24 Nisan 2025 04:15

Zihin ve bedenin neoliberal yeniden tasarımı | Bir Taş Devri masalı: Evrimsel psikoloji

“Evrimsel psikolojinin sözde açıklayıcılığı kısa sürede insan doğasına dair indirgemeci, toplumsal eşitsizlikleri meşrulaştırıcı ve bilimsel gibi görünen tek boyutlu bir mitolojiye dönüşür.”

Zihin ve bedenin neoliberal yeniden tasarımı | Bir Taş Devri masalı: Evrimsel psikoloji

Fotoğraf: Midjourney/Fırat Turgut/Evrensel

Dr. Tolga Yıldız*


Son yıllarda toplumsal cinsiyet, aşk, şiddet, sadakat, ebeveynlik gibi konuları açıklama iddiasıyla kamuoyunda sıkça beliren bir söylem bulutu var: Evrimsel psikoloji. İlk bakışta kulağa masum, hatta pek nesnel geliyor; insan davranışlarını doğayla uyumlu biçimde anlamaya çalışan, biyolojik mirasımızı dikkate alan bir çaba gibi. Ancak bu yaklaşımın altında sadece bilimsel bir açıklama değil, modern bireyin varoluşsal sıkışmışlığını “doğallaştırarak” meşrulaştıran, ideolojik bir yönelim yatıyor. Tıpkı postmodern çağın diğer tüketilebilir anlatıları gibi evrimsel psikoloji de özellikle popüler formları aracılığıyla, bir meta haline gelmiştir: Paketlenmiş, kolay anlaşılır, güçlü hissettiren ama yüzeyde kalan bir açıklama rejimi.

Evrimsel psikolojinin temel vaadi şu: Bugün sergilediğimiz birçok davranışın kökeni, binlerce yıl önceki çevresel koşullarda atalarımızın hayatta kalmasına yardımcı olan psikolojik “adaptasyonlar”dır. Aşırı şeker tüketimi eğilimi, erkeklerin genç kadınlara ilgisi, kadınların statüye düşkünlüğü, risk alma eğilimleri… Hepsi, esasen bir fanteziden ibaret olan Taş Devri’nden kalma zihin yapılarımızın modern dünyadaki yankıları olarak sunulur. Üstelik bu açıklamalar çoğu zaman bir “gerçeklerle yüzleşme” tavrıyla, yani “Duygularını değil bilimi dinle” türünden bir epistemik üst perdeyle dillendirilir. Fakat bu sözde açıklayıcılık, kısa sürede insan doğasına dair indirgemeci, toplumsal eşitsizlikleri meşrulaştırıcı ve bilimsel gibi görünen tek boyutlu bir mitolojiye dönüşür.

Bilim mi, ideoloji mi?

Antropolog Susan McKinnon’ın Neo-Liberal Genetics adlı çalışması bu söylemin tarihsel ve ideolojik arka planını titizlikle sergiler. Ona göre evrimsel psikoloji, neoliberalizmin bireyi yalnızlaştıran, rekabeti yücelten ve eşitsizlikleri doğal sayan mantığını bilimsel bir “doğa yasası” gibi sunar. Kadınların annelik içgüdüsüyle, erkeklerin genetik olarak sadakatsiz olmaya meyilli oldukları varsayımı; sınıfsal ya da kültürel farkları göz ardı ederek, evrenselmiş gibi anlatılır. Böylece doğa, hegemon ideolojinin en güçlü kalkanı haline gelir.

Bu söylem, modern öznenin tüm çelişkilerini “biyoloji” kisvesiyle örtme işlevi görür. Modern ilişkilerdeki güvensizlik, iş hayatındaki tahammülsüzlük, toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri ya da yalnızlık gibi yapısal sorunlar, evrimsel psikolojinin dilinde genetik programlamanın kaçınılmaz sonuçları olarak açıklanır. Açıklamakla kalmaz; değiştirme çabasını da anlamsızlaştırır. Çünkü doğaya karşı çıkmak beyhudedir.

