Kampüslerden fabrikalara geleceksizliğin gençleri: 1 Mayıs’ta görünmez duvar yıkılabilir mi?
Fabrikaların “Robot değiliz!” çığlığı ile kampüslerin “Geleceğimizi çaldırmayız!” haykırışı 1 Mayıs alanlarında birleşebilir mi? Yanıt, iki tarafın birbirinin mücadelesini sahiplenmesinde yatıyor.

Murat Uysal
[email protected]
İstanbul – Bu sene 1 Mayıs, milyonların ekonomik ve siyasal baskılara karşı başlattığı 19 Mart eylemlerinin ardından geliyor. Her yıl mekan ve yaygın katılım tartışmalarıyla geçen 1 Mayıs’ın bu defa ‘19 Mart eylemlerinde birikenlerin 1 Mayıs ile taçlandırılması’ gibi de bir meselesi var. Esenyurt’ta bir kahvehanede LC Waikiki deposunda çalışan 4 genç işçiyle; 1 Mayıs’a giderken içinde bulundukları çalışma ve yaşam koşullarını, gelecekten beklentilerini, gelecekleri için ayakta olan liseli ve üniversiteli gençlerle aralarındaki bağları ve 1 Mayıs’ı konuşmak üzere bir aradayız.
Görüştüğümüz 20, 25, 26 ve 28 yaşındaki genç işçiler bir yandan ağır çalışma koşullarını, meslek hastalığı risklerini, kabaca ‘Yuva kurmak’ diye tarif ettikleri gelecek kaygısını anlatıyor. Bu kaygının okullu gençlerle ortaklaştığını düşünüyorlar. “Okuldan atılma, iş bulamama, tutuklanma riskine rağmen onlar ses çıkarıyor” diyerek gençlerin ‘cesaretini’ takdir ediyor, onlara imreniyorlar. Okullu gençlerin taleplerine hak verseler de henüz kendi çalışma ve yaşam koşullarıyla, kendi talepleriyle ilişkilendirmiş değiller.
Benzer şekilde görüştüğümüz genç işçiler, 1 Mayıs’ın bu süreçte ‘kritik’ rol alacağı konusunda hemfikir değil. Takvimdeki önemli bir gün olarak yorumlayan da var, 1 Mayıs’ın tarihsel öneminin farkında olup ‘öyle’ 1 Mayısların eskide kaldığını söyleyen de. Ancak içlerinde böyle hareketli bir dönemde liseli ve üniversiteli gençlerle 1 Mayıs alanında yan yana gelecek olmanın heyecanını hisseden de var.
Henüz yazının başındayken ifade etmekte fayda var. Görüştüğümüz genç işçiler bize bir fikir verseler de genelleme yapamayacak kadar dar bir grupla görüşüldü. LC Waikiki yıllardır işçileri sendikasız çalıştıran, sendikalaşma girişimlerini iş kolu değişikliği, işten atma gibi kanunsuzluklarla engelleyen bir iş yeri. İşe alımları İŞKUR üzerinden yapan, 6 aylık deneme süreleriyle işçileri, ‘İşi alabilmek’ uğruna daha fazla çalışmaya zorlayan bir yer. Tüm bunları ve görüştüğümüz işçilerin en eskisinin 5 senedir diğer 2’sinin 2 senedir ve 1’inin de 2 aydır LC Waikiki’de çalıştığını, işçilik deneyimlerinin de sınırlı olduğunu hesaba katmak gerekiyor.
"Robot işçiler yaratmak istiyorlar"
19 Mart eylemlerinin başladığı, bayram öncesine denk gelen süreç LC Waikiki depo işçileri için ‘yoğun çalışma’ dönemi demek. Bu dönemi LC Waikiki işçileri “Daha fazla kazanacaksınız diyorlar ama bu sistemin fazla kazanmakla alakası yok. Maksat daha fazla çalıştırdıkları, iliğine kadar kullandıkları robot işçiler yaratmak. Fazla mesaiye kalmak zorunlu, amcan ölse cenazesine gitsen bile primin kesilir. Ay sonunda o primi almak için adeta robot olmak gerekiyor” diye anlatıyor. İşçiler eylemlere katılmalarının mümkün olmadığını düşünse de genç işçiler arasında, “Biz niye eylemlere gitmiyoruz, iş bırakıp gideriz” diyenlerin olduğunu da söylüyorlar. Ancak bir başkası priminin kesilmesini ‘göze alacak’ işçilerin sayısının az olduğunu ifade ediyor.
"Babadan oğula meslek hastalığı"
Asgari ücret civarında olan ücretleri primle beraber 30-32 bin liraya çıkabilsin diye performans sistemiyle iliklerine kadar sömürülen işçiler, LC Waikiki yönetimi tarafında kalıcı hale getirilmeye çalışılan bu sistemin meslek hastalıklarına da yol açtığını söylüyor. Bir işçi babasının da daha önceden LC Waikiki deposunda çalıştığından söz ederek şunları anlatıyor: “Şimdi gidelim hastaneye hepimizde bel fıtığı çıkar. Babam da burada senelerce çalıştı, LCW ile davalıklar, bel fıtığı var, raporlar var, şirket bu hastalığın çalışırken olduğunu kabul etmiyor. Dava senelerdir sürüyor.”
