Büyülü gerçekçiliğin bir gerçeği ‘Marquez’
Márquez, yazdığı her romanında Latin Amerika’nın yalnızlığını, yoksulluğunu, terk edilmişliğini yansıtır.

Fotoğraf: Gorup de Besanez/Wikimedia Commons (CC BY-SA 4.0)
Tarık Özyıldırım
“Yeni ve kuşatıcı bir hayat ütopyası, hiç kimsenin başkalarının nasıl öleceğine karar veremeyeceği, aşkın hakiki çıktığı ve mutluluğun mümkün olduğu ve yüzyıllık yalnızlığa mahkum edilen halkların, sonunda ve sonsuza dek, yeryüzünde ikinci bir şansı olacağı hayat ütopyası.” Gabriel García Márquez 1982 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü alırken bu cümleleri kurar. İnsanı kuşatan, yaşam hakkını elinden alan distopyalara karşı edebiyatın gücüyle umutlu bir geleceğin mümkün olabileceğini dile getirir Márquez.
‘Dönüşüm’le gelen dönüşüm
Márquez, 6 Mart 1927 tarihinde Kolombiya’nın küçük bir kasabası olan Aracataca’da, eski bir konakta dünyaya gelir. Anne ve babası geçim sıkıntısı nedeniyle Márquez’i bebekken anneanne ve dedesinin yanına bırakıp başka bir kasabaya çalışmaya giderler. Márquez, 9-10 yaşlarına dek eski konakta ailesinden ayrı anneannesi ve dedesiyle yaşar.
Dedesinden savaş hikayeleri; anneannesinden ölülerle, hayaletlerle, büyülerle dolu efsaneler dinler. Márquez için çocukluğunun geçtiği bu eski konak mistik bir yerdir: “O ev gizem doluydu, anneannem çok tedirgindi, gözüne birçok şey görünür, geceleri bunları bana anlatırdı.” Çocukluğunun geçtiği bu köhne ev, Márquez’in gözünde kimileyin korkunun, kimileyin neşenin, kimileyin yalnızlığın kalesi olur.
Márquez, dedesinin ölümünden sonra ailesiyle beraber yaşamaya başlasa da terk edilmişliğin kırgınlığıyla başka bir kasabada burslu bir şekilde liseyi okumaya karar verir. Okuduğu lisenin gazetesinde, ilk edebi ürünleri olan taşlama dolu mizahi şiirleri yayımlanır. Márquez bu dönemde Lorca’dan ve Neruda’dan etkilenir. Lisedeki başarılı eğitim hayatından sonra çok istemese de ailesinden uzaklaşmak için Kolombiya Ulusal Üniversitesinde hukuk bölümüne girer. Aslında hukuk okumaktan çok gönlünde edebiyat vardır.
Üniversiteden ilk yılında bir arkadaşı, Márquez’e Kafka’nın Dönüşüm kitabını hediye eder. Okuyunca çarpılıverir: “1947 yılıydı. On dokuz yaşındaydım. Hukuk fakültesinin birinci sınıfında öğrenciydim… İlk sayfadaki giriş cümlesini hatırlıyorum, şöyle diyordu: “Bir sabah sıkıntılı rüyalarından uyanan Gregor Samsa kendisini yatağın içinde devasa bir böceğe dönüşmüş bulur… Lanet olsun! Okurken böyle mırıldandım kendi kendime, Bu doğru olamaz! Kimse böyle bir şeyin yapılabileceğini bana söylemedi! Demek olabiliyormuş! Öyleyse ben de yapabilirim! Lanet olsun! Benim büyükannem de böyle anlatırdı hikayelerini… En olmadık masalları sanki gerçekmiş gibi.”
Kafka’nın ‘Dönüşüm’ü ile Márquez’in de edebiyatında dönüşüm başlar ve büyülü gerçekçilik akımının kapısı Márquez’e sonuna dek açılır. Ardından William Faulkner, Mark Twain, Virginia Woolf, Dostoyevski’li günler gelir.
Edebiyata duyduğu tutkuyla Márquez, hukuk bölümünü bırakarak yerel bir gazete için hikayeler yazıp muhabirlik yapmaya başlar. Gazetedeki lakabı Gabo’dur. 1962’de ilk önemli romanı Şer Saati yayımlanır. 1967 yılına gelince dünya edebiyatını derinden sarsacak “Yüzyıllık Yalnızlık” romanı okuyucuyla buluşur. Roman her ne kadar 18 ayda yazılsa da Márquez’in kafasında 15-16 yıldır yazılıp durmaktaydı. Dört nesil bir aileyi anlatır Márquez. Romanda hayaletler, büyücüler, gizemli olaylar yer alsa da hayatın acımasız gerçekleriyle de iç içedir roman.