Evrim teorisinin kendisinden sapma

İlginçtir ki, evrimsel psikolojinin bu popüler biçimleri, modern biyolojiyi kuran Darwin’in evrim teorisinin temel ilkeleriyle dahi açıkça çelişir. Evrim teorisi, sabit bir doğayı değil, değişim ve uyum kapasitesini merkeze alır. Organizmalar çevreye adapte olurken, çevre de organizmalar tarafından dönüştürülür. Ancak evrimsel psikoloji, insan zihnini dondurulmuş bir “Taş Devri yazılımı” olarak tasvir eder: Modern yaşam için güncellenmemiş, geçmişin kodlarıyla hareket eden, nostaljik ve doğal bir donanım.

Oysa insan beyninin yüksek derecede plastik olduğu, gelişimsel süreçlerin genetik kalıtımın sonuçlarını dönüştürebileceği, kültürle birlikte gelişen zihinsel yapıların olduğu artık çok iyi biliniyor. Genomun belirleyici değil, olasılık sağlayıcı olduğu, çevresel uyaranlarla farklı yönlere evrilebileceği defalarca gösterildi. Evrimsel psikoloji bu bilgileri sıklıkla dışarıda bırakır ya da yalnızca kendi varsayımlarını pekiştirecek biçimde seçer.

Evrimsel psikolojinin estetik biçimi

Marksist Kültür Teorisyeni Fredric Jameson postmodernizmi “geç kapitalizmin kültürel mantığı” olarak tanımlar. Ona göre bu çağda derinlik yerini yüzeye, içerik yerini biçime, özgünlük yerini yeniden üretime bırakır. Evrimsel psikoloji bu bağlamda tam anlamıyla bir postmodern metadır. Zira sunduğu hikayeler, kapsamlı ve derin bir bilimsel ve entelektüel birikimden ziyade düz mantık bir sezgisel ikna gücüne dayanır. “Kadınlar kaynak arar, erkekler gençliğe yönelir” gibi ifadeler, sosyobiyolojik içeriklerinden bağımsız şekilde halk arasında dolaşıma girer. YouTube’da, Instagram’da, X’te, podcast’lerde, ilişkilerle ilgili “sert gerçekler” paylaşan hesaplarda sıkça karşılaşırız bunlarla. Bu içerikler, bilgi sunmaktan çok, duygulanımı yönetmeye yarar. Tıpkı bir influencer kanalındaki “iş birliği” parfümünü keşfetmek gibi, kullanıcıya kısa süreli bir üstün ve doğru taraftayım hissi verir.

Bu yüzeysel bilimleştirme biçimi, günümüzde yükselen Red Pill, Manosphere ve “erkek gelişimi” (men’s self-improvement) söylemlerine de teorik dayanak sunar. Kadınları manipülatif, erkekleri mağdur; ilişkileri savaş alanı gibi gösteren bu gruplar, evrimsel psikolojinin çarpıtılmış versiyonlarını argümanlarının merkezine yerleştirir. Burada bilim, toplumsal sorunlara çözüm sunan bir araç değil; otorite sağlayan, statükocu bir meşruiyet aygıtı haline gelir.

Neden tutuyor?

Evrimsel psikoloji “İnsan neden böyle davranıyor” sorusuna hem bireysel hem toplumsal düzeyde tatmin edici bir açıklama sunuyormuş gibi görünür. Kapsayıcıdır; çünkü herkese hitap eder. Güçlüdür; çünkü bilimsel otoriteyle konuşur. Basittir; çünkü karmaşık toplumsal süreçleri birkaç genel genetik ilkeye indirger. En önemlisi, suçlayacak bir fail bulur: Genler. Yani artık ne ataerkil kültür ne sınıfsal eşitsizlikler ne de neoliberal üretim biçimleri sorgulanır. Suç varsa doğadadır. Çünkü özne yoktur. Özne için şart olan şu zemin, doğa dışı yani namümkün ilan edilmiştir: Özgür irade.

