Gen-z parkı/ Kim bu barikatları aşanlar?
Türkiye’de üniversite mezunu olunca bile işsiz kalan bu çocuklara artık satacak başka bir umut da kalmadı sanırım. Bu yüzden artık işini şansa bırakmak istemeyen gençler devrim ateşini devraldılar.

Fotoğraf: Nisa Sude Demirel/Evrensel
Bilge
Pamukkale Üniversitesi
Türkiye, 18 Mart 2025 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi, ertesi sabah “yolsuzluk” ve “terör “suçlarından başlatılan iki ayrı soruşturma kapsamında gözaltına alınmasıyla başlayan kritik bir sürece girdi. Kritik deme sebebim Gezi Parkı’ndan beri ne zaman geleceği bilinmeyen o direniş dalgasının 12 yıl sonra gelmiş olmasının yarattığı heyecandan kaynaklı.
Sosyal medyada, sokaklarda, evlerde, üniversitelerde başlayan bu direniş “Tablet çocukları olarak görülen Z kuşağından umut yok” ve “Bir daha Gezi Parkı gibi bir direniş olmayacak çünkü halk bastırılmış durumda ve korkuyor” düşüncelerini çürütmüş oldu. Ne zaman geleceği belli olmayan, bazen bir ağaç kesilmesin diye gelen o direniş dalgası ülke üzerinde büyük şaşkınlık ve inanç yarattı.
Peki insanlara artık yeter dedirten o nokta neydi? Polis barikatını yıkıp geçen bu insanlar kim?
Bize satacak umutları dahi kalmadı
2002’den beri farklı bir iktidar görmemiş, okumakta, barınmada hatta beslenme gibi temel ihtiyaçlarında bile ekonominin bütün yükünü çeken Z kuşağı. İyi bir okul okursa iyi yerlere geleceğine inandırılmış; kitap okumaya ve istediği hobiyi yapmaya zaman, para, enerji bulamayan; umutsuz bırakılmış o Z kuşağı. Metro duraklarında intihar eden Z kuşağı. “Bir insanın elinden hayatı boyunca kendisini kandırdığı şeyi aldığınız anda mutluluğunu da bitirirsiniz.” der Dag Solstad. Türkiye’de üniversite mezunu olunca bile işsiz kalan bu çocuklara artık satacak başka bir umut da kalmadı sanırım. Bu yüzden artık işini şansa bırakmak istemeyen gençler devrim ateşini devraldılar.
İstanbul Üniversitesinde aşılan o barikat sadece Ekrem İmamoğlu ya da CHP için değildi zannımca. Ancak seçim propagandasına dönüştürülen ve sahiplenilmeye çalışılan bu direnişin bundan ibaret olmadığını anlamamız gerekiyor. Gerek ana muhalefet partisi gerek sosyalist camia için. Çünkü hem konu bazında hem kitle bazında bakıldığında ideoloji sterilliği aramak bu devrim ateşini söndürmeye yeter de artar.
“Diri unsurlar, ölgünler… Marksizme ortodoksça sahip çıkanlar, böyle bir anlayışa kuşkuyla bakanlar, insanları diri tutmak için eski örgütlenme ve deneyimlere tam tamına sahip çıkılmasını dayatanlar, aynı örgütlenme ve deneyimlere daha gözden geçirici bir tutumla yaklaşanlar. Gerçekten kavga etmek isteyenler, kavgacı görünmeye çalışanlar. Nihayet, Türkiye’de sosyalizmi bir iktidar biçimi olarak düşünenler ve son hedef olarak legale çıkmış bir yerleşik partinin varlığından ötesine kafa yormayanlar…Türkiye solunda bunların hepsi var.” der Metin Çulhaoğlu. Ve ekler; “ve Türkiye solu, bu aşamada herhangi bir tekil önderliğin belirleyici müdahalelerinden ya da sürükleyiciliğinden yoksun, mevcut eğilimlerin kendiliğinden devinimi ile bileşkenin ürünü olarak “bir yerlere” doğru gidiyor.”
“Bir yerlere” giderken de deneyimler nasihatten öteye geçip gençlerle iş birliğine dönüşmeli. Sonrasında da tahlil yapılıp yeniliklerle hatalardan ders çıkarılmalı. Direnen bütün arkadaşlarımla gurur duyuyorum. Son söz olarak da haykırıyorum: Gençlik gelecektir.
Evrensel'i Takip Et