Avrupa’nın en büyüğü alarm veriyor
Avrupa’nın Gündemi’nde bu hafta Almanya’nın kötüleşen ekonomisi, Fransa’daki 40 milyar avroluk kemer sıkma planı ve İngiltere’de trans haklarına yönelik mahkeme kararı var.

Fotoğraf: Pixabay
Enflasyon Almanya halkının birikimlerini eritiyor. Yoksulların durumu çok kötü ve giderek daha da kötüleşiyor. Ortalama servet yüzde 16 düştü. Telepolis’ten seçtiğimiz makalede “Almanya, ABD Başkanı Donald Trump’ın gümrük vergileri politikası nedeniyle üçüncü yıl üst üste resesyona girme tehlikesiyle karşı karşıya” deniyor.
“Fransızlar tembel, savurgan ve mutsuz!” Sermaye cephesinin ezberlediği bu cümleler, şimdi bir kez daha Fransa Başbakanı François Bayrou tarafından dile getirildi. İktidar, 2026 için 40-50 milyar avroluk sözde tasarruf planıyla kemer sıkma politikasını ilan etti. Fırsat bu fırsat! İçinde bulunduğumuz dünya konjonktürü, emekçilere dönük saldırı politikaları için adeta biçilmiş bir kaftan.
Bu hafta İngiltere’de yüksek mahkeme, trans hakları açısından ayrımcı bir karara imza attı. Trans Hakları Avukatı Robin Moria White durumu The Guardian için yazdı.
Enflasyon tsunamisi: Orta sınıf çöküş tehlikesiyle karşı karşıya
Bernd Müller
Telepolis
Almanya’da son yıllarda yaşanan enflasyon, birçok hanenin cüzdanında büyük bir delik açtı. Alman Merkez Bankası Bundesbank’ın yakın zamanda yaptığı bir araştırmaya göre, nüfusun en yoksul yarısı bundan özellikle olumsuz etkilendi.
Araştırmaya göre, hanelerin en alttaki yüzde 50’sinin fiyat ayarlı net varlıkları 2021 ile 2023 arasında beşte birinden fazla düştü. Medyan, yani ortalama varlıkların değeri de reel olarak yüzde 16 düştü. Nominal olarak ise yüzde 3’lük iyi bir düşüşle 103 bin 200 avroya geriledi.
Her ne kadar bu dönemde tüm hanelerin ortalama serveti yüzde 2.6 artarak 324 bin 800 avroya çıksa da fiyat ayarlaması yapıldığında bu da yüzde 11’e yakın bir düşüşe neden oldu. Dolayısıyla enflasyon tasarrufların önemli bir kısmını tüketti.
Merkez bankası uzmanları bu ülkede servetin zaten çok eşitsiz bir şekilde dağıldığını vurguluyor; Avrupa ile karşılaştırıldığında bile hanelerin en zengin yüzde 10’u, toplam özel servetin yüzde 60’ından fazlasına sahip olmaya devam ediyor. 20 Avrupa ülkesi arasında sadece Avusturya’da dağılım daha da eşitsiz.
Bunun bir nedeni, daha yoksul hanelerin paralarının çoğunu tasarruf ve cari hesap gibi düşük getirili, düşük riskli yatırımlara yatırması. Öte yandan daha zengin insanlar, hisse senetleri ve gayrimenkul gibi daha riskli ama daha kârlı yatırımlara daha fazla güveniyorlar.
En azından Ukrayna’daki savaş nedeniyle 2022’de hızla yükselen enflasyon, geçen yıl tekrar yavaşlayarak yüzde 2.2’ye geriledi. Ekonomistler enflasyonun bu yıl bu seviyede kalmasını ve 2026’da yüzde 2.1’e gerilemesini bekliyor.
