25 Nisan 2025 14:32

TMMOB İstanbul Şubesi: Toplanma alanları AVM, acil kaçış yolları İSPARK’a dönüştü

TMMOB İstanbul Şubesi, İstanbul’da ‘99 depreminden sonra belirlenen 470 adet toplanma alanının büyük bir bölümünün imara açıldığını, AVM, konut ve ofis projelerine dönüştürüldüğünü söyledi.

TMMOB İstanbul Şubesi: Toplanma alanları AVM, acil kaçış yolları İSPARK’a dönüştü

Fotoğraf: Evrensel

İstanbul- 23 Nisan 2025 sabah saatlerinde Marmara Denizi Silivri açıklarında meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki deprem, başta İstanbul olmak üzere Marmara Bölgesi’nin geniş bir kesiminde hissedildi. Deprem, büyük paniğe neden olurken, kent genelinde çok sayıda vatandaş sokaklara döküldü. Depremin ardından TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, Karaköy’de bulunan şube binasından basın açıklaması gerçekleştirdi.

Açıklamaya TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Nusret Suna, Yönetim Kurulu Üyesi Evren Korkmazer, İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı Sinem Kolgu ve Şube II. Başkanı Özer Or katıldı. Basın açıklamasını, Yönetim Kurulu Başkanı Nusret Suna okudu.

“Depreme hazırlık geciktikçe riskler artıyor”

“Ülkemizin depremselliği bilinen bir gerçektir” diyerek sözlerine başlayan Suna, Türkiye’nin topraklarının ve nüfusunun büyük bir bölümünün deprem riski taşıyan bölgelerde yer aldığını vurguladı. Suna, “Kaçınılmaz olan bu depremlere karşı kentlerimizi hazır hale getirmek mümkündür” dedi.

Ancak Suna’ya göre, 1950’lerden bu yana süren plansız sanayileşme ve kentleşme anlayışı, insanı ve doğayı yalnızca sermaye birikimi için bir araç olarak gören yönetim zihniyetiyle birleşince, doğal olaylar toplum için afete dönüşüyor. Suna, “Plansızlığın sosyal ve kültürel boyutunu, toplumsal maliyetini göz ardı ederek yalnızca daha fazla kazanç peşinde koşan bir yönetim anlayışı, doğa olaylarını afete, hatta felakete dönüştürmüştür” dedi.

6-7 milyon konut risk altında, sadece %10’u dönüştürüldü

TMMOB açıklamasında, 2023 yılında TBMM tarafından yayımlanan Kahramanmaraş Depremleri Araştırma Komisyonu Raporu’na da atıf yapıldı. Rapora göre, Türkiye genelinde 6 ila 7 milyon konutun acilen dönüştürülmesi gerekiyor. Ancak 2012 yılında yürürlüğe giren ve kamuoyunda “Kentsel Dönüşüm Yasası” olarak bilinen 6306 sayılı yasa kapsamında bugüne dek yalnızca 711 bin konutun dönüşümü sağlandı. Bu, toplam ihtiyacın yalnızca %10’una tekabül ediyor. Suna, “Bu resmi rakamlar, hâlâ milyonlarca insanın yaşadığı konutların büyük bir depremde yıkılma riski taşıdığını teyit etmektedir” dedi.

İstanbul’da 1,5 milyon konut dönüşmeyi bekliyor

İstanbul özelinde ise durum daha da çarpıcı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın verilerine göre yaklaşık 600 bin konut “çok riskli” statüsünde bulunuyor. Toplamda ise 1,5 milyon konutun dönüşümünün gerektiği belirtiliyor. Suna, “Marmara Depremi’nden bu yana geçen 25 yılda yapı stokunun iyileştirilmesinde kayda değer bir ilerleme sağlanamamıştır” dedi ve rant odaklı imar düzenine dikkat çekti: “Kuralsızlık, denetimsizlik ve cezasızlık, kaçak yapılaşmayı körüklemekte ve imar aflarıyla bu yapılar yasallaştırılmaktadır.”

“İmar afları can güvenliğini tehdit ediyor”

Son 25 yılda çıkarılan 6 imar affının yapı güvenliğini tamamen göz ardı ettiğini belirten Suna, bu aflarla yasaya aykırı yapılan, mühendislik hizmeti almamış yapıların “kâğıt üzerinde yasal hale getirildiğini” söyledi. “Bu yaklaşım çaresizliğin değil, bilinçli bir siyasal tercihin ürünüdür” dedi.

