25 Nisan 2025 00:03

Tüketimden gelen gücü gördük, şimdi sıra üretimde

Boykotlar önemli olsa da esas mesele, mücadeleyi üretimle beraber gerçekten hayatı durdurabilecek potansiyeldeki işçi sınıfı ile kol kola bir genel greve evriltmektir.

Tüketimden gelen gücü gördük, şimdi sıra üretimde

Fotoğraf: Evrensel

Berke Kağan YILDIRIM

Yıldız Teknik Üniversitesi

Gençliğin 19 Mart’tan sonraki eylem yasaklarını hiçe sayarak yıktığı korku barikatlarını görkemli birlikteliği ve dayanışmasıyla yıkmasından sonra tutuklanan Selinay Uzuntel yoldaşımızın otobüsün üstünden hepimize yaptığı bir çağrı vardı: Hayatı durduruyoruz. On seneyi aşkın bir süredir sokağın kapılarının kendilerine kapandığını gören gençlik kitleleri, belki de ilk defa böyle bir şey duyuyordu. Hayatı durduracaktık, seçim hakkımız gibi en temel yurttaşlık hakkımız dahi elimizden alındığı için, polis şiddetine karşı her şeyi göze alıp demokrasiyi talep ettiğimiz için, en yakın dostlarımızın ve kendimizin dahi bir sabah şafak baskınıyla alınmasından endişe ettiğimiz için hayatı durduracaktık. Fakat bunun ne anlama geldiğinin birçoğumuz farkında değildik. Öncelikle okuduğumuz okullarda forumlar düzenledik, üniversiteleri tutuklanan arkadaşlarımız için ayağa kaldırdık, akademik boykotta olduğumuzu haykırdık. “işçi gençlik el ele, genel greve”, “genel grev, genel direniş” sloganlarıyla sokakları inlettik. Sosyal medyada AKP ile ilişkisi olan sermaye gruplarını teşhir ettik (ki olmayanı bulmak güç), bunlardan alışveriş yapmıyoruz dedik. En sonunda gençliğin yükselttiği bir diğer çağrı CHP Genel Başkanı Özgür Özel tarafından da tekrarlandı, çarşambaları alışveriş yapmayacaktık. Alışveriş boykotundaydık.

Akademik boykot ve tüketim boykotu

Akademik boykot, mücadeleye öncülük eden gençliğin tek adamın üniversitelerdeki yüzü, kayyum rejimine karşı yükselttiği bir ses oldu. Tutuklu, gözaltında ve polis şiddetine maruz kalan arkadaşlarımızın ODTÜ’den başlattığı, GSÜ’de antidemokratik uygulamalarla bir akademisyenin diplomasına mal olan kayyum rejimine karşı gençlerin tepkisini örgütlediği akademik boykot, gençlik kitlelerinde uzun süre sonra örgütlü mücadelenin ve dayanışmanın öneminin yinelendiği bir surete büründü.

Daha önce Sırbistan’da gençliğin başlattığı ve sürdürdüğü, başbakanın istifasıyla sonuçlanan süreçte de ekonomik boykot ön plana çıkmıştır. Neoliberal ekonominin bir ideolojik çıktısından ayrıştıramayacağımız, kendisini “tüketen özne” olarak görmenin doğal bir sonucu olan tüketim boykotu, bir mücadele aracı halini aldı. Bunda bir gerçeklik payı ve işlevsel bir nokta vardı ki, boykotun uygulamaya geçmesinden önceki akşam birçok bakanın mesaisi televizyon kanallarında insanları alışveriş yapmaya ikna etmekti. Sahiden de neoliberal ekonomi tüketim üzerine kuruluydu ve boykot bir sisteme bir tehdit yaratmıştı.

Fakat boykotun da bazı sınırları var. Haftanın bir günü de olsa insanları temel ihtiyaçlarını dahi satın almamaya ikna edecek bir mücadele stratejisinin uzun soluklu olabilmesi, çeşitli müdahalelere dayanabilmesinin zorluğunu görmek oldukça kolay. Boykot, makinenin dişlerinin çalışmasını yavaşlatsa da tamamen durdurmayacaktır. Bu tamamen durduramama hali, makinenin sömürülenleri öğütmeye devam etmesinden alıkoymayacaktır. Boykot, tek başına işlevi sınırlı, devamlılığının uzun vadeli olmasını geçelim, orta vadeli olması konusunda dahi soru işaretleri barındıran bir mücadele biçimidir.