Bu durum, özellikle belirsizlik çağında oldukça konforludur. Belirsizlik postmodern öznenin en büyük korkusudur; anlamın parçalanması, yönelim kaybı, ilişkilerin güvencesizliği… Evrimsel psikoloji tüm bu dağınıklığı “doğal” bir senaryo ile düzenler. İçinden çıkamadığımız modern çelişkileri genetik bir yazgı olarak kabullenmeyi önerir. İtirazı baştan iptal eder: Pax Scientifica.

Alternatif mümkün mü?

Evet. İnsan zihnini anlamaya çalışan bilimsel yaklaşımlar evrimsel perspektifle sınırlı değildir. Gelişimsel sistemler teorisi, davranışsal ekoloji, kültürel nörobilim, fenomenolojik psikoloji gibi birçok alternatif perspektif, biyolojik olanla toplumsal olanın karmaşık etkileşimini dikkate alır. Bu yaklaşımlar indirgemeci değil ilişkisel; katı değil dönüştürücü olma iddiasındadır. Ayrıca evrim teorisiyle geçerli bir ilişki içindedirler.

Zihin, salt bir işlevsellik değil, aynı zamanda ilişki kurma, anlam üretme, etik yönelim ve özneleşme kapasitesidir. Bu kapasite, yalnızca hayatta kalma amacıyla açıklanamaz. İnsan yalnızca yaşayan bir organizma değil; hatırlayan, yargılayan, irade eden ve kendisini dönüştürebilen bir varlıktır. Evrimsel psikoloji bu yönüyle insanı yarım anlatır.

Zihin fosil değil, olasılıktır

Evrimsel psikoloji, geçerli ve güvenilir verilere ve entelektüel birikime dayanan bir bilim olmaktan çok, çağımızın toplumsal korkularına kolay çözümler vadeden bir pop anlatıya dönüşmüştür. Bu haliyle içinde yaşadığımız neoliberal postmodern çağın bir semptomudur: Hızlı tüketilen, rahatlatıcı ama derinlikten yoksun sözüm ona bilgi kırıntılarının yeni biçimi. İnsanı olduğu gibi değil, olması istenen gibi anlatır. Ve belki de en çok bu yüzden eleştirilmelidir. Çünkü birey üzerinde doğrudan tahakküm kuran tüm ideolojik araçlara sızarak kendi kendini gerçekleştiren bir kehanete dönüşmektedir. Bir parçası da olduğu kültür endüstrisinin tüketici kalıplarını insan doğası gibi sunmaya teşnedir.

İnsan zihni, Taş Devri’nden kalma bir yazılım değil; geleceğe açık bir olasılıklar alanıdır. Onu anlamak, doğaya kaçmakla değil, kendimizle yüzleşip bizi yeniden düşünmekle mümkündür.

* Bu metin, 18 Nisan 2025’te Pangaltı Evim Atölyesinde yaptığım konuşmamın bir özetidir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Bu korkuyu daha ne kadar yaşatacaksınız?
50 milyon can deprem riski altında

Bu korkuyu daha ne kadar yaşatacaksınız?

İstanbul, depremlerle sarsıldı. Türkiye’yi 23 yıldır yöneten iktidarın rant odaklı politikaları, ülkeyi depreme hazırlamadı. 20 milyon İstanbullu dün yeniden beklenen büyük depremin korkusunu yaşadı. Halk dar sokaklara indi, trafik felç oldu, telefon hatları çöktü. Uzmanlar, İstanbul başta olmak üzere deprem kuşağındaki 50 milyon insanın can güvenliğini sağlayacak acil önlemlerin derhal alınması konusunda yeniden uyardı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
24 Nisan 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et