17 Nisan 2025 01:14

Halkı sokağa döken CHP değil, üniversite öğrencileri

Kitlelerin öfkesi CHP’ninkinden çok daha büyük. Çünkü meydanlarda gördüğümüz taleplerin dayandığı sorunlar, CHP’nin de bir parçası olduğu kapitalist sistemin sorunlarıdır.

Halkı sokağa döken CHP değil, üniversite öğrencileri

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel

Abbas VURAL

Kocaeli Üniversitesi

İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanı ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptali ve ertesi gün 105 kişi ile gözaltına alınması üzerine ülke geneline yayılan eylemlerde bir ayı geride bıraktık.

İktidarın gözaltı ve tutuklamalar furyası, bayram tatilinin uzatılması, vize haftasının yaklaşması, öğrencilere aile üzerinden baskı kurarak yıldırma politikası, KYK yurtlarındaki öğrencilere soruşturma açılması gibi hamleler son yıllardaki en yaygın ve kitlesel eylemlerin gerçekleştiği bu süreci zayıflatsa da eylemlerin sönümlenmesinin sebepleri bunlarla sınırlı değildi.

Kendi Cumhurbaşkanı adayının hukuksuz şekilde gözaltına alınmasıyla 23 yıllık AKP iktidarının yarattığı sorunlar etrafında birleşip sokağa dökülen halkın, siyasal öncülüğünü üstlenmeye çalışan CHP’nin etkisiz muhalefeti de eylemlerin sönümlenmesinde etkili oldu.

CHP değil öğrenciler başlattı

Öncelikle şunu hatırlamak gerekiyor. İmamoğlu’nun gözaltına alınması ile halkı sokağa döken CHP değil İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin çağrısıydı. Bazı gazetecilerin iddialarının aksine İBB ve CHP’ye kayyum atanmasını da CHP’nin ortaya koyduğu mücadele değil, öğrencilerin yürüyüşü engelledi. Neden mi?

19 Mart sabahı İBB’de açıklama yapan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, kararın üst mahkemeden döneceğini söyledi, ülkeyi ancak erken seçimin kurtaracağını belirterek halkı pazar günü oy kullanmaya çağırdı. “Nerede olalım” diye soranlaraysa Saraçhane’yi işaret etti.

CHP ilk günden itibaren eylemleri Saraçhane gibi belirli noktalarda tutma çabası içerisindeydi ama İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin yıktığı barikatın bulaştıracağı cesareti kimse hesap etmemişti. Bunu 20 Mart günü Kocaeli Üniversitesi’nde yaptığımız eylemde 6 kişinin gözaltına alınması üzerine Saraçhane yolundan dönen CHP otobüsleri üzerinden de kanıtlayabiliriz.

Öğrenciler yürüdükçe polis şiddeti arttı. “Öğrencilerin yanındayız” diyen CHP’li birçok avukat polis işkencesine karşı ifade vermek isteyen öğrenciler için avukatlık yapmazken ilk günlerde polis şiddetinin inkârı merkezi düzeyde de sürdü. Buna Ali Mahir Başarır’ın Saraçhane’den ayrılan gençlerin eleştirileri üzerine yaptığı sert konuşmayı da örnek verebiliriz.

Polis şiddeti arttıkça halkın öğrencilere olan desteği de arttı. Ne tesadüf ki Özel’in Erdoğan’a yönelik “Bir daha biber gazı görmeyeceğim!” gibi çıkışları da ilk olarak bu sürece denk düştü. Murat Yetkin’in iddiasının aksine Özgür Özel de çağrıyı 19 Mart’ta değil, eylemlerin ülke geneline yayıldığı 20 Mart akşamı yaptı. Kentlerde sokağa çıkıldıkça CHP de 35 şehre kadar yayılarak miting kararı alırken Özgür Özel ise Ekrem İmamoğlu serbest kalana kadar meydanları terk etmeyeceğini söyledi, ancak bu böyle olmadı.

Kitlelerin öfkesi söndürüldü

CHP’nin son yıllarda sokak mücadelesini dışlayıcı ve mücadeleyi sandığa indirgeyen tutumu karşısında Özel’in çağrısı gençler arasında heyecan yaratırken söylem ve eylem arasındaki makas farkıysa zamanla hayal kırıklığı yarattı. Düzenlenen eylemler birbirini tekrar ederken kurulan kürsülerdeki en ileri çağrıları da yine üniversite öğrencileri gerçekleştirdi. Akademik boykot ve genel grev çağrılarını milyonlara haykıran öğrenciler şafak operasyonları ile tutuklanırken eylemlere katıldığı için tutuklananların sayısı 300’ü aştı.