“Deprem ilahi takdir değildir, önlenebilir bir afettir”

Suna, özellikle siyasi iktidarın depremi “ilahi takdir” diyerek kadere bağlamasını da eleştirdi. “Aklın, bilimin ve mühendisliğin gerekleri görmezden gelinmiş, yurttaşlar adeta kaderine terk edilmiştir” dedi. 1999’dan bu yana yapılan uyarıların göz ardı edildiğini söyleyen Suna, 6 Şubat depremlerinde yaşanan büyük kayıpların bu ihmalin sonucu olduğunu söyledi: “50 binden fazla yurttaşımızı kaybettik. Ancak İstanbul’un da içinde olduğu pek çok kent hâlâ depreme karşı yeterince hazırlıklı değil.”

Toplanma alanları yok edildi, acil yollar otopark oldu

Suna ayrıca, İstanbul’da 1999 depreminden sonra belirlenen 470 adet Deprem Toplanma Alanı’nın büyük bir bölümünün imara açıldığı, AVM, konut ve ofis projelerine dönüştürüldüğü ifade edildi. 562 adet “Birinci Derece Acil Ulaşım Yolu”nun da birçoğunun araç parkı haline geldiği belirtildi. Suna, “Aradan geçen 25 yılda Deprem Toplanma Alanlarının pek çoğunun imara açıldığı, acil ulaşım yolu olarak belirlenen pek çok güzergâhta ise parklanmaya izin verildiği pek çok kez kamuoyuna yansıdı. Nitekim son İstanbul Depreminde, toplanma alanlarına ulaşmaya çalışan yurttaşların karşılaştıkları inşaat manzaraları açıkça görülmüştür. Deprem toplanma alanları, üzerinde geçici barınma alanlarının kurulabileceği, elektrik, su, ısınma, duş, tuvalet gibi temel ihtiyaçların karşılanabileceği altyapıya sahip büyük ve geniş alanlar olarak tarif edilmektedir. Deprem tehlikesi altında olduğu bir kez daha hatırlanan 16 milyonu aşkın nüfusuyla İstanbul’da, 1999 yılında belirlenen alanların bile yetersiz kalacağı açıkken, bu alanlarda AVM’lerin, lüks konut ve ofis binalarının yükselmesi, ne yazık ki, kamusal alanların rant kaynağı olarak değerlendirildiğini, rantın insan hayatından daha fazla önemsediğini göstermektedir” dedi.

“Gündem Kanal İstanbul değil, bekleyen afetler olmalı”

Suna açıklamasını şu çağrıyla sonlandırdı: “Ülkemizin ve İstanbul’un öncelikli gündemi Kanal İstanbul gibi rant projeleri değil, kapıda bekleyen afetler olmalıdır. Bilimin, tekniğin ve aklın sesine kulak verilerek yapı güvenliğini önceleyen, mühendislik hizmetlerinin kamusal bir anlayışla yürütüldüğü politikalara acilen geçilmesi gerekmektedir. Aksi halde bu felaketlerin tekrar yaşanması kaçınılmaz olacaktır.”

“Yıkıp yapmaktan önce güçlendirme öncelenmeli”

Basın açıklamasının ardından basın mensuplarının sorularını da yanıtlayan TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Nusret Suna, özellikle kentsel dönüşüm politikalarına ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Suna, depreme karşı dayanıklı kentler yaratmanın zorunlu olduğunu belirtti; ancak bu sürecin yalnızca yık-yap mantığıyla değil, bilimsel ve teknik gerçekliklerle yürütülmesi gerektiğini vurguladı. Suna, “Kentsel dönüşümle kentlerimizi yenilemek gerekir. Bu kaçınılmaz bir şeydir ve biz bunu doğru yapıldığı müddetçe destekleriz. Ancak şunu sormamız gerekiyor: Peki biz neden binalarımızı güçlendirme yolunu seçmiyoruz?​”

Suna’ya göre yapıların güçlendirilmesi, hem ekonomik hem de zaman açısından daha avantajlı bir seçenek. Güçlendirme tekniklerinin Türkiye’de oldukça gelişmiş olduğunu belirten Suna, bu yöntemlerin 1999 Marmara Depremi’nden sonra akademi ve meslek odalarının yoğun çalışmaları sonucu yapı mevzuatına girdiğini hatırlattı.

