Soykırıma sigorta!
Avrupa Gündemi’nde İsrail destekçisi sigorta şirketine yönelik Fransa'daki protestolar, Almanya’da silah sanayi için istihdam politikaları ve İngiltere’de gençlerin kutuplaşan siyasi eğilimleri var.

Fotoğraf: Kıvanç Demir/Evrensel
Dünyanın dört bir yanında Filistin’e destek verenler baskı altında. Fransa’da da çok sayıda aktivist, sendikacı ve BDS (Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar Hareketi) üyesi, “suçu övme” gerekçesiyle mahkemeye çıkarılıyor. Buna rağmen mücadele sürüyor. Filistin destekçileri, Gazze’de yürütülen ve BM raportörlerine göre soykırım niteliği taşıyan saldırılarda dolaylı sorumluluğu bulunan büyük şirketleri kamuoyuna teşhir ediyor. 24 Nisan 2025’te protestoların odağında ise savaş sanayisine yatırım yapan sigorta devi AXA vardı. BDS’ye göre AXA, aralarında Gazze’ye yönelik saldırılarda kullanılan silahların üreticilerinin de bulunduğu 11 farklı silah şirketine 150 milyon dolardan fazla yatırım yaptı. Bu silahlar, özellikle 10 Eylül 2024’te Al-Mavasi ve 26 Mayıs 2024’te Tel el-Sultan bölgelerinde gerçekleştirilen ve onlarca sivilin ölümüne yol açan bombardımanlarda kullanıldı.
Militaristleşmenin dolu dizgin ilerlediği Almanya’da eyaletler ekonomilerinin daralmasını önlemek için silah sanayisinin genişlemesine güveniyor. Silah şirketleri milyarlarca dolarlık sipariş bekliyor ancak endüstriyel kapasite ve personel eksikliğinden endişe ediyor. “Araba üreten tank da üretir” mantığıyla otomotiv sektöründe işsiz kalanların silah firmalarında istihdam edilmesi planlanıyor.
Bu hafta The Guardian’dan Gaby Hinsliff ise, İngiltere’de genç erkek ve kadınların seçmen davranışları arasındaki farkı analiz eden bir yazı yazdı. Hinsliff, küresel ve yerel adaletsizliği önemseyen bir siyaset arzusunun, siyasi cinsiyet ayrımını keskinleştirdiğini söyleyerek, “Siyaset bilimciler arasında giderek artan fikir birliği, eğer genç erkeklerin ve kadınların dünya görüşleri (Anketlerin gösterdiği gibi) giderek daha keskin bir şekilde kutuplaşıyorsa, bu bölünmenin arkasındaki itici gücün erkeklerin radikal bir şekilde daha sağcı hale gelmesi değil, kadınların keskin bir şekilde daha liberal hale gelmesi olduğu yönünde” olduğunu savunuyor.
Paris’te Filistin yanlısı eylemcilerden AXA’ya: Gazze soykırımında suç ortağısın!
Julie Debray-Wendeling
Humanite
Fransa’nın başkenti Paris’te, Filistin halkına yönelik dayanışma kampanyaları yürüten BDS (Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar Hareketi) ile CGT (Genel İş Konfederasyonu) üyeleri, 24 Nisan Perşembe günü AXA Sigorta Grubunun genel kurul toplantısı sırasında bir protesto eylemi gerçekleştirdi. Protesto, Paris’in prestijli konser salonlarından Salle Pleyel önünde yapıldı. Eylemciler, AXA’nın savaş sanayisine yatırım yaptığını ve bu yatırımların Gazze’de İsrail tarafından işlenen soykırıma ortaklık anlamına geldiğini vurguladı.
Eylemde, “Gazze’de soykırım, AXA suç ortağı!” sloganları atıldı. BDS hareketi ve CGT Paris Şubesi, AXA’nın hissedarlarını doğrudan hedef alarak, şirketin ölümcül bombalamalarda kullanılan silahları üreten firmalara yaptığı yatırımlara son vermesi çağrısında bulundu.