ABD gümrük tarifeleri büyümeyi baskılıyor, durgunluk kapıda, durum gerginliğini koruyor. Önde gelen ekonomi araştırmacılarına göre Almanya, ABD Başkanı Donald Trump’ın gümrük vergileri politikası nedeniyle üçüncü yıl üst üste resesyona girme tehlikesiyle karşı karşıya. Yaklaşık 200 milyar avroluk ekonomik zarar bekleniyor.
Katılımcı beş enstitünün ortak tahmininde, cari yıl için yüzde 0.1’lik mini büyüme öngörülüyor. Ancak ABD’nin gümrük vergilerinin, gayrisafi yurt içi hasılayı en az yüzde 0.1 oranında azaltmasının beklendiği belirtiliyor.
“ABD’nin jeopolitik gerginlikleri ve korumacı ticaret politikası, Almanya’daki zaten gergin olan ekonomik durumu daha da kötüleştiriyor” diye açıklıyor RWI-Leibniz Ekonomi Araştırmaları Enstitüsünde Ekonomik Analiz Başkanı Torsten Schmidt.
Uzmanlar 2026 yılı için yüzde 1.3’lük bir toparlanma ve büyüme bekliyor. Ancak bunun 0.3 puanlık kısmı sadece daha fazla çalışma gününden kaynaklanıyor. ABD’nin nisan ayında yaptığı son gümrük vergi artışları ise buna dahil bile değil.
Alman ekonomisi yapısal sorunlarla boğuşuyor
Ancak Alman ekonomisini yavaşlatan tek etken küresel durum değil. Uzmanlar ayrıca yerel yapısal sorunlar da görüyor: Çin’den gelen rekabet baskısı artıyor ve enerji yoğun sektörün kalıcı olarak küçüldüğü görülüyor. Ayrıca yaşlanan bir toplum ve yaygın bürokrasi de baskı yaratıyor.
Ekonomistler, buna karşı koymak için sosyal sistemlerin istikrara kavuşturulmasını, istihdam teşviklerinin artırılmasını ve vasıflı işçilerin göçünün kolaylaştırılması gerektiğini öneriyorlar. Enerji fiyatlarının da düşmesi gerekiyor. Son olarak, “Kapsamlı bürokratikleşmenin ortadan kaldırılmasına” ihtiyaç var.
Gelecekteki federal hükümetin gerekli reformları yapıp yapmayacağı ise henüz belli değil. Mali açıdan, gevşetilen borç kuralları ve 500 milyar dolarlık yatırım paketi sayesinde oldukça fazla hareket alanına sahip olacak. Ancak bunu kullanıp kullanmayacağı henüz belli değil.
Çeviren: Semra Çelik
Başbakan Bayrou’dan 2026’da kemer sıkma operasyonu
Cyprien Caddeo
Humanite
15 Nisan Salı günü Fransa Başbakanı François Bayrou, 2026 bütçesi üzerine bakanlarını ve bazı milletvekillerini topladı. Şimdiden 40 milyar avroluk bir kesinti planı açıklandı. Ancak hükümet vergi artışına kapıyı kapatıyor, onun yerine kamu hizmetleri ve yerel yönetimlere yeni bir darbe vurmayı tercih ediyor.
Bayrou, kemer sıkma planını başbakanlık konağı Matignon’da kamuoyuna sundu. Toplantıda, 2026 bütçesi için 40 ila 50 milyar avroluk harcamadan tasarruf sağlamayı hedeflendiği belirtildi. Bayrou’nun neoliberal reçetesi üç başlıkta özetleniyor: Yeterince üretmiyoruz, yeterince çalışmıyoruz ve çok harcıyoruz.
Bayrou, “Aşırı kamu harcamaları halkları mutlu etmiyor. Kamu harcamalarını kısan ülkeler genellikle en mutlu ülkelerdir” diyebildi. Aynı konuşmasında ise kamu hizmetlerinde kaynak yetersizliği yaşandığını ve savunma harcamalarının artırılması gerektiğini açıkladı.