“Deprem toplanma alanları AVM oldu, acil kaçış yolları İSPARK’a dönüştü”

Suna, yöneltilen bir başka soruya yanıt verirken, 1999 Marmara Depremi sonrasında kamu otoriteleriyle birlikte yürütülen planlama sürecine işaret ederek, geçen 25 yılda yapılanların değil, kaybedilenlerin konuşulması gerektiğini söyledi. “1999 depreminden sonra dönemin İstanbul Valisi başkanlığında İl Afet Koordinasyon Kurulu kuruldu. Bu kurulda kamu yöneticileriyle birlikte meslek odaları ve üniversite temsilcileri yer aldı. Marmara’da 30 yıl içinde büyük bir deprem olacağı bilim insanları tarafından ifade edilmişti — bu süre mutlak bir tahmin değil, yaklaşık bir risk aralığıydı. Bu uyarılardan sonra İstanbul’da deprem toplanma alanları belirlenmeye başlandı.”

Suna, dönemin yöneticilerinin 470 ila 490 arasında toplanma alanı belirlediğini, ayrıca 562 adet acil kaçış yolunun tespit edildiğini hatırlattı. Ancak gelinen noktada bu alanların neredeyse tamamının yapılaşmaya açıldığını vurguladı: “O gün bu alanların üzerine yenilerinin eklenmesi beklenirken, neredeyse tamamı imara açıldı. Bugün bu alanların yerinde AVM’ler, iş merkezleri, gökdelenler yükseliyor. 2000’li yılların başında dört yüz yetmişi aşkın alan vardı; iki-üç yıl öncesine kadar yalnızca 77 tanesi kalmıştı. Şimdi ne kadar kaldı, biz dahi takip edemez hale geldik.”

“Yeşil tabela değil, barınma alanı lazım”

Suna, bugün e-Devlet üzerinden gösterilen “toplanma alanı” tabelalarının kamuoyunu yanıltacak şekilde sunulduğunu belirtti. Bu noktaların yalnızca ilk saatlerde buluşma noktası olarak kullanılabileceğini, ancak barınma ihtiyacını karşılamayacağını vurguladı: “Bu yeşil tabelaların olduğu yerler; sokak köşeleri, apartman boşlukları, küçük parklar. Oysa bizim kastettiğimiz, depremin hemen ardından çadır kentlerin, konteyner yerleşimlerin kurulabileceği büyük alanlardı. Hatta Kadıköy İskelesi’nin yanına bile bu tabelaları koymuşlardı. Oysa bir tsunami riski varken, deniz kenarına toplanma tabelası koymak nasıl bir akıldır?​”

Suna, yaşanacak büyük bir depremde yalnızca ilk gün değil, izleyen günler ve haftalar boyunca barınma ihtiyacının süreceğini belirtti: “İstanbul’da resmi olarak 16 milyon, gayriresmi olarak 20 milyon insan yaşıyor. Bu nüfusun sadece yüzde 10’u etkilense bile en az 2 milyon insanın geçici barınmaya ihtiyacı olacak. 6 Şubat depremlerinde hâlâ konteyner kentlerde yaşam devam ediyor. Peki biz İstanbul’da bu insanların nereye gideceğini planladık mı?​”

“Acil kaçış yolları gündüz İSPARK, gece afet yolu”

Toplanma alanlarının yanı sıra acil kaçış yollarının da kaybedildiğine işaret eden Suna, bu yolların dahi ticari faaliyetlere kurban edildiğini söyledi:“Acil kaçış yolları da tıpkı toplanma alanları gibi unutuldu. Belediyelere sorduğumuzda şu cevabı aldık: ‘Gündüzleri İSPARK olarak kullanıyoruz, geceleri zaten boş.’ Yani varsayım şu: Deprem gece olacak. Böyle bir mantık olabilir mi?​”

Kaçış yollarının kapalı olması hâlinde ilk 72 saatte arama kurtarma çalışmalarının yapılamayacağını vurgulayan Suna, “Bu can alıcı saatler plansızlık yüzünden kaybedilir” dedi.

“Barınma alanları şehir dışında değil, yerleşim içinde olmalı”

Suna, barınma alanlarının şehrin 30 kilometre dışında planlanmasının da doğru olmadığını belirterek, afetzedelerin evlerinin yakınında barınma ihtiyacını tercih edeceğini ifade etti.

Son olarak kent genelinde yapı envanterinin tamamlanması ve riskli yapıların tespit edilerek güçlendirme çalışmalarının hızla başlatılması gerektiğini vurgulayan Suna, sözlerini şöyle tamamladı: “Neredeyse her ay bir bina kendi kendine çöküyor. Bu durum bile İstanbul’un ne kadar riskli olduğunu gösteriyor. Tüm yapı stoku acilen incelenmeli, yıkılması gerekenler yıkılmalı, güçlendirilecek olanlar hızla güvenli hale getirilmelidir. Deprem dirençli bir kent için bundan başka çare yok.” (Evrensel)

Evrensel'i Takip Et