Liseli gençler olarak ne yapmalıyız?
1 Mayıs’ta alanlara inmek mücadelemizi büyüterek kalıcı kazanımları getireceğinden “Eğitime bütçe gençlere gelecek” sloganıyla hep birlikte alanlarda olmak zorundayız.

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Salih
Ankara/Sincan
Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilip hukuksuz şekilde tutuklanmasıyla ülkenin birçok yerinde kitlesel eylemler gerçekleşti. Binlerce kişi sokaklara döküldü. Bugün de mücadele üniversitelerde akademik boykot ve tüketim boykotu ile devam ediyor. Bu süreçte biz liseliler nerede hata yaptık ve önümüzdeki süreçte neler yapmamız sorularına cevap vermemiz gerekiyor.
Halkı sokağa döken yoksulluk ve gelecek kaygısı
Sincan’daki arkadaş çevremde eylemlerin kitleselleşmesini sağlayan tek etkenin Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması olduğu konusunda eksik bir kanı var. Elbette ki İmamoğlu önemli bir etken ancak tek ve ana etken değil. Alanda en çok atılan sloganların “hak, hukuk, adalet”,“kurtuluş sokakta, sandıkta değil”, “hükümet istifa” olması bunun en büyük göstergesi. Yani eylemlerin kitleselleşmesinin en büyük sebebi halkın birikmiş öfkesinin kırılma ve patlama noktasına gelmesi. Bu birikmiş öfkenin bardaktan taşmasına sebep olan damlalara bakmak gerekiyor. Kabaca sıralamak gerekirse: Yoksulluk, geleceksizlik, eğitime bütçe ayrılmaması, özgürlüğün ve demokrasinin olmaması bardağı taşıran damlalar oldu. Elimizdeki sistemde zenginin daha da zenginleştiği fakirin daha da fakirleştiği bir dünyada yaşıyoruz. Yani her gün iki kesim arasındaki uçurum daha fazla derinleşiyor. Hükümet bulduğu her delikten içeri sızarak özgürlüğümüzü kısıtlıyor. Son dönemde yaşadığımız öğrencilerden gazetecilere ve siyasi kişilere kadar uzanan geniş bir yelpazedeki tutuklamalar ve daha nice baskılar yavaş yavaş bütün yetkilerin tek bir adamda toplandığı bir rejime gittiğimizin kanıtı niteliğinde. Kimse özgür olmadığı bir yerde yaşamak istemez. Kısacası eylemler halkın ortak sorunlarından beslenen öfkeyle kitleselleşti. Bu sorunlar her ne kadar bizim ülkemizin öznel sorunları gibi gözükse de aksine dünyanın birçok ülkesinde olan sorunlar bunlar. İsterseniz dünyanın farklı yerleri ve Türkiye arasında bir karşılaştırma yapalım. ABD’de Filistin eylemlerine katılan öğrencilerin fişlenmesi ve göçmen öğrencilerin sınır dışı edilmesiyle Türkiye’de eylemlere katılan öğrencilerin tutuklanması ve okullarına girmesinin yasaklanması ne çok benziyor değil mi? Ya da Sırbistan’daki öğrenci hareketinin başlamasına sebep olan Novi Sad’daki tren garının çatısının ihmalsizlik sonucu çökmesi ile Kartalkaya yangını da benziyor değil mi? Kısacası bu sorunların ülkemizin öznel koşullarından kaynaklı değil aksine sorunların sistemsel olduğunu önümüze seriyor.
Mücadele şimdi başlıyor
Bu süreçte halk ve gençlik ortak talepleri doğrultusunda örgütlendiğinde kazanımlar elde edebildiğini gördü. Bu kazanımların başında -geçici kazanımlarda olsalar- İBB’ye ve CHP’ye kayyım atanmasının engellenmesi geliyor. Ayrıca halkın ortak talepler doğrultusunda örgütlenip sesini çıkarttığı vakit bir şeyleri değiştirebildiğini görmek arkadaşlarımın umutsuzluk eğilimini kısa süreli olsa da kırdı. Arkadaşlarımın umutsuzluğunun tekrar nüksetmesinin en büyük sebebi eylemler bitince mücadelenin de bittiğini düşünmeleri. Peki mücadele bitti mi? Hayır tabii ki de. Mücadele dediğimiz olgu hayatımızın her anında var olan bir şey. Bu yüzden eylemler bitti diye mücadele bitmez. Peki bundan sonra ne yapmalı? Örgütlenmeli... Örgütlenmenin sözlük anlamı ortak bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelmiş kurumların ve kişilerin oluşturduğu birliktir. Unutmayalım ki insanlık tarihin en başından beri örgütlü şekilde yaşamaya mecbur süregelmiş ve bu şekilde güçlenerek hayata tutunmuştur. İktidarın korkusu da bundan kaynaklıdır. Çünkü halkın örgütlenmesinin kendilerinin sonu olacağını gayet iyi biliyorlar. İş, sadece “hadi örgütlenelim” demekle de bitmez. Ne için örgütleneceğiz? Yukarıda bahsedilen sistemden kaynaklı sorunları bitirmek için örgütlenmeliyiz. Özellikle gençleri doğrudan etkileyen eğitim ve geleceksizlik sorunu birincil talebimiz olmalı.
Eğitim ve gelecek istiyoruz!
En temel haklarımızdan biri olan eğitim hakkımız her gün daha fazla gasp ediliyor. 2025 yılında eğitime ayrılan bütçe 1 Trilyon 452 Milyar TL olarak belirlendi. Geçen yıla kıyasla rakamsal olarak artmış gibi gözükse de aksine her yıl genel bütçeden eğitime ayrılan bütçe payı azalıyor. 2016’da genel bütçeden eğitime ayrılan payın oranı %13,6 iken bu yılki pay %10 bile değil. Hal böyleyken bu yılki bütçe için “aslan payı” diyerek bizle pişkin pişkin dalga geçiyorlar. Tek sorun eğitim bütçesi de değil gün geçtikçe eğitimin için boşaltılması ve imzalanan protokollerle gerileştirilmesi söz konusu. Gün geçmesin güzel bir haberle güne başlayalım ama maalesef olmuyor. Daha bugünlerde iktidar birçok okulda öğretmenleri kılıf uydurarak sürgün etmeye başladı. Anadolu liseli arkadaşlarım her yıl üniversite mezunu işsiz sayısının artmasından, meslek liseli arkadaşlarım ise mezun olduklarında kıt kanaat geçinecekleri bir ücrete çalışacak olmalarından dolayı yaşadıkları gelecek kaygısı ise başka bir sorun. Bu sorunları bitirmek için “Eğitime bütçe, gençlere gelecek” ve “Parasız, bilimsel, demokratik eğitim” sloganı çerçevesinde birleşmemiz ve bunu bulunduğumuz her alanda haykırmamız gerekiyor. Unutmayalım ki önümüzdeki alanlardan biri de 1 Mayıs’tır. İşçi ve emekçilerin bayramı olan 1 Mayıs işçilerin, emekçilerin ve gençlerin hep beraber meydanlara inip taleplerini dillendirdiği bir gün. Kimilerimiz geleceğin işçi ve emekçisi olacakken kimilerimiz şimdiden işçi emekçi olmuşken 1 Mayıs’ta alanlara inip taleplerimizi en gür sesimizle haykırmamız önemli. 1 Mayıs’ta alanlara inmek mücadelemizi büyütmemizi, mücadelemizi büyütmemizse kalıcı kazanımları getireceğinden “Eğitime bütçe gençlere gelecek” sloganıyla hep birlikte alanlarda olmak zorundayız.
Evrensel'i Takip Et