılı” ilan etmiş olması sebebiyle, “Kadın işçileri aile içinde geçiren” kısmi bir bölüm taslakta yer alıyor.
“Eşit işe eşit ücret”, iş yerlerinde ayrımcı ve cinsiyetçi uygulamalara son verilmesi, 8 Mart’ın resmi tatil olması, insan üstü vardiya ve üretim baskısının son bulması, regl izni, doğum öncesi ve sonrası gerekli izinler, süt izni, kreş, servis, ücretsiz nitelikli yemek hakkı, şiddete karşı mücadele mekanizmalarının kurulması, ILO 190 ve İstanbul Sözleşmesi’nin iş yerlerinde uygulanması vb. kadınların özgün ihtiyaçlarını kapsayan maddeler, protokol teklifinde yer almıyor.
Çünkü sözleşme taslağını kadın işçilerle tartışarak değil, sendikal bürokrasi rahat koltuklarında uzmanlarına yazdırdı. Yani kadın işçiler dahil olmadıkları bir sözleşme sürecinde, kendi özgün taleplerini de göremiyorlar.
En küçük hak bile mücadele ile kazanıldı
Yukarıda kadın işçilerin talepleri olarak sıraladığımız pek çok talep, ülkemizde kimi toplu sözleşmelerde kazanılmış yazılı kararlar niteliğindedir ve uygulanmaktadır. Genel-İş, Tüm Bel-Sen toplu sözleşmeleri ve daha başkaları incelendiğinde görülecektir.
Kadın işçilerin özgün taleplerinin toplu iş sözleşmelere girdiği tüm iyi örnekler, mücadele ederek yeni hakları kazanmanın mümkün olduğunu gösteriyor. Bu kazanımların tamamında iş yerlerinde kadın işçi komisyonları örgütlenmeleri, özgün sorun ve talepleri için yan yana geldiği toplantılar, mücadele kararları, katıldıkları toplu sözleşme ve grev komiteleri sadece TİS sürecini birebir takip için değil, her gün iş yerinde “Gücümüz birliğimizdir” temelinde bir örgütlülük vardır.
Yani kadın işçi kazanımları açısından örnek alınan her sözleşmenin ardında vazgeçilmez bir şey vardır: Kadın işçilerin örgütlü ve ısrarlı mücadelesi.
Her toplu sözleşme döneminde kağıtlara yazılan rakamlar, görüşme odalarında fısıldanan teklifler değil; sonucu işçilerin örgütlü gücü belirler. Kadın işçiler, iş yerinde erkek işçilerle birlikte komitelerimizi kurarak, kendi gündemlerimizi ve özgün taleplerimizi de belirleyerek, sendikaları dönüştürerek bu sürecin parçası değil, değiştiren gücü olabiliriz.
Evrensel'i Takip Et