24 Nisan 2025 23:52

1968 ve 2025: Kampüsler ve meydanların müziğe yansımaları

Halk hareketimizin nasıl şekilleneceğini bugünden öngörmek güç. Kesin olan bir şey varsa o da ülkemizin kültür ve sanatının geleceğinde bugünlerin kalıcı bir izi ve mirası olacağı.

1968 ve 2025: Kampüsler ve meydanların müziğe yansımaları

Kaynak: Israel Palacio

Mehmet İNCE

İstanbul Üniversitesi

19 Mart’ta İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin polis barikatını yıkmasıyla başlayan eylemler zincirinin etkileri tüm gündemimizi sarmış durumda. Sosyal medyada “gündemi tutarak” günlük hayatımızı paylaşmıyoruz. Tüm harcamalarımızı minimuma indirerek, boykot günleri belirleyerek, yüksek vergili ürünleri ve yandaş sermayenin markalarını boykot ederek günlük hayatımızı da gündeme uyduruyoruz. Haklı halk hareketimizin ne zaman, nasıl ve hangi siyasi sonuçlarla biteceğini bugünden öngörmek, olacaklar hakkında kesin tahminlerde bulunmak güç. Kesin olan bir şey varsa o da ülkemizin kültür ve sanatının geleceğinde bugünlerin kalıcı bir izi ve mirası olacağı. Bizzat parçası olduğumuz mücadeleyi yakında filmlerde ve dizilerde izlemeye, romanlarda okumaya başlayacağız. Tarihi değiştirdiğimiz, tarihe geçtiğimiz kampüslerimizi ve sınıflarımızı film setlerinde tekrar kuracaklar, arkadaşlarımızı oyuncular canlandıracaklar. Sinemacılar, kalabalığımızı tekrar yaratacak kadar figüran bulamayacaklar. Bu yapımlarda sadece kararlılığımız, gücümüz ve yaratıcılığımız resmedilmeyecek tabii ki. Yaşadığımız hukuksuz ablukalar, gözaltılar ve tutuklamalar, maruz kaldığımız şiddet ve zorbalık, yargının kendini düşürdüğü gülünç durum da resmedilecek. Tüm bunlar olurken kafalarını kuma gömenler, “emirleri uygulayanlar”, korkaklar da kendilerini ekranda görecekler.

 Bu sırada, eylemler yansımalarını müzikte bulmaya başladı bile. Daha önceden de muhalif kimliklerini göstermiş olan pek çok rap sanatçısı, hareketin başlamasından günler sonra hükümeti eleştiren ve dinleyicilerini direnişe çağıran şarkılar yayınlamaya başladılar. Kamufle; doğrudan polis şiddetini hedef tahtasına koyduğu “H.S.P” isimli, Rota; Erdoğan’ın 6 Şubat Depremi sonrası gaflarıyla açılan, bu ülkenin ilerici unsurlarına yapıştırılan “hain” yaftasının eleştirildiği “Hain” isimli şarkılarını yayınladılar. Ezhel, Impala, Hidra ve Allame gibi pek çok rap sanatçısı da yeni şarkılarıyla duruşlarını sergilediler, taraflarını seçtiler. İstanbullu genç punk rock grubu Tatava, eylem şarkıları “Barikat”ı ilk barikatın yıkılmasından sekiz gün sonra, 28 Mart’ta yayınladılar. “Direne direne kazanacağız!” sloganlarıyla açılan şarkıda henüz taptaze olan eylem sürecinin genç coşkusunu, sadece barikatın önünde şahit olabileceğiniz o haklı öfkeyi hepimiz için zaman kapsülüne aldılar.

Direnişimizi simgeleyen sanatçıları unutmayacağız

8 Nisan’da Kadıköy Rıhtımında, Festivalpark sahnesinde düzenlenen tutuklu öğrencilerle dayanışma konserinde; Adamlar, Dolu Kadehi Ters Tut gibi bizim neslimizin popüler sanatçıları ve İlkay Akkaya, Grup Gündoğarken gibi “eski” sanatçılar yan yanaydılar. Bu süreçte yazdıkları şarkıları ilk defa canlı çalan sanatçılar oldu, Bandista “Hadi Barikata”yı çalarken barikattan yeni gelmiş olmanın coşkusuyla dans ettik. Konserlerin aralarında tutuklu arkadaşlarımızdan mektuplar okundu, tutsak olan bir arkadaşımız adına annesi konuşma yaptı. Oraya polis ablukası altında, tehdit edilerek yürümüş olduğumuz halde içeride halaylar çektik. Bu dayanışma konseri, Z kuşağının korkuyu çoktan yendiğinin belgesidir. Kimin güzel kimin çirkin, kimin cesur kimin zorba olduğunun kanıtıdır. Bu süreç boyunca bizim yanımızda duran sanatçıların cesaretini unutmayacağız, 19 Mart hareketi her anıldığında “Onlar da bizimleydi.” diyebileceğiz. Şimdi