150 milyon dolarlık silah yatırımı
BDS’ye göre AXA, aralarında Gazze’ye yönelik saldırılarda kullanılan silahların üreticilerinin de bulunduğu 11 farklı silah şirketine 150 milyon dolardan fazla yatırım yaptı. Bu silahlar, özellikle 10 Eylül 2024’te Al-Mavasi ve 26 Mayıs 2024’te Tel el-Sultan bölgelerinde gerçekleştirilen ve onlarca sivilin ölümüne yol açan bombardımanlarda kullanıldı.
Birleşmiş Milletlerin işgal altındaki Filistin topraklarındaki insan hakları durumuna ilişkin özel raportörü Francesca Albanese, bu saldırıların “Bir soykırımın tüm özelliklerini taşıdığını” belirtiyor. AXA’nın bu savaştan elde ettiği kârlar, bu bağlamda büyük tepki çekiyor.
AXA etik değerlerini hatırlasın
Genel kurula katılmak için gelen hissedarlar tek tek salona giriş yaparken, çevik kuvvet ekipleriyle çevrili olan aktivistler, Filistin bayrakları açtı, kanlar içindeki bebek maketlerini taşıdı ve mikrofondan AXA yöneticilerine şu sözlerle seslendi:
“Bugün AXA’ya, yaptığı yatırımları ve verdiği etik sözleri hatırlatıyoruz. AXA, uluslararası hukuku hiçe saymaya devam edemez!”
Sessizlik anı ve sesli protesto
Eylem sırasında 5 dakikalık bir ses kaydı da dinletildi. Bu kayıtta, Gazze’deki bombardıman sesleri, binaların çöküşü, yardım çığlıkları ve dünyanın dört bir yanından dayanışma şarkıları yer aldı. Ardından Gazze’de 7 Ekim 2023’ten bu yana hayatını kaybeden Filistinliler anısına bir dakikalık saygı duruşu yapıldı.
AXA daha önce geri adım atmıştı
BDS hareketi, daha önce de AXA’yı hedef almış ve 2019 yılında AXA’nın İsrailli silah üreticisi Elbit Systems’ten yatırımını çekmesini sağlamıştı. 2024 yazında başka bir kazanım daha elde edildi, ancak aktivistler şimdi yatırımların tamamen ve kalıcı olarak geri çekilmesini istiyor.
İklim adaleti savunucuları da sahadaydı
Protesto yalnızca Filistin dayanışmasıyla sınırlı değildi. Salonun karşı kaldırımında ANV Cop21 adlı çevre hareketi de AXA’nın Total Energies gibi fosil yakıt şirketlerine verdiği mali desteği teşhir etti. ANV Cop21 Sözcüsü Perrine Julien, “AXA bir yandan iklim felaketlerinin mağdurlarını sigortalıyor, diğer yandan bu felaketleri yaratan projeleri destekliyor. Bu tamamen çelişkili ve kabul edilemez,” dedi.
CGT’den ücret adaletsizliği tepkisi
CGT sendikası tarafından dağıtılan bildirilerde AXA’nın “yeşil yıkama” (greenwashing) uygulamaları da kınandı: “Bu politikalar gezegenimizi, biyolojik çeşitliliği ve insanlığı tehlikeye atıyor.”
Ayrıca AXA çalışanları arasında yıllardır süregelen maaş artışı eksikliği de protesto edildi. CGT AXA Fransa Temsilcisi Marie-Hélène Prunier, “12 yıldır bireysel zam almadım. Bu yıl da genel bir zam yapılmayacağı açıklandı. Milyarlarca avro biz kazandırıyoruz, ancak karşılığında adil bir paylaşım yok” ifadelerini kullandı.
Ortak mücadeleler
Protestoda farklı toplumsal mücadeleler bir araya geldi: İklim adaleti, işçi hakları ve Filistin halkının özgürlüğü. Tüm bu başlıklar AXA’nın politikaları ve yatırımlarıyla doğrudan ilişkili. Bu nedenle eylemciler “mücadelelerin birleşimi” çağrısını yükseltiyor.
