Sokakları cuntanın elinden alan işçiler neyi nasıl değiştirdi?
TÜMTİS Eski Başkanı Topçu:12 Eylül karanlığına karşı sokakları dolduran işçiler, 'Maliye çöker' diyenlere inat yüzde 140 zammı kazandı! 800 sendikacı değişti, ANAP iktidarı tarihin çöplüğüne gömüldü.
Dilan Temiz
Hasan Can Bilici
Türkiye işçi sınıfı tarihinde 1989 yılı, yalnızca ekonomik taleplerin değil, aynı zamanda örgütlü mücadelenin ve sınıf dayanışmasının güçlü bir biçimde ortaya çıktığı bir dönemdi. 12 Eylül darbesinin ardından uygulanan baskıcı yasaların ve sendikal hak gasplarının gölgesinde büyüyen öfke, 1989 Bahar Eylemleri ile sokağa taşarken, bu hareketin en anlamlı duraklarından biri de İstanbul’da gerçekleşen 1 Mayıs kutlamaları oldu. Yasaklara, baskılara ve tehditlere rağmen binlerce işçinin kararlılığıyla gerçekleşen bu kutlama, sadece bir günün değil, bir dönemin direniş ruhunu simgeliyor. 1989 1 Mayıs’ı, işçilerin kendi alanlarına sahip çıktığı, sendikal bürokrasinin sorgulandığı ve sınıf bilincinin sokakta vücut bulduğu tarihi bir dönüm noktası olarak hâlâ hafızalardaki yerini koruyor. Biz de hafızalara kazınan bu 1 Mayıs’ı, tanıklarından biriyle Eski TÜMTİS Genel Başkanı Sabri Topçu ile konuştuk.
Sabri Topçu, 1989 1 Mayıs’ını anlatmadan önce, mücadele sonucu kazandıkları haklarla geçirdikleri işçilik yıllarını, o dönemin çalışma koşullarını ve sendikaların durumunu hatırlattı:
“1969 yılında işe örgütlü bir şekilde girdim. Üç iş yeri değiştirdim, en çok ücreti verene girdim. 6 maaş ikramiyesi vardı. Yüksek ücretler vardı o dönemde, kamuda da alabildiğine yüksek. Sümerbank’ı, TEKEL’i, bir sürü fabrika… Kara yollarında birçok işçinin örgütlü olduğu bir dönem. Sümerbank’ta binlerce işçi çalışıyor. Teksif’in 180 bin üyesi var. İşçiler fabrikaya çocuklarıyla geliyor. Fabrikada sağlık ocağı var, kreşler var, çocuklarını bırakıyorlar… İlk defa TÜMTİS’in üyesi olduğum dönemde panellere katıldım. Sendikalar, gelirlerinin yüzde 10’unu eğitime harcamak zorundaydı o günkü yasal düzenlemelerle.”
15-16 Haziran: İktidarın saldırısına işçiler birlik olup yanıt verdi
Dönemin siyasi iktidarının, işçi sınıfının mücadelesinin gelişmesinden rahatsız olduğunu belirten Topçu, iktidarın saldırısına ve sınıfın cevabına örnek olarak 1970’teki 15-16 Haziran direnişini gösterdi: “DİSK’in yükselmesini engellemek için ilk defa barajı yüzde 33’e çıkaran o günkü iktidara karşı işçiler eyleme geçti. 200 bin işçi İstanbul’da sokaklara çıktı. 3 işçi katledildi. Orada DİSK’in 200 bin üyesi yoktu, Türk-İş’e bağlı sendikaların da üyeleri alana çıktı.”
12 Eylül: Barajsız sendikayı kaldıran cunta, örgütlülüğe karşı hücumda
İlerleyen dönemde 12 Eylül 1980 darbesinde birçok devrimcinin cezaevine konulduğunu, Erdal Erenlerden başlayan idamların yaşandığını hatırlatan Topçu, burada asıl amacın işçi sınıfının örgütlü mücadelesini ortadan kaldırmak olduğunu belirtti.
Topçu, “Sermayenin, siyasi iktidarın en çok istediği şey işçi sınıfının örgütlü yapısını ortadan kaldırmaktı. 12 Eylül gelince bir sürü yasal düzenleme değiştirildi. Barajsız sendika hakkı vardı. Bin kişinin çalıştığı, 500 kişinin çalıştığı iş yerinde işçiler bir araya gelip sendika kuruyorlardı. Sonra sendikalar federasyona, federasyonlar konfederasyona evriliyordu. Kaldırıldı bunlar. Cunta, örgütlülüğü ortadan kaldırmak için elinden geleni yaptı. 12 Eylül’den sonra işçilere 1989’a kadar kadar 7 yıl zam verilmedi. Cuntanın başındaki Kenan Evren temizlik işçisinin maaşını müsteşar maaşı gibi gösterdi” diye konuştu.
