Özgür üniversiteye zincir: YÖK’ün hukuk dışı müdahalesi
YÖK’ün adli ve idari işlem açıklamaları yalnızca üniversitelerdeki ifade özgürlüğünün değil, hukuk devletinin de ne derece aşındığını göstermesi bakımından çarpıcı olmuştur.

Fotoğraf: DHA
Sosyoloji öğrencisi Merve
İzmir Demokrasi Üniversitesi
Türkiye’de üniversiteler artık akademik bilgi üretiminin değil, siyasi baskının merkezi haline getirildi. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) 6 Nisan 2025 tarihli duyurusunda, boykot yapan öğretim elemanları ve öğrenciler hakkında adli ve idari işlem yapılması gerektiğini belirtmiştir. Bu açıklama yalnızca üniversitelerdeki ifade özgürlüğünün değil, anayasal düzende zaten çatırdayan hukuk devletinin de ne derece aşındığını göstermesi bakımından son derece çarpıcı olmuştur.
YÖK’ün müdahaleleri görev tanımını aşıyor
Öncelikle YÖK’ün yetkilerini hatırlamakta fayda var. YÖK’ün temel görevi, 2647 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nda açıkça tanımlamıştır: Üniversitelerin eğitim-öğretim faaliyetlerini düzenlemek, bilimsel araştırmaları teşvik etmek ve yükseköğretim kurumları arasında eşgüdümü sağlamaktır. Ancak ne bu kanun ne de başka bir düzenleme YÖK’e ifade özgürlüğünü sınırlama yetkisi tanımamaktadır (2547 sayılı Kanun, m. 6).
Buna karşın, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ifade özgürlüğünü güvence altına almaktadır. Anayasa’nın, “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” şeklindeki 26. maddesi herkesin düşünce ve kanaatlerini ifade etme hakkını düzenler. “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” şeklindeki 34. madde ise toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını garanti altına almaktadır (Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, m. 26, 34). Dolayısıyla öğrencilerin boykot çağrıları anayasal zeminde son derece meşrudur.
YÖK’ün bu açıklaması, görev tanımını aşan bir müdahaledir ve hukuk devleti ilkesine açıkça aykırıdır. Türkiye’de idarenin tüm işlemleri hukukla sınırlıdır; “hukuk devleti” olmak yalnızca mahkemeler için değil, idari kurumlar için de bağlayıcıdır. Burada sorun yalnızca hukuki sınırların aşılmasından ibaret değil, asıl mesele Türkiye’de kurumların nasıl işlediğine dair bir açıklamanın dahi olmaması. YÖK gibi bir kurumun öğrencilere ve öğretim görevlilerine yönelik gözdağı verme amacı taşıyan açıklamalarda bulunması, liyakatsiz kadrolaşmanın liyakatin yerini tamamen gasp ettiğinin somut kanıtıdır.
Özerk, demokratik ve bilimsel bir üniversite
Türkiye’de üniversiteler uzun zamandır bağımsızlıklarını yitirmiş durumdalar. Rektörlerin seçimle değil, doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanması, akademik kadroların siyasi kriterlerle belirlenmesi, üniversiteleri özgür düşüncenin değil iktidar yanlısı tek sesliliğin mekanına dönüştürmektedir. Son zamanlarda öğrencilere verilen cezalar, öğrencilerin tutuklanmaları, kampüslerdeki yoğun polis varlığı ve açılan soruşturmalar bunun açık bir göstergesidir. Boykot gibi demokratik protesto yöntemleri, iktidar tarafından “tehdit” olarak algılanmakta. Çünkü öğrencilerin, gençliğin sesi iktidarın çizdiği sınırları aşmakta. Bu sesleri kısmak için de yargı tehdidi ve idari baskılar devreye sokuluyor. Hukukun üstünlüğüne dayalı, demokratik ve özgür bir üniversite ideali ancak mücadeleyle mümkündür. Yılmak yok. Çünkü tarih susanların değil, direnenlerin yazdığı bir tarihtir.
Bizim derdimiz belli: Özgür, demokratik ve bilimsel bir üniversite istiyoruz. Peki sizlerin derdi ne? Bu faşizan düzende, faşizan yöntemlerle neyi durdurmaya çalışıyorsunuz? Bizler özgür üniversiteler için susmayacağız. Çünkü sustukça sıra bir sonraki kuşağa, bir sonraki hakka gelecektir.
Evrensel'i Takip Et