Çeviren: Ali Rıza Yıldırım
Almanya: Geriye doğru dönüşüm
German Foreign Policy
Ekonomik üretimlerindeki daralmadan kurtulmak için bazı Alman eyaletleri silah sanayisinin genişlemesi yönünde yoğun çaba harcıyor. Örneğin Baden-Württemberg, sektörü yeni bir endüstriyel odak noktasına taşımak istiyor ve mümkün olduğunca çok sayıda savunma sektöründe “teknoloji liderliği” için çabalıyor. Saarland hükümeti bir “silahlanma zirvesi” hazırlıyor ve önde gelen silah üreticilerine burada yeni fabrikalar kurmaları çağrısında bulunuyor. Son yapılan bir araştırmaya göre, 2024’ün dördüncü çeyreğinde yalnızca beş federal eyalette ekonomik büyüme sağlandı. Münih merkezli ifo Enstitüsünün analizine göre, üçünde “Silah endüstrisindeki yükseliş merkezi bir rol oynadı.”
Yeni bir silahlanma patlaması umudu, 2030 yılına kadar Almanya ve AB’de ek silahlanma için bir trilyon avroya kadar yatırım yapılması gerçeğine dayanıyor. İçeriden kaynaklar, endüstriyel kapasitelerin ve mevcut personelin bu miktarları somut silah üretimine dönüştürmeye yetip yetmeyeceğinin belirsiz olduğu konusunda uyarıyor. Örneğin zayıflayan otomotiv sektöründen, daha önce sivil olan fabrikaların ve vasıflı işçilerin devralınması faydalı olacaktır.
Almanya’daki ekonomik gelişmeye ilişkin güncel veriler, silah sanayisine yönelime yeni bir ivme kazandırıyor. Münih merkezli ifo Enstitüsünün geçen hafta yayımladığı bir hesaplamaya göre, 16 federal eyaletten sadece 5’i 2024’ün dördüncü çeyreğinde ekonomik büyüme kaydetti, her ne kadar oldukça ılımlı olsa da... Bunlardan üçünde -Aşağı Saksonya, Mecklenburg-Vorpommern ve Schleswig-Holstein- “Silah endüstrisindeki yükseliş merkezi bir rol oynadı” diye yazıyor ifo Enstitüsü. Alman ordusuna beklenen milyarlarca avroluk yatırımlarla ilgili olarak, kıyıdaki deniz tersaneleri ve diğer silah fabrikaları sayesinde Kuzey Almanya endüstrisinin genel Alman gelişiminden “ayrılmasından” bahsediyor. Bu büyüme, örneğin otomotiv endüstrisinin geleneksel olarak güçlü olduğu (Baden-Württemberg, Bavyera) veya kimya endüstrisinin bazı bölümleri gibi enerji yoğun sektörlerin önemli bir konuma sahip olduğu (Rheinland Pfalz,, Kuzey Ren-Vestfalya) federal eyaletlerdeki gerilemeyle tezat oluşturuyor.
Bu arada diğer eyalet hükümetleri de silah şirketlerine destek çabalarını artıracaklarını duyurdu.
Alman sanayisinin silahlanmadaki istenilen hızlı büyümeyle gerçekten baş edebileceği belirsiz. Bunun bir nedeni de gerekli endüstriyel kapasitelerin yeterli miktarda bulunmaması. Savunma şirketleri fabrikalarını genişletmeye ve yeni fabrikalar inşa etmeye başladılar; Örneğin Rheinmetall CEO’su Armin Papperger yakın zamanda şunları bildirdi: “Avrupa’da şu anda iki katına çıkardığımız veya sıfırdan inşa ettiğimiz on tesisimiz var.” Ancak bu genişleme, bir düğmeye basılarak, yani isteğe göre hızlandırılamaz. Uzmanlar, Alman endüstrisinin yalnızca “organik büyüme” yoluyla “savunma harcamalarındaki tek haneli milyarların ortasındaki artışla” başa çıkabileceğini söylüyor. “Artış bundan önemli ölçüde daha fazla olursa” -ve Berlin’in hedeflediği de bu- “kapasitelerin diğer savunma sanayilerinden kaydırılması gerekecek.” Bu zaten başladı. Alman-Fransız tank üreticisi KNDS, Fransız Alstom grubuna ait Görlitz’deki demir yolu fabrikasını devralacağını duyurdu. Rheinmetall ayrıca Osnabrück’teki Volkswagen fabrikasını satın almayı düşünüyor. Rheinmetall, şu anda sivil kullanıma yönelik otomotiv parçaları üreten Neuss ve Berlin’deki tesislerini askeri ekipman üretmek için kullanacağını duyurdu.
