13 Nisan 2025 04:15

Farklı iş kollarından işçiler anlatıyor: 19 Mart’tan sonra ne oldu, şimdi ne olacak?

İstanbul Esenyurt'ta farklı iş kollarından işçilerle Saraçhane eylemlerinin fabrikalara yansımasını konuştuk.

Farklı iş kollarından işçiler anlatıyor: 19 Mart’tan sonra ne oldu, şimdi ne olacak?

Fotoğraflar: Evrensel (solda) - İBB (sağda)

Nisa Sude Demirel
[email protected]


İstanbul – 19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu ve 104 kişinin gözaltına alınması, ardından 51 kişinin tutuklanması ile başlayan süreç Türkiye’de senelerdir görülmemiş kalabalıkta büyüklükte kitleleri yan yana getirdi. İstanbul Üniversitesinde yıkılan barikatla başlayan sokak eylemleri başta Saraçhane olmak üzere kent meydanlarındaki çağrılar, mahallelerdeki eylemler ve üniversitelerdeki boykotla büyüdü.

Eylemlerle İstanbul Büyükşehir Belediyesine kayyım atanmasının önüne geçildi, arka arkaya ilan edilen valilik yasakları delindi, kalabalığın getirdiği cesaret kitleyi her geçen gün büyüttü. Önümüzdeki dönemin gidişatını önemli ölçüde etkileyen bu süreç; arkasında şimdi ne olacağı, yaşananların farklı halk kesimlerini nasıl etkilediği gibi pek çok soru bıraktı.

Sendikal Haklar Komitesinin Esenyurt’ta “Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş” kampanyası kapsamında düzenlediği etkinlikte buluşan farklı iş kollarından işçilerle 19 Mart’tan bu yana yaşananları, iş yerlerine yansımasını ve bundan sonraki süreci konuştuk.

‘Yolsuzluk olabilir ama müdahale siyasi’

As Plastik’te 62 gün boyunca toplu sözleşme hakkı, çalışma koşullarında iyileştirme ve sendikal haklar talepleriyle greve katılan bir işçiyle yan yana geliyoruz. İki aydır Beylikdüzü’deki bir plastik fabrikasında çalışıyor. Seçilmiş belediye başkanı tutuklanan Beylikdüzü’de oturuyor. Saraçhane’ye gidip gitmediğini soruyoruz. 12 saatlik mesai nedeniyle eylemlere katılamadığını anlatıyor.

İktidar, yolsuzluk iddiasıyla gerçekleştirilen operasyonun CHP içinden gelen şikayetle başlatıldığını söylemişti. Bu söylem kısmen işe yaramış gözüküyor. İşçi “Yapmışsa, yolsuzluk varsa... Ki onu ihbar edenler de kendi adamlarıymış. Hukuk tabii gereğini yapar. Ama şunu söyleyeyim, tek sorun ben cumhurbaşkanı adayıyım demesiydi. Onu demese, bu İstanbul kadar iki tanesini ‘götürse’ kimsenin umuru olmazdı. Hepsi ‘götürüyor’ zaten. Ama işte adayım dedi.” Benzer ifadeleri diğer işçiler de tekrar ediyor. Müdahalenin siyasi olduğu ise işçiler arasında ortak bir kabul.

Eylemlerdeki kalabalık herkesi şaşırttığı kadar onu da şaşırtmış. Kalabalığı kendisinin de ağır şekilde deneyimlediği ekonomik koşullarla açıklıyor: “İnsanlar bir çıkış arıyor, ekonomik baskı altında hissediyor. Her şeye zam gelirken maaşına zam gelmeyince insanın artık çalışası da gelmiyor. Günlük kazancımız 700 TL’yse harcamamız 1200 TL. İnsanlar borç altında eziliyor, kendilerini ifade edecek bir alan bulunca da bu sefer toplu halde tepki gösterdi.”

Ana eğilim ‘devletin müdahalesi haklı’

Kendi fabrikasındaki tartışmalarda ana eğilim ise 19 Mart’taki siyasi müdahalenin haklı bir ‘devlet müdahalesi’ olduğu. Tepkinin kitleselleşmesinin ardındaki biriken sorunlara rağmen-kendi fabrikasındaki 12 saatlik vardiyalar da dahil- işçilerin siyasi müdahaleyi neden haklı bulduğunu sorduğumuzda tartışma derinleşmiyor: “Bilmiyorum, herhalde alışmışlık…”

Birkaç ardıl soruyla kendisini de kapsayan cevaplar üretmeye başlıyor: “Bence insanlar taşkınlık yüzünden gitmedi. Polise kezzap, yanıcı madde atılınca insanlar soğuyor. Ben eylemler desteklenmesin demiyorum. Ama böyle olunca destekleyecek olanlar geri çekiliyor. Bence içeride provokatörler de var, belki kendileri (iktidar) de içeri sokmuş olabilirler.”

