17 Nisan 2025 16:21

Bilkent'te "Bir Mücadele Aracı Olarak ÖTK ve ODTÜ CİTÖB Deneyimi" etkinliği

Bilkent Üniversitesi öğrencileri, Diyalektik Araştırmalar Topluluğu'nun düzenlediği "Bir Mücadele Aracı Olarak Öğrenci Konseyi ve ODTÜ CİTÖB Deneyimi" başlıklı etkinlik düzenledi.

Bilkent'te "Bir Mücadele Aracı Olarak ÖTK ve ODTÜ CİTÖB Deneyimi" etkinliği

Fotoğraf: Evrensel

Ankara - Bilkent Üniversitesi öğrencileri, Diyalektik Araştırmalar Topluluğu'nun düzenlediği "Bir Mücadele Aracı Olarak Öğrenci Konseyi ve ODTÜ CİTÖB Deneyimi" başlıklı etkinlikte bir araya gelerek öğrenci hareketinin farklı üniversitelerdeki deneyimlerini tartıştı.

Etkinlikte, Öğrenci Temsilciliği Kurullarının (ÖTK), öğrenci hareketi içerisinde bir mücadele ve karar alma mekanizması olarak işlevi ile öğrenci iradesinin üniversite yönetimine yansıtılmasındaki olanaklar ele alındı. Bilkent Üniversitesi, Türkiye'de hâlâ ÖTK seçimlerinin düzenli şekilde yapıldığı az sayıdaki üniversitelerden biri olmasına rağmen, temsilcilerin üniversite senatosunda oy hakkı bulunmaması nedeniyle rektörlük kararlarında etkisiz kalıyor ve sermaye güdümündeki okul yönetimi, öğrencilere de ait olan kaynakları keyfince kullanabiliyor. Buna ilişkin etkinlikte, öğrenci taleplerinin yönetime doğrudan iletilebildiği, karar süreçlerine katılımın sağlandığı demokratik bir mekanizmanın eksikliği ortaya kondu; Bilkent özelinde ise ÖTK'lara çoğunlukla kariyer odaklı bir bakışla yaklaşıldığı, öğrencilerin temel sorunlarına — yemekhane fiyatları, çalışma alanlarının yetersizliği, kütüphanenin 7/24 açık olmaması, yurtlardaki hijyen eksiklikleri gibi — yeterince eğilinmediği; temsilcilerin rektörlüğün uygulamalarını meşrulaştıran bir pozisyonda konumlandığı vurgulandı.

Etkinlikte bu durumu somutlaştıran en net örneğin, Mart ayında süren ders boykotu tartışmalarında, Bilkent ÖTK'sının sınavları durdurmaya çalışan öğrencilere rektörlük tarafından disiplin cezası verilebileceğini iletmesi olduğu hatırlatıldı.

Etkinlikte dikkat çeken başlıklardan biri de ODTÜ'deki ÖTK'nın kuruluş süreci ve mücadele deneyimleri oldu. 1960'lı yıllar, emekçi ve öğrenci hareketlerinin birlikte yükseldiği, üniversitelerde öz-yönetim ve temsiliyet tartışmalarının yoğunlaştığı bir dönem olarak aktarıldı. 1970'lerin ortasında, ODTÜ'de 5-6 ay süren boykotların ardından öğrenci-yönetim diyaloğuna duyulan ihtiyaçla ÖTK'nın kurulduğu belirtildi. Bu yapıyla birlikte, ders kitaplarının belirlenmesinden bu kitapların üniversite tarafından temin edilmesine kadar öğrencileri doğrudan ilgilendiren birçok karar, forumlar aracılığıyla kolektif ve demokratik bir şekilde alınmaya başlandı.

2010 sonrası dönemde ise öğrencilerin temsilcilerini seçme konusunda daha az inisiyatif aldığı, bazı bölüm ve fakültelerden hiç aday çıkmadığı, zaman zaman yalnızca bir adayın çıktığı, çıkan adayın kendine verdiği tek bir oy aracılığıyla temsilci oldukları ve böylece temsiliyetin sembolik hale geldiği süreçlerin yaşandığı ifade edildi. ODTÜ deneyiminde ÖTK'lar, yemekhane komisyonu, yurtlar komisyonu gibi öğrencileri doğrudan alakadar eden mekanizmalarda oy hakkına sahip oldukları için yemekhane menülerinden kantin fiyatlarına kadar pek çok alanda doğrudan söz sahibi olabildiği de etkinlikte vurgulandı.

Etkinliğin kapanışında, öğrenci hareketinin yerel akademik çevrelerle bağ kurmasının ve kendini örgütlü bir biçimde ifade edebilmesinin önemli araçlarından birinin ÖTK'lar olduğu vurgulandı. ÖTK'ların demokratikleşmesinin, öğrenci hareketinin bunu talep etmesiyle mümkün olduğu; aynı şekilde, öğrenci mücadelesinin geniş bir kitleye yayılabilmesinin de ÖTK'ların daha katılımcı ve kapsayıcı hale gelmesiyle gerçekleşebileceği ifade edildi. Bu iki tarafın birbirini beslediği çift yönlü ilişki doğrultusunda, öğrencilerin ortak mücadele zeminlerinden biri olan bu yapıya sahip çıkması gerektiği öne çıktı. Öğrenci hareketlerinin görece zayıfladığı dönemlerde, kalıcı ve demokratik bir örgütlenme biçimi olarak ÖTK'ların mücadeleyi sürdürmede önemli bir araç olabileceği tartışıldı. 2018'de, Cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte YÖK'ün ÖTK seçimlerini süresiz ertelemesinin ardından bu yapıların işlevsizleştirildiği; ancak seçimlerin yeniden yapılmasıyla birlikte bu mekanizmaların yeniden etkin hale getirilebileceği ifade edildi. (Evrensel)

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Dört yılda 750 bin yeni çocuk işçi

Dört yılda 750 bin yeni çocuk işçi

Bizzat Erdoğan’ın, pandemiyi ‘üretim ve lojistik üssü olma fırsatı’ olarak işaret ettiği 2020’den bu yana ucuz emek eksenli dönüşümün çarpıcı sonuçları ortaya çıkıyor. ‘Üretim, ihracat’ gibi sloganlarla pazarlanan dönüşüm, çocuk emeğini de başta sanayi olmak üzere sermayenin hizmetine sundu. Bu dört yılda 750 bin çocuk daha resmi rakamlara işçi olarak geçti.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Gençlerin sokak eylemlerine atıfta bulunan Bahçeli, "Öğrencinin yeri okuldu, sınıftır, kütüphanedir" dedi.

Evrensel'i Takip Et