Yüzyıllık Yalnızlık romanı bir göçle başlar, Macondo denilen yere göç. “Dağları aşma seferine işte böyle giriştiler. Jose Arcadio Buendia’nın kendi gibi gençten birkaç arkadaşı, serüven heyecanıyla evlerini dağıtıp eşyalarını topladılar, karılarını çocuklarını da alarak kimsenin kendilerine vadetmediği topraklara doğru yola düştüler.”¹
Márquez’in anlattığı Macondo aslında çocukluğunun geçtiği Aracataca’ydı. Anneannesinden dinlediği gizemli hikayeler artık bir roman olarak karşımızdaydı. Çocukluğunda yaşadıklarını, gördüklerini, dinlediklerini bu romana sığdırır. “Yüzyıllık Yalnızlık’ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum.”² İşte bu yolun sonu Yüzyıllık Yalnızlık olur. Roman yayımlandığı yıl bir milyon okuyucuya ulaşır. Evrensel bir yazar oluverir Márquez, oysaki Yüzyıllık Yalnızlık romanının el yazmalarını postaneyle yayınevine göndermek için televizyonunu sattığından kimsenin haberi yoktur.
Her diktatör yalnız ölür
Márquez, 1975’te en iyi kitabım dediği ve evrensel bir diktatör portresi çizdiği “Başkan Babamızın Sonbaharı” romanını okuyucuyla buluşturur. Bu diktatör Hitler’dir, bu diktatör Musollini’dir, bu diktatör Pinochet’dir. Bu diktatör; işkenceleriyle, katliamlarıyla var edilen bütün diktatörlerden bir parçadır. Kendini sonsuz gibi gören bütün diktatörlerden.
“Bu elden ayaktan düşmüş ihtiyarın bir zamanlar onca büyük bir egemenlik sürdürdüğüne inanmak güçtü doğrusu, bir zamanlar ‘Saat kaç’ diye sordu mu, siz nasıl buyurursanız yanıtını alırdı, doğruydu da saatleri işine geldiği gibi değiştirmekle yetinmez, resmi tatil günlerini oynatırdı.”³ Márquez, sonu gelmeyen diktatör yoktur diyerek kutsallaştırılan, tanrılaştırılan bütün diktatörlerin sonunun mutlaka geleceğini müjdelemek ister okuyucuya bu romanıyla.
Márquez, 1981’de Kırmızı Pazartesi romanını yayımlar. Herkesçe bilinen bir cinayetin öyküsüdür bu. Roman “Santiago Nasar onu öldürecekleri gün, psikopasın geleceği gemiyi karşılamak için sabah 05.30’da kalkmıştı.”4 cümlesiyle başlar. Romanın sonu bilinse de cinayet anı, sebebi, cinayete giden yol Márquez’in anlatımıyla kitabın sürükleyiciliğini en üst noktaya taşır ve kitap ilk yıl 2 milyon okuyucuyla buluşur. Márquez, 1985’te anne ve babasının aşkını anlattığı “Kolera Günlerinde Aşk” ve 2004’te “Benim Hüzünlü Orospularım”la Latin Amerika edebiyatının büyülü olduğu kadar en gerçekçi sesi olur.
En büyük Kolombiyalı
Márquez, yazdığı her romanında Latin Amerika’nın yalnızlığını, yoksulluğunu, terk edilmişliğini yansıtır. Márquez, “Ölümü umursadığı yoktu, ama yaşam çok şey demekti.”5 dediği bu dünyadan 17 Nisan 2014 tarihinde aramızdan ayrılır. Dünyayı siyasetin, siyasetçilerin değil; edebiyatın, romanın, romancıların kurtaracağına inanarak ayrılıverir bu dünyadan. Márquez’i tanımak isteyen dostlara duyurulur “Yüzyıllık Yalnızlık” bütün büyüsüyle ve bütün gerçekliğiyle sizleri bekliyor.
(1)(2)(5)Gabriel García Márquez, Yüzyıllık Yalnızlık, Can Yayınları 92. baskı İstanbul 2024
(³)Gabriel García Márquez, Başkan Babamızın Sonbaharı, Can Yayınları 27. baskı İstanbul 2024
(4) Gabriel García Márquez, Kırmızı Pazartesi, Can Yayınları 78. baskı İstanbul 2024
Evrensel'i Takip Et