‘Kezzap’ iddiası 23 Mart’ta İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın sosyal medya hesabından yayımladığı bir paylaşımla yayıldı. Yerlikaya paylaşımında Saraçhane’de bir polise ‘asit’ atıldığını iddia ederek “Sokak çağrısı yapanlar hangi veballeri, hangi hukuki sorumlulukları aldıklarını iyi düşünsünler” dedi.

‘İktidarı destekleyenlerin sayısı çok az’

Bu iddialar ve iktidar medyasına yansıyan ‘Vandalizm görüntüleri’ daha önceki benzer süreçlerden daha farklı olarak işçilerde öfke ve karşıtlık yerine tedirginlik yaratmış. Bir otomotiv fabrikasında çalışan metal işçisi bunu şöyle açıklıyor: “Bu defa hükümeti destekleyen işçi sayısı çok sınırlı. AKP’li olduğunu bildiğimiz işçiler dahi açıktan savunamıyor. Sadece bir kere serviste bu protestolara dair tartışma çıktı. Sadece bir AKP’li işçi ‘Yine ortalığı yıkmasalar bari’ dedi. Yani sokağın sürekli kriminalize edilmesi sonucu bir eylem olduğunda mutlaka bir sıkıntı olacağı inancı var insanlarda. Bu söylem geniş işçi kesimlerinde karşılık buluyor. Bu insanların korkmasına da neden oluyor.”

“Bu nedenle bizim fabrikada 10 işçiden en fazla biri eyleme katılmıştır” diye devam eden metal işçisi buna karşın işçiler arasında ‘Bak, hükümet haklı’ fikrinin neredeyse hiç olmadığını söylüyor.

Esenyurt’taki bir başka petrokimya fabrikasında da durum benzer. Genç işçilerin bu süreçte çok hızlı politize olduğunu anlatan petrokimya işçisi, “AKP’li işçiler de bugün muhalif işçilerden çok uzak değil. ‘İmamoğlu yapmış olabilir ama hükümetin yaptığı da hatalı’ gibi bir düşüncedeler” diyor.

İşçiler alana gitmekten korktu

LC Waikiki’den bir depo işçisi ise işçilerin alana gitmekten korktuğunu ifade ediyor: “Herkesin içinde bir birikim var tabii. Bir önceki seçimde AKP’ye oy veren işçiler açısından da bir huzursuzluk var. Ben de soruyorum, İmamoğlu yapmamıştır demiyorum da bu zamana kadar diğerlerinin yolsuzluğu araştırıldı mı? Ama işte medyaya hep alandan kargaşa görüntüleri yansıyınca da gidip ‘Dayak yemekten’ korkuyoruz.”

Konuştuğumuz işçiler ve çalışmakta oldukları fabrikalar açısından en çok ortaklaşılan eğilimlerden biri 2 Nisan’daki ‘tüketim boykotu’nun etkisi. Servis radyosunda açık olan CNN Türk’ün kapatılması, 2 Nisan’da ATV’de yayımlanan Fenerbahçe-Galatasaray derbisini fanatik işçilerin dahi izlememesi bu etkinin örneklerinden.

Ortak bir başka eğilim ise eylemlere katılmanın önünde engel olan korkunun esas olarak işten atılmaya dair olması. İşten atma tehdidi bu dönem işçilerin başında bir sallanıyor: “Zaten bir ay dahi işsiz kalsak, borçla geçindiğimizden hesaplarda 6 ay içerde duruma düşüyoruz. Bu da bizi pasifleştiriyor.”

“Önümüzdeki süreçte ne olacak, nasıl olmalı?​” sorusu ise işçilerde belirsizlik yaratıyor. Sürecin ve tepkilerin devamı için CHP’ye dair güvensizlikler ifade ediliyor. Konu dönüp dolaşıp “Nasıl birlik olacağız?​” sorusunda düğümleniyor: “Herhalde sendikaların eksikliği biraz da. Çünkü o işten atılma korkusunu da ne yapacağına cevap bulamamayı da çözebilecek olan bu. Bugün belediye başkanına sahip çıkmayı zorlaştıran düşük ücret, güvencesizlik, geç saatlere kadar süren çalışma saatleri de böyle çözülebilir.”

Evrensel'i Takip Et