26 Nisan 2025 05:00

İmamoğlu çıksa da mitingler sürecek

“Kalıcı ve tarihi zafer Erdoğan’ın gitmesiyle, yani iktidarın değişmesiyle olacak. Ekrem Başkan çıksa da mitinglere Ekrem Başkanla beraber devam ederiz."

İmamoğlu çıksa da mitingler sürecek

Fotoğraf: Evrensel

Birkan Bulut
[email protected]


19 Mart sonrasında süren mücadelenin bir korku duvarını yıktığını belirten Özel, özellikle üniversitelilerin zihinlerdeki barikatları da yıktığını vurguladı. “Erdoğan, en büyük ortak bölen, biz de ortak katların en güçlüsü olmalıyız” benzetmesinde bulunan Özel, en geniş kesimlerin mücadele birlikteliğinin inşa edilmesi gerektiğini anlattı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

İstanbul depremi gerçeği kendisini bir kez daha gösterdi. Toplanma alanlarının ranta bırakılması, GSM operatörlerinin geldiği noktada o gün hiç kimse yakınlarına ulaşamadı, birbirine ulaşamadı ve bilimsel, nitelikli bir bilgilendirme yapacak bir kurumsal eksiklik de açığa çıktı. Önce şunu sorayım: CHP olarak sizin planınız nedir?

Az önce SODEMBEC toplantısını yönetiyordum. İstanbul’da Büyükşehir Belediyesinin yaptığı azımsanmayacak işler var. Ama yine azımsanmayacak engellemelerle de karşı karşıyayız. Yurt dışından bulunan kaynaklara imza atmama, kentsel dönüşüm projelerini onaylamamak... Gerek ilçe belediyesinin gerek İBB’nin onaylamadığı bazı imar değişiklikleri bakanlık tarafından Ankara’dan onaylanıyor. Bakanlıktan onay almış dünya kadar toplanma alanı, dünya kadar yüksek kat verildiği için bakanlıktan inanılmaz yaratılan yoğunluklar.

İstanbul’da son deprem, AK Parti iktidarının hem ne kadar hazırlıksız olduğunu hem de ne kadar yaptığı işlerin olumsuz yansıdığını gösteriyor. İBB başkan vekilimiz ilk önce AFAD’a davet edilmiş, bakan “Bize biraz müsaade et, özel toplanacağız” demiş. Başkan çıkmış ama AK Parti il başkanı gelmiş. AK Parti il başkanının olduğu, Büyükşehir başkan vekilinin olmadığı bir toplantı gerçekleştirdiler.

Belediye başkanlarımız “Bu depremde kimden ne istense, kaymakamdan bir şey üstüne, dönüyor bizim yüzümüze bakıyor” diyor. Ama toplantılara bizi davet etmiyorlar. Bizim iki gündemimiz var. Biri İstanbul’u yönetmek, bir diğeri İstanbul depremine hazırlanmak.

"Gençler zihindeki barikatları da yıktı"

Ancak İstanbul’u yöneten İmamoğlu şu an tutuklu. 19 Mart sürecine geçecek olursak, bir korku duvarı aşılmış gibi duruyor. İktidara yönelik öfkeye cesaret bulaştı. Bu açıdan bakınca 19 Mart’ı daha önceki kitlesel itirazlardan ayıran nokta nedir size göre?

İmamoğlu’na yapılan bardağı taşıran son damlaydı. Öncesini saysanız kovayı dolduracak kadar bir sürü damla var. Karadeniz’de derelere kurulan HES’ler, 301 madencinin ölümü, Soma Davasının Avukatı Milletvekili Can Atalay’ın hapiste olması, kentlere karşı işlenen suçlar, öğrencilerin barınma sorunu, gazetecilerin baskı altına alınması, emeklilere 14 bin 500 lira reva görülmesi, 22 bin 104 lira gibi bir asgari ücret, daha çiftçilerin yaşadığı zorluklar, öğrencilerin gelecek kaygısı... Toplumda bir aldatılmışlık ve bir öfke halini üst üste biriktiriyordu.

Biz partide yönetime geldiğimiz günden beri partiyi yeniden sokakla tanıştırmakla, yeniden meydanlarla barıştırmakla, demokratik kitlesel tepkiler göstermeye çalışmakla, tematik mitinglerle ya da tepkisel mitinglerle bir gayret içindeydik. Bu ülkede insanlar birçok şeye sessiz kalıyorlar ama esas en büyük kazanım bir tek adamın yönettiği padişahlıktan sonra bir parlamentoya sahip olmak. 19 Mart darbesi hem geçmiş yerel seçimin sonucuna bir darbe hem de gelecek genel seçimin sonucuna bir darbe. Erdoğan’ın karşısında ciddi bir alternatif olan adayın yargı oyunlarıyla bertaraf edilmesini o adaya yapılan bir haksızlıktan çok kendisine yapılan bir darbe olarak gördü insanlar. Bilhassa gençlerde iktidarı değiştirme umudunun ortadan kalkıyor oluşu, zorla katlandıkları bir iktidarın kalıcılaşacak olması büyük bir infial ve patlama yarattı.

