İşçi sınıfının mücadele meşalesini gençlik harlandıracak
Bugün geleceğe koşmanın vakti, üretimden gelen hayatı durdurma gücüne yaslanarak el ele 1 Mayıs’a ve ardından işçi sınıfıyla, halkın düşmanlarının köklerini yıkmanın vakti.

Kaynak: Max Pixel
“Bize bir gençlik borçlusununuz!” bu dönem en çok gördüğümüz cümlelerden biri. Uzun bir süredir umutsuzluk ve geleceksizlikle boğuşurken aynı zamanda gençliğimizin ellerimizden kayıp gittiğini ifade ediyoruz. Geçilen sokakların aslında bir zamanlar ne kadar güzel olduğu, üniversite festivallerine Efes’in sponsor olduğu, yemekhanelerin gerçekten ucuz olduğu zamanlar nostaljik birer anı olarak “Z kuşağına” sürekli hatırlatılırken okurken çalışmanın normalleştiği, baskı ve yasaklarının birer rutin haline geldiği, yaşam alanlarının canlılıktan uzak görüntüsüyle boğulduğumuz bu dönem mart eylemleriyle birlikte adeta siyah beyaz bir fotoğrafın renklenmesi gibi canlandı. Fark edildi ki nostaljinin kendisi bile ideal olan değil. Ve şimdi çok daha iyisini inşa etme vakti, elbette önce çürümüş olanı yıkarak.
Yıkımı başlatabilecek güç belki de yalnızca bir korun alevlenmesine bakıyor. Fakat bunun için hem korun sönmemesini hem de alevlenmesini sağlamak gerekiyor. Öyle bir mücadele hattı örmeli ki tek adam iktidarının sindirme çabalarıyla sönümlenmesin, öyle bir mekanizma kurmalı ki yarın olacak saldırıları da göğüsleyebilsin. Öğretmen rotasyonuna karşı ayaklanan liseli öğrencilerin velilerini arayan müdürlerle üniversite eylemlerine katılan öğrencileri gözaltına alan, 301 öğrenciyi tutuklayan tek adam iktidarı mücadele ateşini söndürmeye çalışıyor. Baskı ve yasaklar korkuyu tetikleme amacıyla ortaya çıkar, fakat her zaman temellerinde de bir korku yatar: değişimin başlaması korkusu. Çünkü değişim geldiğinde iktidarı kök salmış olanların kökleri sökülür ve bu sefer geleceğin yaşamaya, inanmaya dair dünyasının tohumları ekilir. Şimdilik bu baskı ve sindirme politikalarına yenilmedik. Yarın bu direncin devam edip etmeyeceğiyse hareketin örgütlülük düzeyine bağlı olacak.
Genel grev, genel direnişten 1 Mayıs’a…
Bu dönem hem örgütlenmeyi hem de öğrenciler dışındaki toplumsal kesimleri hedef alan bir slogan oldukça popüler oldu. Genel grev çağrısı tüm üniversitelere yayıldı, alanlarda sesi yükseldi. Hatta bazı üniversitelerde bu çağrının önemi sebep gösterilerek sendikalarla iletişimde kalabilmek için çeşitli ağlar kuruldu. Fakat özellikle birkaç sene sonra işçi sınıfının birer üyesi olmaya aday üniversite öğrencilerinin görmesi gereken bir detay var ki o da işçi sınıfının herhangi bir toplumsal kesim olmadığı. Hayatı her gün yeniden üreten sınıf, herhangi bir toplumsal kesimden çok daha büyük bir değişim potansiyele sahip. Çünkü işçi sınıfının ortaya koyduğu tehdit, bir avuç zenginin ceplerini daha da dolduran bir ekonomik sürecin parçası olmayı durdurmak, sermayedarları yani bu sistemi sürdüren burjuvazi sınıfını en çok korkutan olgu. Dolayısıyla bugün işçi sınıfı ile yan yana gelmenin gerekliliğinin ortaya koyulması düne göre çok büyük bir başarı, fakat yarın düşünüldüğünde bunun sanılandan çok daha fazla emek gerektirdiğini de hesaba katmak ve bu emeği harcamaya hazır olmak da gerekiyor.
