15 Nisan 2025 21:00

Çalışma Ekonomisi Doktoru Murat Özveri: İşçilerin eylem ve boykot çağrısı ‘sadakat borcu’ ile ilişkilendirilemez

Özveri, protestolara katılan işçilere ilişkin, "İşçinin sadakat borcu, işverenin meşru çıkarlarını korumakla sınırlıdır. Temel hak ve özgürlüklerden vazgeçmeyi gerektirmez" dedi.

İzel Gözde Meydan
[email protected]


Kocaeli — İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptali ve tutuklanmasının ardından üniversitelerde başlayıp ülke geneline yayılan protestolar; gençler, kadınlar, emekliler ve işçilerin yoğun katılımıyla dikkat çekti. Bu süreçte yüzlerce genç gözaltına alınıp tutuklanırken, boykot çağrısı yapan oyuncular gözaltına alındı, bu çağrıyı yapan işçiler işten atıldı. Çalışma Ekonomisi Doktoru Avukat Murat Özveri, işçilerin eylem ve boykot çağrısında bulunmasının ‘sadakat borcu’ ile ilişkilendirilemeyeceğini söylüyor.

Türkiye’nin dört bir yanında yapılan protestoların ‘izinsiz’ olduğu söyleniyor. Barışçıl toplu eylem hakkı nedir? Bunun bir sınırı var mıdır?

Barışçıl toplu eylem hakkı ile yapılan eylemler arasında doğrudan bir ilişki yok. Aslında yapılan eylemlerin yasal dayanağı Anayasa ve Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’dır. Anayasa, bir başvuruda dahi bulunmaksızın insanların bir araya gelerek barışçıl bir şekilde toplantı ve gösteri yapabileceklerini ifade ediyor ve bir hak olarak güvence altına alıyor. 2911 sayılı Yasa da Anayasa’daki bu hakkın nasıl kullanılacağını düzenliyor. Bu yasa da bir prensip olarak herhangi bir izin zorunluluğu getirmiyor. Ancak yasa; gösteri yapanların can güvenliğinin sağlanabilmesi için bu can güvenliğini sağlayacak şekilde mülki amirliğe bir başvuru yapılması, gösterinin çerçevesinin belirlenmesi; olası bir üçüncü kişilere zarar verilmesi halinde kimin sorumlu olacağının belirlenmesi gibi hususlara ilişkin bir prosedür öngörüyor. Göstericiler biz anayasal hakkımızı kullanıyoruz diyor, gösteriyi engelleyenler de sizin hakkınızı 2911 sayılı Yasa çerçevesinde kullanmanız gerek diyor, tartışmanın çıktığı nokta burası. Bu doğrudan, kolluğun toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkını bu özgürlüğün özünü sınırlayacak bir biçimde dar yorumlamasından kaynaklanan bir sonuç. Burada itiraz edilmesi gereken nokta şu: Kolluğun görevi, sadece yürütmenin ya da hükümetin emirlerini yerine getirmek değil, kolluğun görevi benim gösteri yapma hakkımı güvence altına almak, olası bir saldırıyı önlemek. Kolluk, yasayı amacı dışında yorumlayarak, yasanın korumayı istediği hukuki yararın tam aksini söyleyerek temel bir hakkı sınırlandırıyor.

“İşçi temel haklarından vazgeçmek zorunda değil”

Peki işçiler böyle bir nedenle tutuklandığında ne olur?

4857 sayılı İş Yasası 25/3. maddesi kapsamında iş yeri dışında yaptığı bir fiil nedeniyle gözaltına alınan, tutuklanan hatta mahkum olan bir işçinin iş sözleşmesi sona erdirilebilir. Ancak işveren muhakkak kıdem tazminatını ödemek zorundadır. Tazminatsız bir çıkış söz konusu değil.

En çok karıştırılan nokta ise protesto çağrısı yapılması. Mesela TRT’de dizide oynuyor ancak TRT’nin boykot edilmesi, protesto edilmesine yönelik çağrıda bulunuyor. “Bu olamaz, bu sadakatsizliktir” diye yorumlanıyor. İş hukukunda en yanlış anlaşılan konulardan bir tanesi işçinin sadakat borcu. Doğrudan söylemek gerekirse bu çağrılarla işçinin ‘sadakat borcu’ arasında bir ilişki yok. ‘Sadakat borcu’ ifadesinin kendisi ahlaki bir yükümlülüğü çağrıştırıyor. Ancak İş Kanunu’nda işçiye herhangi bir ahlaki yükümlülük getirilmiyor. İşçinin sadakat borcu da sözleşmeden doğan bir borç. Siz iş sözleşmesini kurduğunuz zaman, iş görme borcunuzu işverene ait bir fiziki mekanda ya da o organizasyonun içerisinde yapıyorsunuz. Şimdi bu organizasyonun bir parçası olarak her ne kadar doğrudan bir yükümlülük olmasa da işverenin meşru birtakım çıkarlarını kollamak, bu meşru çıkarlara zarar verecek birtakım şeylere gücü yetiyorsa engel olmak işçinin sadakat borcunu oluşturuyor. İş yerinin fiziki alanının korunması, iş yerindeki alet makine teçhizatın korunması, iş yerinde olası bir iş kazasına yönelik durumların bildirilmesi... İşçilerin doğrudan sözleşmesiyle ilgili olmayan ancak işverenin meşru çıkarlarına ilişkin bir koruma yükümlülüğü getiriyor işçiye. Herkes gibi işçi de bir sözleşme ilişkisinde hangi borcu yüklendiyse onu dürüstçe yerine getirmek zorunda. Bu hem işveren hem işçi için geçerli.

