17 Nisan 2025 01:40

Neden Emek Gençliği’nde mücadele etmek istedim?

Benim gibi “ya yanlış karar verirsem” diye harekete geçmekten korkanlar: Eğer mücadelenin gerekliliğine inanıyorsanız örgütlenmek için her yolu aramalı ve bulmalısınız.

Neden Emek Gençliği’nde mücadele etmek istedim?

Fotoğraf: Pexels

Başkent Üniversitesi öğrencisi

Siyaset, toplumun düzenlenmesi demektir ve dolayısıyla dünya üzerinde yaşayan herkesi ilgilendirir. Gündemimizde bahsi artan apolitiklik ise, siyasetten arınmış demek olduğunu iddia ediyor. Bu mümkün değildir, lakin bunu söyleyen kimsenin insanoğluyla temasının olmaması gerekir. O zaman gerçekte apolitiklik nedir? Kayıtsızlıktır. Apolitik kimsenin siyasi görüşleri ve siyaset içinde kendi yeri vardır ancak toplumsal kuvvetlerin dikte ettiği devinimlere karşı tepki oluşturmaz. Bu noktada takılan kimselere Antonio Gramsci’nin “Kayıtsızlardan Nefret Ediyorum” yazısını okumalarını şiddetle öneririm, kendi yazımı olabildiğince kısa tutmak istediğim için o yazıyı, yazıma aktarmayacağım.

Politiklik ve apolitiklik nedir?

Peki, apolitik olmamak ne demek oluyor? Yani toplumsal kuvvetlere karşı tepki göstermek ne oluyor? Malum, olan biten hakkında hoşbeş etmek bir tepki değil. Ya sosyal bilim, tarih ve teori okuyup bilgilenmek ve arkadaş ortamında bu bilgiler ve fikirler ışığında mı sohbet etmektir? Gerçekten konuya hâkim, üstünde sözü geçen kimseler ile tartışıp kendi bilgi birikimi ve fikirlerini tartmadan, takıldığın ve bir türlü kavrayamadığın konularda destek almadan ve herhangi bir toplumsal olay ve sorunda harekete geçmedikçe ne yazar? Bunun net etkide apolitiklikten tam olarak nasıl bir farkı var?

Toplumsal olaylarda organize olmayan, ne amaçla eyleme geçtiklerini de tam kavrayamamış kitleleri özellikle son olaylarda kendi gözümüzle görüyoruz. Öğrenciler ne amaçla dersleri boykot edeceğini çözememiş ve bir türlü organize olamamış, sokakta eylemciler kime nasıl tavır takınacağını çözememiş, kitle sağa sola koşturup dağınık ve güçsüz direnişler göstermekte, taleplerini gerçekleştirememekte.

Kitlelerin siyasete dahil olması şarttır, aksi takdirde İmamoğlu gibi lider olabilecek kimse pasifize edildiğinde kitleler ortada ne yapacağını bilmeden şaşkın kalır ya da özyönetimsel merkezsiz organizasyonlar da bu krizde gördüğümüz gibi hem ortak bir karar doğrultusunda sağlam planı olmadan, fikir tartışması yaşanmadan, bazen de gereksiz polemiğe ve çatışmaya girerek amacını muğlak bırakır ve kolay dağılır. Bunun için Marksist-Leninist bir çizgide, demokratik merkeziyetçi bir örgütlenme şarttır.

Harekete geçmemek için kaygılar dağ olur

Türkiye de dahil olmak üzere neredeyse bütün küresel Batı, statükonun daha “doğal” değişim derecesinden daha radikal bir değişim derecesine geçişte kırılma noktasını atlatıp bu radikal değişim derecesinin normalleşmeye başladığı bir siyasi iklime tabii. Her bir devinim de karşıt tepkisini doğurur, bu da daha pürüzlü, daha çalkantılı bir siyasi iklim demektir. Bundan öncesinde henüz herhangi bir aksiyona geçmek için kendimde yeterli bilgi birikimi görmüyordum, bir şeyler okuyup öğrendikçe kendimi daha da yetersiz gördüm, bunun için de, “Zaten şu anda ne bir hareket ne bir eylem var. Şu anda var olan kısıtlı ‘rahatımı’ da idame ettirecek ve o esnada herhangi bir taraf için eyleme geçmem için ihtiyaç duyduğum hazırlığımı tamamlayacağım materyal koşullara sahibim, o zaman siyasi alandaki varlığım şimdilik okumamla kısıtlı kalabilir” diye düşündüm. Amerika’ya, İtalya’ya, Fransa’ya, Almanya’ya baktıkça da bu politik trendlerin her yere yayılmaya başlayıp her yerde paralel gelişim sağladığını gözlemledikçe bu düşüncemin yanlış olduğuna, pratikte “siyaset hobiciliğinden” farksız bu vaziyetimi terk edip bir taraf seçip onun için aktivizme geçiş yapmam gerektiği konusunda düşüncelerim baskın çıkmaya başladı. Ekrem İmamoğlu’na ilişkin son olaylar ise benim için kırılma noktası oldu: Batı’da uzun bir zamandır gözlemlediğim kuluçkasından yakın zamanda çıkmış krizlerin Türkiye’ye, Türkiye’nin siyasi karakterinde geldiğinin resmi ilanıdır ve bir kriz anında susmak, geri döndürülmesi o kriz anındakinden inanılmaz derecede daha zordur. Malum, artık bu krizi kabul edilebilir statüko olmasına müsaade etmektir suskunluk.

Kendimi şimdi de birçok konuda yetersiz hissediyorum ancak keşke daha önce bu kafa yapısına varsaydım diye de pişmanlık duyuyorum. Lakin kendi başına okuma yapmak bile çok zor. Marksist-Leninist bir toplulukla buluşmak ve hayatın değiştirici gücüne dahil olmak istedim. “Ben önce bir kendimi yetiştireyim de sonra katılayım” demek gereksiz yere kendi işinizi zorlaştırır. “Benim gibi “ya yanlış karar verirsem” diye harekete geçmekten korkanlar: Eğer mücadelenin gerekliliğine inanıyorsanız örgütlenmek için her yolu aramalı ve bulmalısınız. Ben de benim gibi düşünen insanlarla bir araya gelip tanışarak hem bu mücadelenin bir parçası oldum hem de tartışmalarımı oraya taşıdım.

Ben, kaygılarımdan bu kafayla sıyrılıp nihayetinde Emek Gençliği ile iletişim kurdum.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Bu korkuyu daha ne kadar yaşatacaksınız?
50 milyon can deprem riski altında

Bu korkuyu daha ne kadar yaşatacaksınız?

İstanbul, depremlerle sarsıldı. Türkiye’yi 23 yıldır yöneten iktidarın rant odaklı politikaları, ülkeyi depreme hazırlamadı. 20 milyon İstanbullu dün yeniden beklenen büyük depremin korkusunu yaşadı. Halk dar sokaklara indi, trafik felç oldu, telefon hatları çöktü. Uzmanlar, İstanbul başta olmak üzere deprem kuşağındaki 50 milyon insanın can güvenliğini sağlayacak acil önlemlerin derhal alınması konusunda yeniden uyardı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
24 Nisan 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et