Bayrou, “Üretimin geri dönüşü politikası tüm ulusun takıntısı haline gelmeli” derken, bu üretim artışının nasıl bir yatırımla ve hangi kaynakla sağlanacağına dair bir açıklama getirmedi. Tek netlik kazanan şey, hükümetin vergi artışını bir kez daha reddetmesi ve tüm yükü kamu hizmetlerine ve belediyelere yıkacak yeni bir kemer sıkma dalgasına yönelmesi oldu.
Fransa’nın işveren örgütü MEDEF, tasarruf politikalarının yükünün şirketlerin omuzlarına yüklenmesine karşı çıkıyor. Öte yandan François Bayrou, “hiçbir şey tabu değil” diyerek tüm seçeneklerin masada olması gerektiğini savunuyor. Bu kapsamda, kamu hesapları bakanının artan hastalık izinlerine karşı önlem alınması yönündeki önerileri ya da çalışma bakanının üstü kapalı biçimde yeniden gündeme getirdiği olası bir emeklilik reformu dikkat çekiyor.
Fransa’nın en büyük sendikalarından Genel İş Konfederasyonu (CGT) Genel Sekreteri Sophie Binet ise bu açıklamaların “Bbir korku iklimi yaratma ve işçilere fedakarlık gerektiği fikrini empoze etme” amacı taşıdığını belirtti. Binet, hükümeti “Gelir meselesini ve en zenginlere uygulanacak vergileri tabu olmaktan çıkarmaya” çağırdı.
Çeviren: Ali Rıza Yıldırım
İngiltere: Bugün translar için çok zor bir gün
Robin Moira White
The Guardian
Bir insanın transseksüel olması hiç kolay değil. Aileye, arkadaşlara ve iş arkadaşlarına açılmanın getirebileceği sorunlar, transların medyanın bazı kesimleri ve sosyal medya tarafından sürekli karalanması ve geçiş sürecinin beraberinde getirdiği içsel duygusal çalkantılar düşünüldüğünde, bu durum alışılmışın ötesinde bir zihinsel güç gerektirir. Bunu biliyorum, ben de bu yollardan geçtim.
Translar, 13 yıl önce geçiş yaptığımda tahmin edemeyeceğim bir kaynaktan, Birleşik Krallık yüksek mahkemesinden darbe aldılar. İskoçya’daki kamu kuruluşlarının yönetim kurullarında temsil ile ilgili bir davada, yüksek mahkeme, 2010 Eşitlik Yasası’nda (EA) “cinsiyetin” bir vatandaşın orijinal doğum belgesinde kayıtlı cinsiyet anlamında “biyolojik cinsiyet” olarak alınması gerektiğine ve bir transseksüel kişinin 2004 Cinsiyet Tanıma Yasası’nda belirtilen süreçle bir cinsiyet tanıma sertifikası (GRC) aldığı durumların “onaylı cinsiyet”i içermediğine karar verdi. Bu, Eşitlik Yasası amaçları açısından GRC’yi değersiz hale getiriyor.
2004 mevzuatı hayırsever bir Birleşik Krallık hükümeti tarafından değil, Birleşik Krallık’ın 2002 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde görülen Goodwin-UK davasını kaybetmesinin ardından, Birleşik Krallık’ın devletin transseksüel bir kişinin edindiği cinsiyeti tanıması ve kabul etmesi için bir süreçten yoksun olduğuna hükmedilerek çıkarılmıştır. 2004 GRA, gelecekteki herhangi bir mevzuatı erteleyen bir tanesi de dahil olmak üzere bir dizi istisna içeriyordu.