Öğrencilere yönelik tutuklama furyasının yanı sıra İmamoğlu’nun da 23 Mart sabahı tutuklanmasıyla CHP’nin ülke genelinde çok daha güçlü bir tepkiyi örgütlemesi beklenirken CHP yalnızca Cumhurbaşkanlığı adaylığı için yaptığı ön seçim sonuçlarını açıklamakla yetindi. Öyle ki Kocaeli’deki bu mitingde öğrenciler CHP’yi protesto ederek miting sahnesini aştı ve AKP il binasına yürümeye çalıştı.

İBB ve CHP’ye yönelik kayyum tehdidinin geri çekilmesi de ilerleyen günlerdeki mücadelenin gidişatında belirleyici oldu. Bayram tatilinin uzatılması sebebiyle zaten zayıflaması öngörülen protestolar, haftayı çok daha güçlü geçirebilme potansiyeline rağmen CHP’nin Maltepe mitingi ve imza kampanyası gibi gündemlerle daha da erken sönümlendi. Bayram öncesinde öğrenciler yüzünü akademik boykot ve tüketim boykotu gibi eylem biçimlerine dönerken CHP’nin desteği söylem düzeyinde dahi zayıfladı. Bayramda, birçok kentte protestolar biterken şu anki süreçte de hareketi yeniden örgütlemek bir yana, polis aramalarına ve disiplin soruşturmalarına ilişkin söz söyleyen bir ana muhalefetten bile bahsedemeyiz.

Siyasal özne değişmek zorunda

CHP’nin iktidarla pazarlık yaparak anlaşması, CHP’nin içindeki “gerici” kesimlerin CHP’yi erken seçime odaklaması veya çoğu kentte hareketi yeniden örgütleyecek kadar güçlü örgütlere sahip olmaması gibi bir sürü yorum bu eylemlerin bitme sebebi olarak gösterilse de şuna odaklanmak gerekiyor:

Bir çoklu krizler çağı olan kapitalizm bir bunalım içerisinde. Sermaye sınıfının Türkiye’deki temsilcisi olan Erdoğan iktidarının bu krizden çıkmak için uyguladığı ekonomi programı ise halkın tepki ve öfkesini yıllardır büyütüyor. Sermaye kriz dönemlerinde egemenliğini korumak için bir baskı ve zor rejimine ihtiyaç duyuyor. Bir süredir biriken ve İmamoğlu ile patlayan öfke tam da bu denklem ile ilişkili.

CHP ise bu öfkeye kararlı bir şekilde önderlik edebilecek bir parti değil. Çünkü kitlelerin öfkesi CHP’ninkinden çok daha büyük. Meydanlarda gördüğümüz taleplerin dayandığı sorunlar, CHP’nin de bir parçası olduğu kapitalist sistemin sorunlarıdır çünkü. Çünkü CHP’de tıpkı AKP gibi sermaye sınıfına hizmet ediyor.

Genel grev gibi iktidarın devrilmesine yol açacak işleri örgütlememesi de tüketim boykotu gibi işleri yalnızca AKP’nin büyüttüğü sermaye gruplarına yönelik yapması da CHP’nin Türkiye’de bu düzenin kurucu partisi olmasından kaynaklanıyor. Bugün muhalefetin başında yer alıyor olması bu tarihsel gerçeği değiştirmiyor. Dolayısıyla yalnızca CHP’yi suçlamak da doğru olmaz. Çünkü CHP bir devrim partisi değil.

Nitekim, Ekrem İmamoğlu nezdinde iktidarın son dönemde arttırdığı eşitsizliğe ve faşizmin inşasına yönelik politikalarına karşı yükselen bu hareket, bugün coşkuyla devam etmese de yıllardır karartılan geleceğimiz karşısında yarattığı ümit ile önümüzdeki dönem mücadeleyi örgütlemek açısından birçoğumuza motivasyon veriyor. Doğru bir hatta ilerlemek ve sorunlar karşısında kalıcı çözümler üretmek içinse mücadelemizi yalnızca mevcut iktidar karşısında değil, kapitalizm karşısında da sürdürmeye ve bu doğrultuda çalışan siyasal hareketleri güçlendirmeye ihtiyaç var. 

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Dört yılda 750 bin yeni çocuk işçi

Dört yılda 750 bin yeni çocuk işçi

Bizzat Erdoğan’ın, pandemiyi ‘üretim ve lojistik üssü olma fırsatı’ olarak işaret ettiği 2020’den bu yana ucuz emek eksenli dönüşümün çarpıcı sonuçları ortaya çıkıyor. ‘Üretim, ihracat’ gibi sloganlarla pazarlanan dönüşüm, çocuk emeğini de başta sanayi olmak üzere sermayenin hizmetine sundu. Bu dört yılda 750 bin çocuk daha resmi rakamlara işçi olarak geçti.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Gençlerin sokak eylemlerine atıfta bulunan Bahçeli, "Öğrencinin yeri okuldu, sınıftır, kütüphanedir" dedi.

Evrensel'i Takip Et