‘Yüzde 21 verirsek maliye çöker’ dediler, işçi yüzde 140 aldı
Topçu’ya göre cuntanın kurmak istediği düzene karşı 89 Bahar Eylemleri bir kırılma noktası oldu ve bu eylemler sonucu sendikal bürokrasi de koltuk kaybetti: “89’da kamu toplu iş sözleşmeleri vardı. Anavatan Partisi iktidar, Maliye Bakanı ‘Yüzde 20 veririz, yüzde 21 verirsek maliye çöker’ diyor, Türk-İş yüzde 40 istiyor. Biz de merkez yöneticisi olarak İstanbul’da Sendikalar Şubeler Platformunda bir araya gelip Kadırga’da temsilci toplantısı yaptık. Ben o zaman örgütlenme sekreteriyim. Merkez yöneticileri ciddi bir eleştiri yaptı. İnsanlar sokağa çıkmaya başladılar 89 Bahar Eylemlerinde. Gerçekten o sokaklar Türkiye’nin dört bir yanını sardı. İşçiler sokağa talepleri için çıkınca, ‘Yüzde 21 ile maliye çöker’ denilen sözleşmeler yüzde 140’la bitti. Onun arkasından da o dönem Türk-İş’e bağlı sendikalarda 800 tane merkez ve şube yöneticisi değişti.”
Fotoğraf: Hasan Can Bilici/Evrensel
12 Eylül sonrası İstanbul’da ilk kitlesel 1 Mayıs
89 Bahar Eylemleri ile işçi sınıfının değişimi hedef olarak önüne koyduğunu vurgulayan Sabri Topçu, ardından 1 Mayıs’ın gündeme geldiğini aktardı. Sınıfın Taksim isteği olduğunu ancak Kemal Türkler’in DİSK başkanı olduğu dönemde yapılan ve 37 kişinin katledildiği 1977 1 Mayıs’ının halen hafızalarda taze olduğunu belirten Topçu, “Türk-İş’e bağlı sendikalar olarak Mecidiyeköy’de 1 Mayıs kararını aldık” dedi ve devam etti: “Hürriyet Tepesi’nde, şimdi Çağlayan’daki adliyenin arkasındaki o bütün alan. Gerçekten ciddi çalışmalar yapıldı. Şubeler Platformu vardı Türk-İş’e ve DİSK’e bağlı sendikaların. Ayrım yapmadan bunun mücadelesini vermeye çalıştık.”
Ancak 1 Mayıs günü sokaklar polis kaynıyor. Topçu’nun aktardığına göre, manzarayı gören 1 Mayıs Tertip Komitesi kutlamadan vazgeçiyor. 4 sendikacı ise “Gideceğiz” diyor:
“Komitede olan arkadaşlar, sendika başkanları, Ankara ile -o zaman Eski Petrol-İş Başkanı Cevdet Selvi milletvekiliydi, onunla- görüşüyorlar. Mecidiyeköy’de Lastik İş Sendikasında toplanmıştık, alana çıkacağız. Ambarlardan işçiler, Kazlıçeşme’den deri işçileri… Komite vazgeçti. ‘Eğer binadan çıkarsanız, binaların üzerinde silahlı polisler var, vurulacaksınız’ diyorlar. Biz 4 tane örgütlenme sekreteri olarak, ‘İşçiler alanda, alana gideceğiz’ dedik. Deri-İş’in, Petrol-İş’in, Birleşik Metal-İş’ten önceki Otomobil-İş’in sekreteriyle beraber aşağıya indik. 1 Mayıs’ı başlattık. On binlerce, yüz binlerce insan oradaydı. Alana girdiğimizde kimseyi görmedik ama ‘Yaşasın 1 Mayıs’ sloganı atınca alana toplandı insanlar.”
