Yasaklar ve sendikal bürokrasinin gölgesinde: Türkiye’de 1 Mayıslar nasıl kazanıldı?
Türkiye’de 1 Mayıs, yıllarca yasaklara, baskılara ve sendikal bürokrasiye rağmen işçi sınıfının kararlılığıyla kazanıldı. Emek Tarihçisi Zafer Aydın, bu kazanımın nasıl olduğunu anlattı.
Dilan Temiz
Hasan Can Bilici
Her yıl olduğu gibi bu yıl da 1 Mayıs, işçi sınıfının taleplerini meydanlarda dile getirdiği, tarihsel bir direniş gününe dönüşüyor. Ancak 1 Mayıs yalnızca bir kutlama ya da anma günü değil; aynı zamanda bir eylem hattı, bir mücadele çizgisi olarak karşımıza çıkıyor. Emek tarihi üzerine çalışan Emek Tarihçisi Zafer Aydın’la tarihsel açıdan önemli dönemleri 1 Mayıs’ın sınıfsal karakterini, tarihsel sürekliliğini konuştuk. Aydın, 1 Mayıs’a yönelik yasakların arkasında, emek mücadelesinin düzeni değiştirebileceği korkusunun yattığını vurgularken, Türkiye’de bu mücadelenin nasıl inişli çıkışlı bir seyir izlediğini tarihsel örneklerle anlattı.
Zafer Aydın, 1 Mayıs’ı karakterize eden üç temel olguya işaret etti:
“Birincisi; sınıf olgusu. 1 Mayıs işçilerin kendilerini sınıfsal varlığıyla, bütün cesaretiyle ortaya koyduğu en büyük form. Uluslararası bir form. Bunu herhangi bir mitingden, herhangi bir gösteriden ayıran en temel niteliği de bu sınıfsal boyutu. Bu işçiler başka partilere oy veriyorlar, başka dinsel inançları var, başka kimliklere sahipler ama hepsinin uluslararası planda buluştukları yegane gün 1 Mayıs.
İkincisi; 1 Mayıs bildiğiniz gibi işçi sınıfının önemli bir geleneği ve bu gelenek yıllar içerisinde süreklilik arz ediyor. İşçilerin talepleri dönem dönem değişmiş olsa bile bu süreklilik zinciri bir biçimde sürüp geliyor.
Üçüncüsü ise işçi sınıfının 1 Mayıs’ı daha çok sokaklarda, meydanlarda ortaya koyması, kendini alanlarda göstermesi.
Bu üç boyutuyla birlikte baktığımızda 1 Mayıs elbette işçilerin taleplerini dile getirdikleri, isteklerini siyasal iktidara, işverenlere, kamuoyuna duyurdukları eylemlerdir ama sadece bir eylem günü değil, aynı zamanda bir eylem hattıdır. 1 Mayıs’a ilişkin yasaklamalar da kutlamaların önüne çıkartılan engeller de esas olarak bu üç temel öge üzerinden 1 Mayıs’ın şekillenmesi karşısında duyulan korkunun, tedirginliğin bir sonucu.”
Yasağı 89 Bahar Eylemleri kırdı
1 Mayısların Türkiye’de bir yasak zinciri içerisinde geçtiğini belirten Aydın, “Bu yasak döneminin ilk kırılma çabası 1988’de yaşandı. 5’i Türk-İş üyesi, 3’ü bağımsız 8 sendika bir araya gelerek 1 Mayıs’ı kutlama girişiminde bulundular. Bu yasaklandı. 1989’da bu girişim tekrarlandı. Yine yasaklandı ama bu yasak zinciri içerisinde farklı gelişmeler de oldu. Mesela 89 Bahar Eylemleriyle birlikte yükselen işçi mücadelesi,1989 yılında Türk-İş’i 1 Mayıs’la bir anlamda barıştırdı. Türk-İş aslında 1 Mayıs’a mesafeli bir konfederasyondu. ‘Komünist bayramı’ olarak görüyordu. Keza Hak-İş de öyleydi. 1989’da Türk-İş, Bahar Eylemlerinin de yarattığı etki sonucunda bölge temsilciliklerinde, fabrikalarda, kapalı salon toplantılarıyla 1 Mayıs’ı kutladı. Bu 1990 yılında da devam etti.”
Zafer Aydın
1992 sonrası ortak kutlamalar
1992 yılında DİSK’in açılmasıyla birlikte 1 Mayıs’ın bütün işçi konfederasyonlarının yan yana geldiği bir zemin oluşturduğunu aktaran Aydın, şunları söyledi: “Ta ki AKP iktidarının Hak-İş’i güdümüne alması, Türk-İş’in üzerinde de vesayetini ağırlıklı bir biçimde hissettirmesine kadar. Bunlarla 1 Mayıs birlikteliği biraz parçalandı. Bu parçalanma aynı zamanda sınıfın kolektif kimliğiyle toplumsal mücadelenin çeşitli aşamalarında birlikte tutum alma imkanını da ortadan kaldırdı.”
2013 sonrası yeniden yasaklar zinciri
“AKP bir yandan 1 Mayıs’ı yasaklarken, bir yandan da “emek günü” olarak kabul etti, tatil günü haline getirdi. 2009 yılında kanunu çıkardı, 2011 yılında da 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasının önünü açtı. Kuşkusuz bu bir yandan ’80’li yıllardan başlayarak 1 Mayıs kutlama ısrarı, inadı ve iradesinin bir sonucuydu. Ama öte yandan AKP ele geçiremediği organları ele geçirme hamlesi yapıyordu ve referanduma işçilere dönük bazı talepleri, grev hakkını genişletilebileceği, birden çok sendikaya üye olma hakkının kazanılabileceği gibi, aslında pratikte işlerliği olmayan bir dizi kanun koyarak, işçileri de müttefiki haline getirmeye çalışıyordu. 1 Mayıs da bu açıdan simgesel bir anlam taşıyordu. Söz konusu kurumları ele geçirme amacına bir biçimde yaklaşması sonucunda da 2013’ten başlayarak yeniden 1 Mayıs’a en azından Taksim’e sokmama düzeyinde yasaklar zinciriyle karşılaştık.”
Aydın ayrıca “Bu 1 Mayıs’a, işçilere, hak temelli bir mücadeleyi örgütlemek yerine işverenin, devletin, hükümetin ‘bahşettikleriyle’ yetinmeleri, buna rıza göstermeleri gerektiğini anlatan bir sendikal anlayışın hüküm sürdüğü koşullar altında gidiyoruz. AKP iktidarının yasak, baskı ve sınırlamaları altında işçiler 1 Mayıs’a gidiyorlar. Bu sendikal örgütlenme hakkının, grev hakkının kullanılmasına dair yasakları da içeriyor. Toplu pazarlık hakkını elde etme üzerine yapılan müdahaleleri de içeriyor. Bütün bunların kırılabilmesi sınıf kimliğiyle, sınıf bilincini yeniden inşa ederek, sınıf reflekslerini de geliştirerek, daha büyük çapta bir sınıf mücadelesinin örgütlenmesinden geçiyor” dedi.
Evrensel'i Takip Et