68 Hareketi tüm dünyada yalnızca bir gençlik hareketi olarak var olmuş ve sönümlenmiş fakat Türkiye’de bir halk hareketine dönüşmüş. Çünkü Türkiye’de gençler, belki de içinde bulundukları siyasi ve ekonomik konjonktür onları buna zorladığı için, işçi sınıfıyla yani halkın kendisiyle buluşmadan mücadelelerinin kazanıma ulaşmasının zor olduğunu kavramış. Üniversitelerde boykot yapan gençler yalnızca her gün okula gelmekle kalmamış aynı zamanda köylere, fabrikalara inip neden boykot örgütlediklerini anlatmışlar. Karşılığında, ayağa kalkan işçi sınıfı ise dinamik bir mücadele örgütleyebilmenin cevaplarını gençlerde bulmuş. Demek ki mücadelelerinin birbirlerine öğretebilecekleri çokça şey varmış. Ve birliktelikleri ülke gündemini yıllarca sarsmaya ve birçok kazanımı çorap söküğü gibi getirmeye yetmiş.
İşçilerin bayramı: 1 Mayıs!
Sınıfın mücadelesiyle kazanılmış 1 mayıs, tüm işçi ve emekçileri ve onların saflarında yer alan tüm kesimleri içine alıyor. Sembolikleşmiş bu tarih, mücadelenin en kalabalık ve örgütlü tablosunu sergilediği, iktidarın kölelerinin de görüntüsüyle sarsılıyor. Öyle bir güç arındırıyor ki bundan 48 yıl önce de bugün de devletin hedef aldığı bir alan haline geliyor. Fakat şunu bilmek gerekiyor ki 1 Mayıs’ın önemi yalnızca kalabalık olmakta değil, işçi sınıfının mücadele meşalesine her alana bir örümcek ağı gibi yaymaktan geçiyor. Çünkü yalnızca vurulamayacak kadar çok olduğumuzun değil, aynı zamanda hedef alınamayacak kadar her yerde olduğumuzun vurgulanması gerekiyor. Tek adam bizi arayadursun, 1 Mayıs biz her neredeysek orada. Baharın çiçekleri, yıkımın habercisi, eşit ve özgür bir dünyanın bu kez hayalleri değil kendisi sınıfın aydınlattığı yoldaki tuğlaların arasından fışkırıyor.
Peki nasıl olacak da hayal ettiğimiz güçlü ve kitlesel bir 1 Mayıs öreceğiz? Nasıl sokaklardan ve meydanlardan taşacağız? Madem ki kurtuluş mücadelede, özgürlük de örgütlülükte saklı. Mücadelenin yol ve yöntemleri her liseye, üniversiteye, iş yerine, mahalleye, semte, ile göre değişecek fakat kurtuluşa çıkan sokaklar hep örgütlülükten geçecek. Çünkü örgütlülük bu işe yarar. Geçmişin ve şu anın deneyimi binlerce farklı göz tarafından yıllarca birikir. Bu bilgi birikimi hem geçmişe hem geleceğe işaret eder. Dolayısıyla çok daha kapsamlıdır. Ne yapılacağı ne söyleneceği belirlidir. Birlikte karar alınmıştır. Böylece bir barikat ittirileceği zaman yıkılmadan durabilmek de kazanım alınamadan ilerleyen hareket içerisinde bile umutlu kalabilmek de mümkün olur.
Beklediğimiz, hayal ettiğimiz 1 Mayıs’ı gerçekleştirebilmenin bir tarafı örgütlü mücadeleye tutunmaksa diğer bir tarafı ise mücadeleyi örgütlemek. Eylemlere düzenli kortejler halinde katılma deneyimini elde eden, okul pankartları yapan üniversitelerin, liselerin 1 Mayıs’ta daha güçlü ve kalabalık kortejler düzenlemesi örneğin. 1 Mayıs’a daha gelmeden her alanda yerel 1 Mayıs kutlamaları çağrıları yapmak, bulunduğumuz her alanı bu bayramı bir mücadele günü haline getirmenin aracı olarak kullanmak… Bütün bunları yapabilmek için üniversite üniversite kurduğumuz boykot komitelerinin deneyimine, aldığımız forumlarda yaptığımız tartışmalara yaslanmak şart. Dün sabır taşının çatlamasıyla refleksif olarak yan yana geldik, bugünse somut hedeflerimiz ve taleplerimizle alanda olmalıyız. Bugün geçmişin neyi çözemediğini bilerek, deneyimi biriktirerek ve onu kalıcı hale getirecek mekanizmalara yaslanarak geleceğe koşmanın vakti. Üretimden gelen hayatı durdurma gücüne yaslanarak el ele 1 Mayıs’a ve ardından işçi sınıfıyla, halkın düşmanlarının köklerini sarsmanın, yıkmanın vakti. “Saray düzenine son, kurtuluş mücadelede, 1 Mayıs’ta alanlara!”
Evrensel'i Takip Et