Bizim orada yaptığımız çağrı ve beklentimizin, toplumun tümünde ortaklaşan bir cevap bulması elbette önemliydi. Ama kırılma anı neydi diye bakarsanız hem İstanbul Üniversitesi hem İstanbul’daki diğer üniversiteler hem Türkiye’nin dört bir yanındaki üniversite öğrencilerin, önlerine konulmuş barikatları yıkıp geçmeleriydi. Barikatlar o gün sadece fiilen yıkılmadı, zihnen de yıkıldı. Çünkü barikat var, polis izin vermez, biz bir şey yapamayız noktasından barikat marikat tanımayız noktasına geldi iş.

"Temel hedefimiz erken seçime götürmek"

Fotoğraf: Evrensel

“Darbe püskürtüldü ama cunta hala işbaşında” demiştiniz. İktidar İBB ve CHP’ye kayyım atayamadı ama hamleleri sürüyor. Devam eden mitingler ve eylemler açısından sizce bu mücadelenin sonucunda ne olursa “kazandık” dersiniz? İmamoğlu’nun çıkması, tümüyle bu baskıların sonlanması mı veya erken seçim yapmak zorunda kalmaları mı? Hedefiniz nedir?

Kalıcı ve tarihi zafer Erdoğan’ın gitmesiyle, yani iktidarın değişmesiyle olacak. Ancak kısa vadedeki beklentimiz tutuksuz yargılanmak. Orta vadede mahkemelerde ve toplumun vicdanında haklılığımızı ispatlamak ve darbeyi mahkum etmek. Zaten esas zaferi getirecek olan bu ve elbette belediye başkanlarımızın görevlerinin başına dönmesi bu açıdan önemli. Ama temel, esas hedef erken seçim sandığını getirtme ve Erdoğan’ı bu ülkenin başından gönderme.

Örneğin Ekrem Başkan çıksa mitinglere Ekrem Başkanla beraber devam ederiz. Cumartesi mitinglerine gelir. Ekrem Başkan çıkmazsa da devam ederiz. Ekrem Başkan bu meselenin sembolüdür ve onu varlığında ya da yokluğunda otobüsün üstünden indirmeyiz bundan sonra. Ta ki sandık gelene kadar.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli “İş ehline verilmelidir” demiş ve siz bunu İmamoğlu’nun göreve dönmesi olarak okuduğunuzu söylemiştiniz. Sizce AKP ve MHP arasında, bu darbe girişimi konusunda bir anlaşmazlık, bir çatlak mı var?

Bunu yorumlamak benim işim de değil, çok kolay bir iş de değil. Bunu ben gazetecilere, siyasi yorumculara bırakmak isterim. Çünkü bir partinin genel başkanı olarak, başka iki siyasi partinin arasındaki ilişkiyi çözümlemek, (varsa) oradaki krizi okumak ya da oradaki mesajları yorumlamak açısından biz kendi siyasetimizi kuruyoruz zaten. Herkesin kartları bu kadar kapalı oynadığı yerde, bildiğimi ya da bilmediğimi açıkça söylemek çok da stratejik olarak doğru gelmiyor bana.

Yapılacak bir seçimin otokratlar ve demokratlar arasında bir referanduma dönüşeceğini söyleyerek geniş bir birliktelik çağrısında bulundunuz. Sokağa da yansıyan geniş bir birliktelik var. Bu anlamda daha yukarıdan daha geniş bir cephe örme konusunda bundan sonra atacağınız yeni adımlar var mı?

Erdoğan ortak bölenlerin en büyüğü (OBEB) olarak yaptığı şey bölmek ve kendi tarafını sağlamlaştırmak. Böyle bir sorunu çözmek istiyorsanız; aynı güçte ve aynı düzlemde bir şeye ihtiyacınız var. OBEB’in karşısına koyabileceğimiz şey yani ortak katların en güçlüsüdür. O da toplumdaki en temel beklenti olan adalet duygusu. Adalet temelinde birleşebiliriz. Burada DEM Parti ile Zafer Partisinin, CHP ile İyi Partinin, EMEP’in Sol Partinin ortak buluşabilecekleri zemin adalet zeminidir. İlla bunun resmi bir ittifak olmasına gerek yok. Çünkü Türkiye’deki üç adaletsizlikten bütün muhalefet müşterek muzdarip. Birincisi mahkemelerdeki adaletsizlik. Ankette bile yüzde 78 ila 82 çıkıyor. İkincisi ekonomik adaletsizlik var. Eskinin orta direği, şanlı şerefli orta direği şu anda yeni yoksulları oldu artık ülkenin. Üçüncüsü de sosyal adaletsizlik var. O da dünün mağdurlarının bugünün zalimleri olmuş olması. Kendilerine ait bir elit yaratmış olmaları.

