25 Nisan 2025 04:30

Koç'un pazarlık taktiği ve Erdoğan-Şimşek programının rolü

"TÜPRAŞ işçilerinin sahip olduğu üç önemli gücü kullanması Koç’un, sermaye sınıfının ve iktidarının zor araçlarıyla birlikte planını bozabilir."

Koç'un pazarlık taktiği ve Erdoğan-Şimşek programının rolü

Fotoğraf: Evrensel

Satı Burunucu
[email protected]


İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’a sayılı günler kalmışken, TÜPRAŞ’ta dört rafineride aşırı üretim baskısı altında ve tehlikeli koşullarda düşük ücretlerle çalışan binlerce işçi, Koç Holdingin yüzde 28 zam ve üç yıllık sözleşme dayatmasına karşı ayakta. TPI işçileri grev kararını astı, Ravago’da ve daha onlarca fabrikada toplu sözleşme mücadeleleri sürüyor.

Adı geçen fabrikaların tamamında işçiler ister rüzgar türbini üretsinler ister ham petrole can versinler, ülke çapında yürütülen bütün toplu sözleşme görüşmeleri adeta tek bir masada geçiyor gibi. Yüzde 15.75 enflasyon farkı ile başlayan görüşmelerde kapitalistlerin teklifleri, onlarca görüşmeye rağmen her oturumda yüzde 0.75-1 oranlarında arttırılarak en son asgari ücrete yapılan yüzde 30 zam oranı ile bitirilmek isteniyor.

Artı değer oranının onca yüksek olduğu TÜPRAŞ’ta, milyarlarca lira tutarında kârlar elde eden Koç’un TİS heyetinin TÜPRAŞ gerçeğini bilmediğini düşünen işçilerin sayısı az değil. “TÜPRAŞ böyle bir üretim devi iken, biz bu üretim baskısı altında, onca tehlikeye rağmen milyonlarca liralık değer yaratırken, bu düşük teklifin açıklaması başka türlü olamaz” diye konuşan işçi arkadaşlar var.

Öyleyse onlarca toplu sözleşme masasında aynı teklifle oturulup en son aynı zam oranıyla sözleşmelerin bitirilmek istendiği sürece yakından bakalım.

Kapitalistler neden yüzde 15.75 teklif ile başlayıp yüzde 30 civarında durmak istiyorlar? TÜPRAŞ’ta, Ravago’da, TPI’da ve diğer fabrikalarda aynı zam oranlarını ve bu yüksek enflasyon koşullarında üç yıllık toplu sözleşmeleri dayatmak tesadüf değil. Bu, tüm kapitalist sınıfın, kendisinde olan iktidarla ortak yürüttüğü “enflasyonla mücadele” adı altında, işçi sınıfının ücretlerini ve haklarını ezme stratejisidir.

Masalar ayrı kurulmuş olsa da kâr oranları farklı her fabrikada tek masada görüşme yapılıyormuş gibi konuşulan bu aynı rakamlar, sermaye sınıfının Erdoğan-Şimşek eliyle yürüttüğü “Ücretleri bastır, kârları artır” programının doğrudan sonucudur. Yüksek enflasyon koşullarında işçiye düşük zam dayatmak, artı değerin büyütülmesi, yani daha az ücretle daha çok sömürü anlamına gelir. Sermaye sınıfının ve iktidarının politikası açıktır: İşçi ücretlerini baskılayarak düşürmek.

TÜPRAŞ’ta Koç’un yüzde 15.75 ile başlayıp 12 oturumun sonunda ancak yüzde 28’e çıktığı teklifinin arkasında, Erdoğan-Şimşek programının Türkiye işçi sınıfına dayattığı düşük ücret politikası vardır. Bu yüzde 28’lik artış, TÜİK makyajlı TÜFE’ye bağlanan otomatik bir sefalet programıdır. Asgari ücretin açlık sınırının altına düştüğü bir düzende bu teklif, daha az ücretle daha fazla sömürü stratejisidir.

Taktik pazarlık değil, sınıfsal strateji

Kapitalistler düşük zam teklifleriyle işçilerin beklentilerini düşürmeye çalışırlar. Yüzde 15.75’le başlayan teklifler, işte bu sınıfsal stratejinin sonucudur. Bu sadece bir pazarlık değil, aynı zamanda işçileri kendi taleplerinden uzaklaştırma planını da kapsar.

Koç Holdingin her görüşmeye yüzde 1’lik artışlarla gelmesi, yalnızca taktik bir pazarlık değil, sınıfsal bir stratejidir. Bu yöntem, işçilerin beklentisini sürekli olarak aşağıya çekmek, talepler arasında pazarlık yapma alışkanlığı yerleştirmek ve zam oranını tartışmayı, taleplerin içeriğinden, yani sömürünün niteliğinden koparmak amacı taşır.