Ancak işçinin politik görüşü, dünyaya bakışı, düşüncesini açıklama özgürlüğü en temel hakkı. İşçi işverenin meşru amacıyla çeliştiğinde temel haklarından vazgeçmek zorunda değil. İşçinin, işverenin çıkarlarıyla çeliştiğinde temel haklarını kullanmayı seçmesi sadakat borcuna aykırı bir tutum değil. Sadakat borcu bu kadar işveren lehine genişletilecek şekilde yorumlanamaz. Mesela işçinin, işverenin karşısında sesini çıkarmamak gibi bir yükümlülüğü de yoktur.

“Boykot çağrısı, geçerli fesih değildir”

Bugün boykot listesinde olan Eruslu Holdingde çalışan bir işçi tazminatsız işten atıldı, TRT boykot çağrısı yapan oyuncularla sözleşmesini feshetti. Bu fesihler geçerli midir?

Asla geçerli fesih değildir. İşçinin yasal birtakım haklarını kullanmış olması geçerli ya da haklı fesih nedeni yapılamaz. Temel hak ve özgürlükler vazgeçilemez, devredilemez. Anayasa’daki gösteri yürüyüşü yapma, ifade özgürlüğü bunların tamamı bu hak ve özgürlüklerdendir. Devletin ikili görevi var; biri bu haklara karışmayacak, müdahale etmeyecek ve dışarıdan gelebilecek müdahaleleri de engelleyecek, bu özgürlükleri kullanmam için gerekli fiziki ve hukuki önlemleri alacak; devletin asli görevi bu. İşverenler, işçiden çalışmasının devamı için temel hak ve özgürlüklerinden vazgeçmesini isteyemeyecek ya da bunları kullanmasını geçerli fesih nedeni yapamayacak. İşçi 2911 sayılı Toplantı ve Yürüyüş Yasası’ndan kaynaklanan haklarını kullandığı için işveren bunu geçerli ya da haklı fesih nedeni yapamaz. Benim hakkımı kullanmam eğer karşılığında bir bedel ödememi gerektiriyorsa; o zaman ortada ya meşru bir hak yok ya da bana ödetilen bedel hukuka aykırıdır.

İktidarı zorlayan eylemler meşrudur

Bu süreçte genel grev genel direniş çağrıları da oldu. Türkiye’de genel grev yasalarda yer alıyor mu? Yakın geçmişte bunun örnekleri var mı?

Genel grev çok dillendiriliyor, bizde de dünyada da kolay bir iş değil. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) işçileri doğrudan ilgilendiren siyasi kararları değiştirmek üzere ya da işçilerin talebi doğrultusunda bir yasa çıkarılması için siyasi grev yapılmasını meşru kabul ediyor, bu kadar ama. Bunun dışındaki diğer grev biçimleri sendikaların demokratik baskı grubu olma misyonlarından kaynaklanıyor. Örneğin sendikalar ekonomik sosyal politikalarını belirlerken ‘Benim üyelerimin çıkarlarını gözetmek zorundasın, böyle bir program yapmazsan ben de gücümle var olurum’ diyor. Mitingler, gösteriler yapılır, onun dışında ILO’nun ilgili kararları dışında genel grev hukuken yasaldır diyebileceğimiz hiçbir mevzuatımız şu aşamada yok.

Siyasi grev, genel grev, dayanışma grevi yasaktır denmiyor da sadece şu şekilde yaptığın grev yasal bunun dışındaki tüm grev biçimleri yasa dışıdır denilerek genel grev kanun dışı, yasaktır deniyor. Peki buna rağmen bizde ve dünyada genel grev yapıldı mı dersek evet yapıldı. Örneğin 89 Bahar Eylemleri, 4 Ocak eylemleri, madencilerin yürüyüşleri, 15-16 Haziran, kısmen sektörel düzeyde Metal Fırtına örnek gösterilebilir. Tüm bunlar kitlesel bir şekilde siyasal iktidarı zorlamaya dönük bir eylemdi. Bunlar meşrudur, meşruiyet ekseni üzerinden hukuk bunları içselleştirir, cezasız bırakır, meşruluğunun gücü üzerinden gider. Bu saydığım örnekler çok sınırlı, başarılı olup hedefine ulaşsa da o eyleme katılan işçiler içerisinden de işinden olan, bedeller ödeyenler de olmuştu. O nedenle çok ilginçtir ki genellikle genel grev çağrısı yapanlar, işçi olmayan, gençler ya da üretim sürecinin dışına çıkmış olanlardır ama öyle noktalar vardır ki sınıfın kendisi, sınıfsal gücü üzerinden çıkar, bir mücadele verir ve buradaki özne, yani işçiler verdikleri mücadelenin olası siyasal ya da hukuki sonuçlarını göze almışlardır. Başarılı olurlarsa tarihe altın harflerle yazılır, başarısız olurlarsa da pek çok sonucu olabilir… Öyle bir an gelir ki artık genel grev demenize gerek kalmadan bunun kendisi bir gerçeklik haline dönüşür. Genel grev tek başına çağrıyla olmaz, bu bahsettiğim noktaya gelindiği andan itibaren de bu yasalmış, meşruymuş tartışması anlamını yitirir...

Evrensel'i Takip Et