İşte bu ortak katların en güçlüsünde buluşabiliriz. Adalet talebiyle, özgür ve eşit bir seçimi yapabilmek için bir arada durmamız lazım. Bunun için bir siyasi ittifak protokolüne ihtiyaç yok. Ama bu temel olarak sandığı talep etme, erken seçim talep etme ve bu sürecin adil yürümesine yönelik talep çok önemli. Aksi takdirde onlar kazanırsa bir daha sandık yok. Sandık olmayınca söylediğin sözün de önemi yok. Bu da Osmanlı’dan sonra Kurtuluş Savaşı’yla ve büyük kuruluş mücadelesi elde edilen en önemli kazanım.

"Birleştik ama birleşemeyince de toplum zorladı"

Fotoğraf: CHP BASIN

Yozgat mitingi, Anadolu’da üretici köylünün, çiftçinin, küçük tüccarın yaşadığı zorluklar neticesinde iktidar blokundan kopuşunu gösteren yeni ve çok güçlü bir işaret oldu. Ama daha önce de iki işaret vardı: Geçen yazki üretici eylemleri ve tabii yerel seçimlerde Anadolu’dan alınan sonuçlar… CHP Anadolu’da sosyal ve sınıfsal bir itiraz, ekonomik sorunların politik tercihleri sarstığı bir hareketlilik görüyor mu?

Küçümsememek ve abartmamak lazım. Sadece AK Parti’yi cezalandırmak gibi küçümseyen değerlendirmeler okuyorum. AK Parti’den bile yüzde 1.5 ila yüzde 3 arasında bir oy geçişi CHP’ye doğrudan ölçülebiliyor. MHP’den muhalefet partilerine ciddi geçişler var. CHP’nin yüzde 25’ten yüzde 38’e çıktığı, AK Parti’nin yüzde 32’lere düştüğü bir noktadayız. O yüzden CHP’ye verilen desteği ve bu iktidarı değiştirme talebini küçümsememek lazım.

Ama bazen de bu çok abartılıyor. Sanki CHP’ hem yerel seçimlerde hem şimdi anketlerde ve işte Yozgat’ta yakaladığı, Maltepe’de yakaladığı, Saraçhane’de yakaladığı şey sadece CHP’nin gücü veya Özgür Özel’in yeni lider olarak doğması... Burada muhalefetin ortak verdiği bir reaksiyonun, sağdan sola siyasetin tüm renklerinin gökkuşağı gibi aynı doğrunun etrafında birbirinin içine ve işine karışmadan durabilme dirayetini göstermesini ve toplumun, bazen bir arada duramayan muhalefeti, kendi ve net bir talebiyle bir araya getirip birbirine yaklaştırdığını ve adeta birlikte durmaya zorladığını da görmek lazım.

"İşçiler genel grev yapsa iktidarı değiştirir"

Benzer bir sosyal itiraz ücretli emek cephesinde de var. 600 bin kamu işçisinin toplu sözleşmesi, kamu emekçilerinin yazın sözleşme süreci, metal iş kolunda toplu sözleşme, Antep eylemleri, asgari ücretin yarattığı hoşnutsuzluk vs… Bu anlamda sizin hem işçilere hem memurlara bir çağrınız var mı? CHP, bu itirazlara yönelik bütünlüklü bir ekonomik plan sunuyor mu?

