YÖK ve valilik yasakları: İşçi-gençlik el ele bu ablukayı dağıtacak!
1 Mayıs’ta YÖK’ün tehditlerine ve valiliğin yasaklarına karşı öğrenciler ve işçiler el ele bu baskı ve yasaklara karşı mücadele vermeli.

Fotoğraf: Evrensel
Irmak
Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı
19 Mart günü İmamoğlu’nun gözaltına alınmasından bu yana yaşadıklarımız, ülkemizde çoğunluk tarafından unutulmuş olan direniş ve örgütlenme ruhunu yeniden ateşledi. Yirmi yıldan fazladır iktidarda olan AKP rejimi; yürüttüğü haksız politikalarla halkı, öğrenciyi ve işçiyi yıldırıp tek bir ağızdan hak, hukuk ve adalet isteklerini dile getirmeye itti. Bu süreçte, geleceğin kurucuları ve üreticileri olan sıra arkadaşlarımız tutuklandı, gözaltına alınan kadınlar polisler tarafından taciz edildi ve daha sayısız insan darp ve işkenceye maruz kaldı. Tüm bunlara tepki olarak üniversitelerde barışçıl eylemler ve akademik boykotlar gerçekleşti.
YÖK öğrencileri baskılamaya çalışıyor
12 Eylül darbesi sonucu olarak kurulan, üniversitelere özerkliklerini kaybettirmeyi ve öğrencilerin fikir özgürlüklerini ellerinden almayı amaçlayan YÖK; bu direniş sürecinde de çizgisinden şaşmadı. Üniversite kampüslerindeki ablukalara, göz altılarına ve anti-demokratik yaptırımlara karşı yapılan akademik boykot; YÖK’ün hoşuna gitmemiş olacak ki 6 Nisan’da yayınladığı yazı ile tüm üniversitelerde boykot çağrısı yapan öğrenci ve öğretim görevlilerini cezalandırmayı amaçladığını belirtti. Boykot anayasal bir haktır ve kimsenin hakkı kimseden bir anda alınamaz.
Üniversitelerde özgür ve özerk eğitimin önüne geçen, bir üniversitenin en önemli bileşeni olan öğrencilerin sesini baskılamaya çalışan ve üniversitelerin amacından sapmasına yol açan YÖK’ün; kurulduğundan beri üniversitelerdeki bilimsel araştırma ve ürünlerini geriletiyor. Geleceğin kurucuları biz üniversite öğrencileri, özgür eğitimin yolunu açmak ve kendi üniversitemizde sesimizi duyurmak istiyoruz. Bunun için de bizleri baskılayan YÖK’ün ortadan kaldırılması gerekiyor.
Genel grev, genel direniş!
İçinde bulunduğumuz kapitalist-emperyalist düzenin en önemli çıkar yolu emekçiler ve onların üretimidir. Üretim araçlarına sahip olan sınıf, işçilerin emeklerini sömürüp elde ettikleri parayla siyasete adalet için değil, kendi çıkarlarını artırmak için yön verirler. Genel tüketim boykotu, her ne kadar kapitalizmin çarklarını yavaşlatsa da tek başına onu durdurmaya yeterli değildir. Kapitalizmin çarklarını asıl durduracak hareket, çalışanların iş bırakıp greve başlamasıdır. Üretimin durduğu bir hayat, kapitalist düzenin en büyük kâbusudur ki bu yüzden iktidar ve sermaye sahipleri; mümkün bir grevin önüne engel koyacak her yaptırıma başvururlar. Sistemi değiştirmek için işçiler, bunun en etkili ve en çabuk yolu olan greve başvurmalıdır.
19. yüzyılın sonlarında işçi hareketinin kazandığı bir resmî tatil olan 1 Mayıs; aynı zamanda bir birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele günüdür. Ancak bu yıl, Ankara’da her yıl Tandoğan Meydanı’nda yapılan kutlama, Ankara Valiliği tarafından Tandoğan’da yasaklanmakla kalmamış; Sıhhiye’de yapılmasının önüne bile engeller çekilmiştir. Valilik her ne kadar başka sendikaların orada eylem yapacağı gerekçesiyle bu engelleri çekse de biliyoruz ki, içinde bulunduğumuz toplumsal hareket 19 Mart haftası yürüyüşlerin önüne geçmek için metro seferlerini iptal eden valiliğin gözünü bir kez daha korkuttuğu için bu yasaklamalar yapıldı.
1 Mayıs günü; işçilerin, sendikaların ve gençlerin kapitalist sistem tarafından yapılan sömürüye ve haksızlığa karşı bir araya gelip taleplerini tek bir sesle haykırdıkları gündür. Üniversitelerin özerkliğini yitirmesiyle ve müfredatın üretim araçlarını elinde tutan yönetici sınıfın yararına olacak şekilde değiştirilmesiyle bu sömürü düzeninin devamı sağlanmaya çalışılıyor. Bu sebepten, öğrencilerin de işçilerin yanında olup bu düzene karşı ses çıkarmaları elzemdir. Valilik her ne kadar sesimizi kısmaya uğraşsa da bizler 1 Mayıs günü Ankara’nın meydanlarında, büyük bir kalabalık halinde isyanlarımızı ve isteklerimizi haykıracağız.
Evrensel'i Takip Et