Boykotun en büyük başarısı, devlet-sermaye ilişkilerini ifşa etmesidir. Sömürülenlerin, ezilenlerin, işçi sınıfının mücadelesinin bir olduğunu açığa çıkarmasıdır. Öğrencilerin karşısında kendisine işkence eden, çıplak aramalarla tacize, tecavüze varan uygulamalarda bulunan polisin, kendisine tehdit gördüğü, karşısındaki muhalefetin doğal adayı olan ve Avrupa'nın en kalabalık şehirlerinden birinin belediye başkanlığı yapan ismin seçilme hakkının önüne engel koyan rejimin, işçilerin ürettiği emeği sömüren patronların, insanların zihninde bir bütünün parçaları olarak tecessüm etmesini sağlamaktır. Bugün kitlelerin gözünde ne polis bir emir kuludur ne iktidarın sorumlu olduğu ölümler kaderdir ne de patronların zenginliğini Allah vermiştir. Bakanların 1 Nisan gecesindeki paniğinin bir sebebi de budur.

Mücadelenin bir sonraki adımı: Genel grev

Boykot devam ederken, sermaye güçlerinin yürüttüğü boykot karşıtı kampanyada “#EnİyiBoykotÜretmektir” hashtagi gözlere çarpıyor. Bu da yaptığımız "genel grev, genel direniş" çağrısının ne kadar isabetli olduğunu bizlere anlatmaktadır. Boykot sürecinde esas çekindikleri tarafın işte tam da üretimi durdurabilecek potansiyeldeki işçi sınıfı olduğu malumdur. İşçi sınıfının yapacağı bir üretim "boykot"u, hayatı tam anlamıyla durduracak, iktidarlarını huzurlu saray köşelerinden sürdürmelerini engelleyecektir. Hayatı durduracak olanlar, hayatın yaşanmasını sağlayanlardır.

Boykotlar önemli olsa da gerçekten hayatı durduracak olan genel grevler dünyada ve ülkemizde doğrudan politik bir sonuca sebep olacak değişimler yaratmıştır. 1972'de İngiliz maden işçilerinin grevi sonucunda muhafazakâr hükümet istifa etmek zorunda kalmıştı. 1989 Bahar Eylemleri ile 3 Ocak 1991 genel grevi ve ardından gerçekleşen büyük madenci yürüyüşü, ANAP iktidarının gidişini hazırlamıştı. Bunu daha sonra Mesut Yılmaz, Türk-İş'in bir toplantısında bizzat itiraf etmişti. Genel grev işte bu yüzden hayatı durduracak yegâne araçtır.

Proletarya devriminin büyük önderi Lenin, “Ne Yapmalı” eserinde şöyle yazmaktadır: "Politik sınıf bilinci işçiye ancak dışarıdan verilebilir, yani ekonomik mücadelenin dışından, işçilerle işverenler arasındaki ilişki alanının dışından verilebilir. Bu bilginin elde edilebileceği tek alan, bütün toplumsal sınıfların ve katmanların devlet ve hükümetle olan ilişkilerinin alanıdır, bütün sınıflar arasındaki karşılıklı ilişkilerinin alanıdır.” Yoldaşlarımıza ve tutuklu arkadaşlarımıza verdiğimiz hayatı durdurma sözünü gerçek kılacak şey, gerçekleştirilen boykotu işçi sınıfı ile kol kola bir genel greve çevirmektir. Bu bizlerin üzerine düşen tarihsel bir sorumluluktur.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İmamoğlu çıksa da mitingler sürecek
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Evrensel’e konuştu:

İmamoğlu çıksa da mitingler sürecek

19 Mart’ta, İstanbul Belediyesini hedef alan operasyonların ardından başta gençlik olmak üzere toplumun birçok kesiminden gelen itirazlar ülkeyi sarsarken, iktidarın yargı yoluyla siyaseti düzenleme planlarını da büyük oranda akamete uğrattı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’le şimdiye dek yaşananları ve önümüzdeki döneme ilişkin planlarını konuştuk

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Erdoğan AFAD'la yaptığı deprem toplantısında "Deprem uzmanlarıyla görüşün, farklı fikirleri de dahil edin" demiş.

Evrensel'i Takip Et