Bu, sınıf mücadelesini ‘makul rakamlar’ sınırına hapsetme oyunudur. Bu tavır, aynı zamanda Erdoğan-Şimşek programının özüne de uygundur: İşçilerin reel ücretlerini düşük tutarak sermaye sınıfının uluslararası rekabet gücünü artırmak. Yani TÜPRAŞ patronunun masadaki stratejisi, aslında sadece ekonomik bir karar değil; bir sınıfın kararının uygulanış biçimidir.

Çünkü gerçekte toplu sözleşme süreci yalnızca zam oranı tartışmalarının yapıldığı bir alan değil, sınıflar arası güç ilişkilerinin belirlenme sürecidir.

Artı değer farklı, teklifler aynı

Son beş yılda kârlılığını katlayan TÜPRAŞ’ta, yıllar içinde işçi ücretlerinin maliyet içindeki payı sürekli geriledi. Koç’un kârı artarken, dört rafineride işçi sayısı hiç artmadı, emekli olanların yerine yenisi dahi alınmadı. Tehlikeli ve riskli bir iş kolu olmasına rağmen çalışan işçiler üzerinde her geçen yıl üretim baskısı sürekli arttı, işçi ücretleri düzenli olarak düşürüldü.

Her fabrikada aynı oranda tekliflerle gelen kapitalistlerin yarattığı en önemli eşitsiz denklemden biri de sanki her fabrikada ve sektörde işçilerin aynı oranda artı değer üretiyormuş gibi muamelesidir. Oysa petrokimya, otomotiv gibi sektörlerde artı değer sömürüsü diğer sektörlerden daha yoğundur. Ve her bir işçinin ürettiği değer, aldığı ücretten katbekat daha fazladır. Örneğin A fabrikasında işçilerin 8 saatlik sömürüsü kapitaliste on binlerce lira tutarında kazandırırken, TÜPRAŞ’ta aynı 8 saat Koç’a milyonlar kazandırmaktadır. O nedenle TÜPRAŞ gibi yerlerde Petrol-İş’in ilk teklifi olan yüzde 85 değil, yüzde 185 bile azdır.

TÜPRAŞ işçisi bu eşitsiz denklemi bozabilir

TÜPRAŞ işçilerinin sahip olduğu üç önemli gücü kullanması Koç’un, sermaye sınıfının ve iktidarının zor araçlarıyla birlikte planını bozabilir.

1- Üretimin kalbindeki stratejik konum: Petrol ürünlerinin işlenmesi sadece TÜPRAŞ’ın değil, tüm Türkiye sanayisinin devamlılığı açısından vazgeçilmezdir. TÜPRAŞ işçisinin üretimi bir gün durdurması dahi, hem enerji zincirinde hem de genel olarak sermaye düzeninin işleyişinde hasar açar. Bu, üretimden gelen gücün fiili karşılığıdır.

2- Yüksek artı değer yaratma potansiyeli: TÜPRAŞ işçisinin emeği yüksek teknoloji ve uzmanlık gerektirir. Aynı zamanda iş güvenliği riski en yüksek alanlardan biridir. Bu nedenle bu üretim alanında yaratılan artı değer son derece yüksektir. Ancak işçi ücretleri sistematik olarak sürekli düşürülmektedir. Bu eşitsizlik, taleplerin meşruluğunun temelidir.

3- Tarihsel birikim ve örgütlü güç: TÜPRAŞ işçileri yıllardır sendikal örgütlülüğe sahip, mücadele tecrübesi olan, sınıf bilinci yüksek bir kitledir. Grev hakkının gasbedildiği koşullarda dahi mücadeleyi bırakmamış, YHK kararlarına karşı fiili mücadeleler örgütlemiştir. Bu birikim, onları Türkiye işçi sınıfı içinde önemli bir mevziye yerleştirir. Bu koşullar altında TÜPRAŞ işçisinin mücadelesi, salt ücret artışı değil, sınıfsal konumunun hakkını alma mücadelesidir.



EVRENSEL'İNMANŞETİ

Korku rantı!

Korku rantı!

Saray iktidarı 6.2’lik İstanbul depreminin korkusunu, rant projelerinin hızlandırılmasının aracına çevirme hazırlığında. Şimdiye kadar başta Kanal İstanbul ve rezerv alan uygulamasıyla kaynağı lüks konut projelerine ve müteahhitlere aktaran iktidar, daha büyük projelerin adımlarını atacağını duyurdu. Projelerden emekçilere düşen ise ödenemeyen taksitler ve güvensiz evler oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
25 Nisan 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et