Madenciler yürüdü, Çankaya’yı panzerler korudu
Zonguldak’ta 30 Kasım 1990’da başlayan grev ve yüz binlerce maden işçisi ve ailesinin 4-8 Ocak 1991 tarihlerinde gerçekleşen Ankara yürüyüşü de 89 Bahar Eylemlerinin ve 1 Mayıs’ının tetiklediği eylemler arasında. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın madenleri “devletin sırtında kambur” olarak gördüğünü kapatmaya çalıştığını anımsatan Topçu, şunları kaydetti:
“O zaman işçilerin Zonguldak’ta Maden İşçileri Sendikasının üye sayısı 40 binlerdeydi, yüz binler yürüdü. Barikat kuruldu, işçiler aştı, yolu trafiğe kapattı. Dönemin Başbakanı, Abant’ta sendika yöneticileriyle konuştu. İşçiler yola çıktığında Çankaya Köşkü’nün etrafı panzerlerle korunmaya başlandı. İşçi sınıfının mücadelesinden bu kadar korkuyor. İşçiler ayaklandığı zaman siyasal iktidarlar başka şeyler yapamazlar. Bugün eğer Zonguldak’ta 6-7 bin işçi kaldıysa, yüz binlerce işçinin mücadelesinden kaldı.”
"1 Mayıs yaygın kutlanmalı, sendikal bürokrasi değişmeli"
DİSK, Türk-İş ve Hak-İş’in bu yılki 1 Mayıs’ta Türkiye’nin her yerinde işçilerin sokağa çıkması için çağrılar yapması gerektiğini söyleyen Topçu, ancak sendikal bürokrasi sebebiyle Türk-İş ve Hak-İş’e bağlı sendikaların sınıf mücadelesinde hiçbir önderliği olmadığını dile getirdi.
1 Mayıs’ın İşçi Sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü olduğunu vurgulayan Topçu, şöyle devam etti:
“Köle gibi çalıştığı koşullarda işçi sınıfı mücadele etmiş, işçi önderleri idam edilmiş, bir bedel ödeyerek buralara gelinmiş. Onun için işçi sınıfı gerçekten örgütlü bir mücadeleyi, bir araya gelmeyi önüne koymalı. İşçilerin Türkiye’nin her yerinde, her mahallesinde, alana gidemiyorsa kendi fabrikasında birlikte 1 Mayıs’ı kutlamaları lazım. İstanbul’da ikiye bölündüler, bölünsünler; yani Kartal da dolsun, Kadıköy de dolsun. İşçilerin o alana çıkmasının sağlanması lazım. İşçilerin örgütlü olması, sendikal bürokrasiyi değiştirmesi lazım. Değiştirmediği sürece bu işler zorlaşıyor. İşçi sınıfı barajsız sendikayı önüne hedef olarak koymalı.”
"İşçiler mücadeleyi yükseltmeye hazır"
Bugün Türkiye’nin dört bir yanında irili ufaklı grev ve direnişler yaşandığını belirten Topçu, “Antep’te tekstil işçilerinin mücadelesi, Sendika Yöneticisi Mehmet Türkmen’in tutuklanması, ev hapsine atılması… Bunlar sendikalara bir mesaj” dedi.
Sendikaların önderlik yapması, işçi sınıfını toparlaması gerektiğini vurgulayan Topçu, şöyle devam etti: “Doğru önderlik yapılırsa bugün Türkiye’nin dört bir yanında, her ilde, ilçede işçiler sokağa çıkmaya, mücadeleyi yükseltmeye hazır. Köylüler ayakta, üniversiteli, liseli gençler ayakta. Artık mücadele gelişmiş durumda. Bu ayaktalığa işçi sınıfı katılırsa Türkiye daha demokratik, milli gelirin daha adaletli bölüşüldüğü, işçi sınıfının iktidara giden kanallarının açılacağı bir dönem yaşanacaktır. Sendikalar da düzen de sistem de bundan çekindiği için özellikle işçileri baskı altına alıyor.”
"İşçi sınıfının sokağa çıkması çok şeyi değiştiriyor"
“89 Bahar Eylemlerinin arkasında Anavatan Partisi tarihin çöplüğüne gömüldü. Yani orada sadece yüzde 140 zam almadı işçiler, iktidarı da değiştirdiler. O dönem bütün parti başkanları Türk-İş Başkanlar Kuruluna gelip hesap veriyordu. Mesut Yılmaz geldi, ‘Biz kafamızı ağır kayalara çarptık. İşçi sınıfının bu kadar mücadeleci olacağının hesabını yapmadık’ dedi. Yani ‘Biz işçi sınıfını karşımıza almakla hata ettik’ dedi. İşçi sınıfının sokağa çıkması çok şeyi değiştiriyor.”
Evrensel'i Takip Et