Bu durumda, yüksek mahkeme, Eşitlik Yasası’nda açık bir muafiyet bulunmamasına rağmen, yasanın farklı bölümlerinde “cinsiyet”in farklı anlamlara gelmesinden kaynaklanan stres ve zorlamalar ve özellikle hamilelik ve doğum hükümleri kadınları korumaya atıfta bulunurken bir “trans erkeğin” hamile olma olasılığı göz önüne alındığında zımni bir muafiyet olduğunu tespit etti. Garip bir şekilde, İskoç mahkemesi davanın önceki iki aşamasında, bu stres ve zorlamalarla yaşayabileceklerini hissetmiş ve “cinsiyet”in “onaylı cinsiyeti” içerdiğine karar vermişlerdi.
Hiçbir trans kişi ya da kuruluşun yüksek mahkemede dinlenmemiş olması (Biri eşitlik hukuku profesörü, diğeri emekli yargıç olan iki transın müdahalesi reddedildi) trans bireyler için anlamlı görünüyor. Tüm kadınların dışlandığı bir kadın hakları tartışması hayal edin.
Yüksek mahkemenin kararı bir başka açıdan da açıkça yanlış. Goodwin’in ardından Birleşik Krallık, transların onaylanmış cinsiyetlerinin tanınması için etkili bir yol sağlamakla yükümlüydü. Vatandaşlara sağlanan yasal korumaların önemli bir kısmının bu kişilerden esirgenmesi halinde, Birleşik Krallık bir kez daha Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne karşı yükümlülüklerini ihlal etmiş olacak.
Mevcut siyasi ortamda İşçi Partisi hükümetinin bu sorunu çözme ihtimali yok gibi görünüyor. Görünen o ki translar doğru davayı bulmak ve Strazburg’daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine giden uzun yolu bir kez daha yürümek zorunda kalacaklar.
Bu arada, 88 sayfalık karar Birleşik Krallık’taki trans bireyler için gerçekte ne gibi bir fark yaratacak? Çoğunun bir GRC’si yok. Tahminler değişmekle birlikte, yaklaşık 100 bin trans var ve belki de 6 bininin GRC’si bulunmuyor. Trans karşıtı lobide yer alan bazı kişilerin, Paskalya tatilinin sonuna kadar transların kamu binalarındaki tuvaletlerden, soyunma odalarından ve benzer yerlerden men edilebileceğini düşündüklerine dair yorumlar gördüm. Neyse ki, hizmet sağlayıcılar transları dışlayabilse de -ve bu karar bunu kolaylaştırsa da- çoğu bunu yapmıyor. Bunu gerektiren yasalarımız yok ve karardan sonraki saatlerde hizmet sağlayıcılarla yaptığım görüşmeler, konuştuğum herhangi birinin uygulamalarını değiştireceğini veya trans karşıtı bir haçlı seferi başlatacağını göstermedi. Bununla birlikte, sorumlu politikacıların tartışmayı alevlendirmek yerine yatıştırmalarını beklerdik.
Yüksek mahkeme, translar için devam eden korumayı vurgulamaya istekliydi; bunların çoğu, hatta hepsi, cinsiyet geçişinin koruma altındaki niteliğine sahip olacak. “Doğum cinsiyetinizi kullanın” politikasının uygulanması durumunda, cinsiyet değiştirme özelliğinin korunan niteliğine sahip olanlara karşı dolaylı olarak ayrımcılık yapılması oldukça olasıdır; ayrıca trans kadınların erkeklerin tesislerini, trans erkeklerin de kadınların tesislerini kullanmasının kabul edilemezliği göz önüne alındığında, böyle bir politika meşru bir amaca ulaşmak için orantılı bir araç olarak haklı gösterilemez. Belki de daha endişe verici olan, “cinsiyet”, “kadın” ve “erkek”in anlamının önemli olduğu diğer mevzuatlar için çıkarımlardır.
Bu konunun bir süre daha avukatlar için verimli bir alan olmaya devam edeceği ve bu nedenle Birleşik Krallık’taki translar için daha zor ve belirsiz günler sağlayacağı kesin.
Çeviren: Sarya Tunç
Evrensel'i Takip Et