Mektup | Haklarımız için 1 Mayıs’ta alanları dolduralım
"Zamlara, baskılara ve geleceksizliğe karşı 1 Mayıs’ta alanlardayız! İnsanca yaşam, iş güvencesi ve özgürlük için emekçiler olarak sesimizi yükseltiyoruz."

Fotoğraf: Emirhan Durmaz / Evrensel
Birgül Kaya
İzmir
19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla bardak taşmıştı. Yıllarca “Bu gençlikten, bu halktan bir şey olmaz” denilen gençlik barikatları aşmış, halk sokakları doldurmuştu. Mesele elbette sadece İmamoğlu ya da CHP değildi. Mesele, yıllarca zor da dahil her türlü yol ve yöntemle açlığa, sefalete, geleceksizliğe mahkum edilen emekçilerin ve onların gençliğinin biriken tepkisinin sokaklara taşmasıydı. Eylemlere özellikle genç işçiler olmak üzere işçiler katılsa da, işçi sınıfının sınıf olarak harekete geçememesi en büyük ve ders alınması gereken eksiklikti. Bu, yer yer lümpen eğilimlere de yol açmaktaydı. Sınıf olarak olmasa da içinde işçilerin de olduğu, yaşlısı genci, kadını erkeğiyle harekete geçen emekçi halk, yaklaşık on gün boyunca her gün daha da artarak sokaklara aktı.
Şimdi (En azından bu mektubun yazıldığı zaman) fiili ve kitlesel eylemler duraksamış olsa da, işçilerin başta ücret artışları olmak üzere iş yeri sorunlarından kaynaklı lokal mücadeleleri devam ediyor. Üniversite öğrencileri talepleri için mücadelelerini sürdürüyor. Lise öğrencileri, “proje okullar”da yaşananlarla ilgili olarak öğretmenlerine sahip çıkıyor. Kamu işçilerinin toplu sözleşme talepleri için sendikaları çeşitli yollarla zorlamaya çalışmaları bu gazetenin sayfalarına yansıyor.
Öte yandan sermayenin saldırıları da tek adam eliyle devam ediyor. Daha yeni konutlarda elektriğe yüzde 25 zam geldi. TÜİK verileri göstermese de iğneden ipliğe her şeye her gün zam gelmekte. Sendikalaşan işçiler işten atılmakta; Ankara Altındağ Belediye Başkanı örneğinde olduğu gibi işverenler veya temsilcileri, bırakın kolluk kuvvetlerini, bizzat kendileri sendikalaşan, hakkını arayan işçilere saldırmaktadır. BİRTEK-SEN Başkanı Mehmet Türkmen önce hapse atıldı, sonra ev hapsine gönderildi. 19 Mart’ta başlayan kitle eylemlerine katıldığı gerekçesiyle gözaltına alınan çoğu öğrenci gençlerin bir kısmı serbest bırakılsa da birçoğunun tutukluluğu devam ediyor. Belediyelere atanan kayyımlar yerlerini sağlamlaştırırken, Mardin’de olduğu gibi hiç sorgusuz sualsiz işçileri işten çıkarabiliyor. İşçi cinayetlerine, kadın cinayetlerine her gün yenileri ekleniyor... Daha birçok saldırı.
Ama herkesin malumudur ki, halkın 19 Mart’tan bayram arifesi 29 Mart’a kadar sürdürdüğü kitlesel tepkisi karşısında AKP ve “Cumhur İttifakı”, İBB’ye kayyım atamaya cesaret edemedi. Sabahın erken saatlerinde baskınlarla gözaltına alınan gençlerin bir kısmını bırakmak zorunda kaldı.
Bunlar halkın kitlesel mücadelesinin kazanımları. Ancak yukarıda da izah etmeye çalıştığım gibi sorunlarımız her geçen gün artarak devam ediyor. İçinde bulunduğumuz koşullar zorluğun çok ötesine geçti. Kitleler kendi deneyimlerinden öğrenir. On günlük mücadelemiz göstermiştir ki; işçi sınıfı, sınıf olarak harekete geçmezse taleplerimizi elde etmemiz oldukça zor. Bu yüzden üniversite öğrencileri, kamu emekçileri, bizzat işçiler, sendikalara çağrı yapmakta, işçi sınıfının sürece müdahale etmesini istemektedir. Ancak sendikaların başına iş birlikçi bürokratik sendikacılar çöreklenmiştir. Fakat işçi sınıfının aşamayacağı badire, başaramayacağı şey yoktur. Dünya ve bizzat ülkemiz bunun örnekleriyle doludur. İşte 15-16 Haziran 1970 direnişi, işte 1989 Bahar Eylemleri, işte 3 Ocak 1991 Türk-İş’in genel grevi, işte Zonguldak maden işçilerinin 30 Kasım 1990’da başlattıkları grev ve 4-8 Ocak 1991’deki Büyük Ankara Yürüyüşü. Bütün bu işçi sınıfı eylemlerinde sendika bürokratları hep ayak sürmüş, fakat işçilerin ve mücadeleci, sınıftan yana sendikacıların, iş yerlerinde komiteler kurmak da dahil tabandan zorlaması sonucu harekete geçmek zorunda kalmışlardı. Bu şanlı eylemlerin sonucu işçi sınıfı sadece en acil taleplerini elde etmekle kalmamış, ülke siyasal tarihine de yön vermiştir. 15-16 Haziran direnişinin sendikalaşmanın önünü açmadaki rolünü; 89 Bahar Eylemlerinin 12 Eylül’ün karanlığını aşmadaki rolünü kim inkar edebilir? Yine Zonguldak maden işçilerinin grevi ve yürüyüşü sonucu o zamanki Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ve Anavatan Partisinin (ANAP) bir daha iflah olmadığı fikrine kim katılmaz ki?
Şimdi 1 Mayıs yaklaşıyor. Hatta sayılı günler kaldı. Ücret ve maaşlarımızın insanca yaşayacak düzeye getirilmesi, basın ve örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması, iş güvencesi, iş yerlerine ve semtlere kreş, kadın cinayetlerinin ve iş cinayetlerinin önlenmesi vb. acil taleplerimiz başta olmak üzere bütün ekonomik, sosyal ve Kürt halkının taleplerini de içeren tüm siyasal taleplerimiz için 1 Mayıs İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü’nde alanları dolduralım!
Öyleyse biz ileri işçiler, kamu emekçileri, iş yeri temsilcileri, mücadeleci sendikacılar, kadınlar olarak hepimiz hareketimize en geriden gelenleri de katmak ve sendikaların başına çöreklenmiş sendika bürokratlarını zorlamak için henüz daha kurmadıysak ivedilikle iş yerlerimizde komiteler kurmalı, semtlerde en geniş kitlelere ulaşmalıyız... 1 Mayıs’ta milyonlarla taleplerimizi haykırma, elde etme mücadelesini yükseltmeliyiz.
Evrensel'i Takip Et