Çok kez 1970’ler ile bugünler karşılaştırılıyor. 1980 darbesinin olduğu gün, dört kişiden üçü grevli, toplu sözleşmeli sendikal haklara sahipti. Oysa şu anda bu rakam gerçek anlamda yüzde 7 bile değil. Özel sektörde bu çok daha felaket. Ortalamayı yukarıya çeken kamudaki toplu sözleşme. Bugün Türkiye’de yüzde 75’i grevli, toplu sözleşmeli, sendikal haklardan yararlanan işçiler, bu güce sahip olan sendikalar bir genel grev çağrısı yaptıklarında hükümet değişir ya da hemen geri adım atarlardı yaptıklarından darbe girişiminden. Benim işçilere en temel birinci sözüm, mutlaka örgütlenin. En kötü örgüt örgütsüzlükleridir. İkinci sözüm örgüt gibi bir örgütte örgütlenin. Çünkü bu kadar çok emeğiyle geçinen insanın olduğu yerde üretimden gelen gücün bir baskı aracı haline dönüştürülememesi çok üzücü. Bunun için çok ciddi bir örgütlenmeye ihtiyaç var. Ama bu bardağın boş tarafı örgütlenme açısından, ama dolu tarafına bakarsak bundan birkaç yıl öncesine göre çok ciddi bir hareketlenme var. Çok farklı farklı iş yerlerinde ve iş kollarında. Bunlar çok önemli. Bunların da her birisini önemsiyoruz, destekliyoruz. Hatta ben Genel Başkan olarak çok sayıda greve gittim ziyaret ettim, destek verdim. Hangi sendikadan olursa olsun. Biz hep otokrasi ile demokrasi arasında referandum olacağından bahsediyoruz ya, bu referandumun alt başlıklarından bir tanesi de aslında işçiler oy verirken sendikal örgütlenmenin önündeki engelleri kaldıracak ve buna karşı hukuki olmayan ya da işvereni orantısız şekilde kayıran birtakım hukuksuzlukları ortadan kaldıracak bir iktidara da oy verecekler.

Yani bu seçimde Erdoğan gider de yerine bizim olduğumuz ya da bizim de içinde olduğumuz bir iktidar geldiği takdirde sendikalaşma oranında çok büyük bir şey olacak. Çünkü biz gerçek bir sendikalaşmanın demokrasinin en temel güvencesi olduğunu biliyoruz.

Peki CHP’ye göre sendikal barajlar kalkmalı mı?

Mutlaka kalkmalı. Bütün barajlar kalkmalı. Birçok şey tersine olmalı. Yani işçinin ispat yükümlülüğü, sendikanın ispat yükümlülüğü yerine işverenin ispat yükümlülüğü getirilmeli. Süreler örgütlenmenin aleyhine değil örgütlenme karşıtlarının aleyhine işletilmeli.

"Anayasa değil, yasa değişikliğiyle ilerlemeli"

Kürt sorununun çözümü için 1 Ekim’de başlayan süreç konusunda şeffaf, TBMM odaklı ve toplumsal rıza başlıklarıyla destek verdiniz. Şimdi iktidarın somut adım atmaması ve Erdoğan’a yönelik güvensizlik tartışma konusu. Sürecin bundan sonraki seyrini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu tip süreçlerde çok umut kırıcı bir dil kullanmamak gerekir. Özenli bir dil kullanmak gerekir. Erdoğan’a güvensizlik zaten kümülatif bir şey. Yıllardır yaptıklarından dolayı toplumsal hafızada biriken bir güvensizlik var.

Biz bu meselenin kapsamlı bir demokratikleşme paketiyle çözülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Buna dair kendimizin kurmuş olduğu bir komisyonumuz var uzun zamandır çalışan. Bu meselede Erdoğan’a karşı olan kümülatif güvensizliği de paylaşan bir yerden bir anayasa değişikliği noktasına gelmemesi gerektiğini, düzenlemelerin kanuni düzenlemelerle yapılması gerektiğini düşünüyoruz.

Kürt sorununu inkar etmiyoruz. Kürtler sorunum çözüldü diyene kadar da var olmaya devam edecektir. Hak temelli meseleler devleti yönetenin değil, yönetilenin karar vereceği, etkenin değil edilgenin karar vereceği meselelerdir. Bir kez daha ben Meclis başkanına süreç konusunda inisiyatif alması gerektiği ile ilgili çağrıyı yapıyorum. Toplumsal mutabakatın en doğru zemininin Meclis olduğunu da ifade ediyorum. Bu konuda tüm partilerin de bu konuya yapıcı yaklaşıp meseleyi Mecliste hızla ele almamız gerektiğini ifade edelim.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İmamoğlu çıksa da mitingler sürecek
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Evrensel’e konuştu:

İmamoğlu çıksa da mitingler sürecek

19 Mart’ta, İstanbul Belediyesini hedef alan operasyonların ardından başta gençlik olmak üzere toplumun birçok kesiminden gelen itirazlar ülkeyi sarsarken, iktidarın yargı yoluyla siyaseti düzenleme planlarını da büyük oranda akamete uğrattı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’le şimdiye dek yaşananları ve önümüzdeki döneme ilişkin planlarını konuştuk

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Erdoğan AFAD'la yaptığı deprem toplantısında "Deprem uzmanlarıyla görüşün, farklı fikirleri de dahil edin" demiş.

Evrensel'i Takip Et