 1968 ve sonrası mücadelenin müziğe yansımaları

“Gittiğim her yerde yürüyen ve hücum eden ayakların seslerini duyuyorum.” İngiliz klasik rock grubu The Rolling Stones’un Ağustos 1968’de yayınladığı “Street Fighting Man” şarkısının ilk sözleri bunlardır. Şarkının akustik gitarların ve perküsyonların sertçe çalınmasıyla oluşturulan müzikal iskeleti ve Mick Jagger’ın tiyatral vokal performansı, Avrupa’daki 68 hareketinin organik coşkusunu yansıtıyor. Nakaratta, “biz bir rock grubunda çalmak hariç ne yapabiliriz?​” diye soruyorlar ve Londra’yı “uyumakla” eleştiriyorlar. Şarkı, polis sireni sesinin Hint enstrümanlarıyla taklit edilmesiyle kapanıyor. ABD’li radyo istasyonları, ülkelerinde devam eden savaş ve ırkçılık karşıtı protestolara ilham vereceği korkusuyla “Street Fighting Man”i yayınlamayı reddettiler.

The Rolling Stones’un, eylemcileri destekleyen bir duruş sergiledikleri bu klasik şarkılarındaki tutumları, rakipleri The Beatles’ın aynı ay yayınladığı ‘’Revolution’’ şarkısıyla güzel bir kontrast oluşturuyor. The Beatles bu şarkıda eylemcilerin “dünyayı değiştirme” taleplerini haklı bulduklarını söyleseler de onları örgütsüz ve yıkıcı olmakla eleştirirler. Grubun diğer üç üyesi şarkıyı bu haliyle bile yayınlamaya çekinirken politik kimliğiyle en bilinen üyeleri John Lennon arkadaşlarını ses çıkarmaya ikna etmiştir. Sinemacılığı kadar aktivistliğiyle tanıdığımız yönetmen Jean-Luc Godard, aynı yıl Lennon ve Beatles’ı hedef alan demeçler vermiş, onları apolitiklikle suçlarken The Rolling Stones’u övmüştür.

Crosby, Stills, Nash & Young grubunun 1970 tarihli “Ohio” şarkısı ise 4 Mayıs 1970’te yaşanan Kent State Katliamı üstüne yazılmış bir ağıttır. ABD’nin Vietnam ve Kamboçya’daki askeri hareketlerini protesto etmek için bir araya gelen Kent State Üniversitesi öğrencilerine Ohio Eyaleti kolluk kuvvetleri tarafından ateş açılmış, dokuz öğrenci yaralanmış, yaşları 19-20 olan dört öğrenci olay yerinde hayatını kaybetmiştir. Grubun bu olaydan kısa bir süre sonra çıkardıkları şarkıları, (çıktığı yıl birçok radyo istasyonu tarafından çalınmamış olmasına rağmen) bir rock klasiği haline gelmiş ve ilerleyen yıllarda Kent State Katliamı’nın unutulmamasını sağlamıştır.

John Lennon’a geri dönersek, eleştirileri dikkate almış olsa gerek. 1969’da Plastic Ono Band grubuyla yayınladığı savaş karşıtı şarkı “Give Peace A Chance” çıktığı gibi ABD’de savaş karşıtı eylemlerde söylenen bir marş haline gelmiştir. Kapağında yumruğunu kaldırarak poz verdiği 1971 tarihli “Power to the People” adlı single, eylemlerde söylenmenin yanında liste başarıları da elde etmiştir. Politik talebini bu kadar açıkça dile getiren bir şarkının ana akım başarı sağlaması, Lennon’ın şöhreti kadar dönemin gençliğinin direniş ruhunun da sonucu ve belgesidir.

Yine aynı yıllarda, Şili’deki eylemlerden doğup tüm dünya solunun bildiği bir marş haline gelen “El Pueblo Unido Jamas Sera Vencido” dan bahsetmek gerek. Daha önce “Venceremos” marşını da besteleyen Sergio Ortega’nın anlattığına göre bir eylem esnasında gençlerin bu sloganı attığını duymasıyla marşın fikri aklına gelmiş. Yazıyı bu marştan bir bölümün Türkçe çevirisiyle bitireceğim. Zafer direnen öğrencinin olacak!

Ve şimdi mücadelenin içinden yükselen halk,

Dev bir sesle haykırıyor: İleri!

Birleşmiş bir halkı hiçbir kuvvet yenemez!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Korku rantı!

Korku rantı!

Saray iktidarı 6.2’lik İstanbul depreminin korkusunu, rant projelerinin hızlandırılmasının aracına çevirme hazırlığında. Şimdiye kadar başta Kanal İstanbul ve rezerv alan uygulamasıyla kaynağı lüks konut projelerine ve müteahhitlere aktaran iktidar, daha büyük projelerin adımlarını atacağını duyurdu. Projelerden emekçilere düşen ise ödenemeyen taksitler ve güvensiz evler oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
25 Nisan 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et