Bir sınıf gibi hareket edebilmek
Düşük ücretler, ağır çalışma koşulları, performans baskısı, meslek hastalıkları… Peki koca depoda bu koşullara kimse ses çıkarmıyor mu? Burada verilen yanıtlar fabrika içinde genç işçilerle deneyimli işçiler arasındaki bağa dair de bir şey söylüyor. Bir işçi, “Genç işçiler daha kavgacı, bir haksızlık olduğunda ses çıkarıyorlar ama bu genellikle bireysel tepkiler oluyor” diyor. Bir başka işçi, “Yaşlı işçiler yalaka oluyor, şeflerle arayı iyi tutuyorlar. Biz bir şeye tepki gösterdiğimizde ‘Sakin olun’ demekle yetiniyorlar” diye anlatıyor. Bir diğer işçi geçtiğimiz yıl asgari ücrete ikinci zammın yapılmadığı dönemden örnek vererek, “Yan yana geldiğimizde yaşlı deneyimli işçilerin en önde yürüdüğü zamanlar da oluyor. Temmuzda zam istediğimizde AKP’yi savunduğundan çok sevilmeyen bir işçi en önümüzde duruyordu. O dönem fabrika yöneticilerine bu birliktelikle birkaç saat için toplantılar aldırtabilmiştik” diyor.
Fabrika içinde yaş ayrımının asıl belirleyici unsur olmadığının altını çizen işçiler, genç işçilerin tümünün ‘Hakkını arayan’ olarak tanımlanamayacağı gibi yaşlı işçilerin hepsini de hareketi geriye çeken olarak tariflenemeyeceğini söylüyor. İşçilerin anlattıkları, deneyimli işçilerin mücadelenin yükseldiği dönemlerde bu ön yargılardan sıyrıldığını gösteriyor.
"Bir gelecek mücadelesi veriyorlar"
Benzer sorgulamayı liseli ve üniversiteli gençlerle kurdukları bağ açısından da yapıyoruz. İçlerinde ilkokuldan sonra çalışmaya başlayanlar, liseyi dışarıdan okuyanlar, üniversite bitirmiş olmasına rağmen fabrikada çalışanlar var. Ancak üniversiteli gençlerle yan yana gelebilme olanakları çok sınırlı. Buna rağmen görüştüğümüz işçi gençler, üniversitelilerin taleplerine dair şunları söylüyor: “Bir gelecek mücadelesi veriyorlar, okudukları boşa gitmesin istiyorlar, mezun olunca iş bulabilecekleri bir ülke istiyorlar.”
Bir başka işçi üniversitelileri sokağa döken taleplerin kendilerininkiyle benzeştiği yerlere işaret ederek, “Biz de gelecek kaygısı duyuyoruz. Performans döneminde herkesin robotmuşçasına çalışması bu yüzden, hepimiz o prime mecburuz. Bu şartlarda çalışıyoruz ama 1 ay sonramızı göremiyoruz. 28 yaşına geldim, nasıl bir yuva kuracağımı bilmiyorum. Üniversitelileri sokağa döken baskıysa biz fabrikalarda o baskının katbekat fazlasını yaşıyoruz. Tuvalette ne kadar zaman geçirdiğimizin hesabı tutuluyor, ellerinde bir kırbaç eksik. Biz karşı çıkınca primin kesilmesinden, işten atılmaktan korkuyorsak, onlar da elbette okuldan atılmaktan, iş bulamamak, tutuklanmaktan korkuyor buna rağmen ses çıkarıyorlar” diyor.
1 Mayıs mücadelenin ‘taçlanacağı’ gün mü?
İşçiler üniversiteli gençlerle ortak sorunlarına işaret etse de 1 Mayıs alanlarını henüz ortak sorunları beraber haykırabilecek bir gün olarak görmekten uzak. Bunun elbette, görüştüğümüz işçilerin kendilerini bir sınıfın parçası olarak görebilme durumlarıyla ve 1 Mayıs tarifleriyle alakası var. Biz 1 Mayıs tarifleri üzerinden gittik. Kimi ‘işçi bayramı’ olarak yorumlayarak arkadaşı çağırdığından ilk defa 1 Mayıs’a katılacağını söylüyor. 26 yaşında olan 19 Mart eylemleriyle birikenin 1 Mayıs’la taçlandırılması gerektiğini ifade ederek, “Bireysel de olsa katılacaktım ama bu yıl birileriyle beraber gitmek istedim. Bu 1 Mayıs’ın özel olarak örgütlenmesi gerekiyor” diyor.
Evrensel'i Takip Et