Uzun vadede silah sanayisinde personel sayısının artırılması da zor olabilir. Sektörde doğrudan ve dolaylı çalışan sayısı konusunda farklı rakamlar yer alıyor. Köln’deki Alman Ekonomi Enstitüsünde (IW) savunma uzmanı olan Klaus-Heiner Röhl, “Rheinmetall, KNDS, TKMS ve Diehl gibi son üreticilerin şu anda Almanya’da yaklaşık 60 bin çalışanı var” tahmininde bulunuyor. “Tedarikçiler dahil” “yaklaşık 150 bin” kişi var. Sektördeki çalışan sayısı zaten önemli ölçüde artıyor. Örneğin Rheinmetall, 2023 yılı başında yaklaşık 26 bin çalışanı olduğunu bildirmişti. Bugün itibarıyla 32 bin kişi var, 2027 yılında ise en az 40 bin kişi olması bekleniyor. Diehl Defence, 2023’te 3 bin 800’ün hemen altında olan iş gücünü 2025’in başında yaklaşık 4 bin 500’e çıkardı. Hensoldt, aynı dönemde 6 bin 600’den az olan çalışan sayısını 8 bin 400’e çıkardı ve bu yıl en az 1000 kişi daha işe almayı planlıyor. Tank şanzımanları üreten Renk firmasının 2022 sonu itibarıyla çalışan sayısı yaklaşık 3 bin 300’dü; bugün zaten 4 bin tane var. Alman savunma sanayisindeki diğer birçok şirkette de benzer personel artışı görülüyor.
Sektör açısından olumlu olan nokta, halkın askeri ekipman üretme konusunda önceden var olan çekincelerinin belirgin bir şekilde ortadan kalkmış olması. Mart 2023’te, Ukrayna savaşının başlamasından sadece bir yıl sonra bir insan kaynakları uzmanı, “Sektöre kabul artıyor ve başvuranların ilgisi artıyor” dedi: “Savunma sektöründe çalışmak daha anlamlı olarak görülüyor.”
Bu arada, Indeed iş platformundan bir uzman, yakın zamanda Berlin’de planlanan büyük askeri harcamaların “işveren çekiciliğini” artırdığını söyledi; Silahlanma sektöründeki işler kriz geçirmez olarak kabul edilir. Savunma şirketleri uzun zamandır rekor sayıda başvuru bildiriyor. Yine de personel ihtiyacı sürecek.
Çeviren: Semra Çelik
İngiltere: Reform’a giden öfkeli genç erkeklere kafayı takmış durumdayız. Peki ya Yeşiller’e giden endişeli genç kadınlar?
Gaby Hinsliff
The Guardian
Bazen siyasi bir tepki beklediğiniz gibi şekillenmez. Geçen yaz genç erkeklerin (ırkçı Reform partisi lideri) Nigel Farage’a yönelik TikTok kaynaklı coşku dalgasında olduğu gibi havai fişek gibi patladığı zamanlar olsa da, bazen daha çok uzun ve yavaş bir yanma şeklinde gerçekleşir. Şu anda ana akım siyasete karşı en az araştırılmış isyan biçimi, sağa doğru kayan öfkeli genç erkekleri değil, olsa olsa daha keskin bir şekilde sola dönen endişeli genç kadınları içeren ikinci türdür.
Geçtiğimiz temmuz ayında 18-24 yaş arası kadınların neredeyse dörtte biri Yeşiller’e oy verirken, bu oran Reform’a oy veren genç erkeklerin yaklaşık iki katıydı; ancak tahmin edilebileceği üzere o zamandan bu yana tüm dikkatleri üzerlerine çekenler Yeşiller oldu. Büyük partiler, Waitrose Kadınları olarak adlandırılan ve Muhafazakarlardan ayrılmayı düşünen varlıklı taşra kadınlarının peşinden hevesle koşarken, kızlarına söyleyecek çok az şeyleri vardı. Bu yüzden Yeşiller, belli bir tür hayal kırıklığına uğramış Z kuşağı seçmeni pazarında köşeyi döndü: Tipik olarak orta sınıf bir öğrenci ya da 20’li yaşlarının başında mezun olmuş, Instagram’ı her açtığında Gazze’deki yetimlerin ya da Kanal’da boğulan mültecilerin yürek parçalayan görüntüleriyle vicdanı sızlayan ve neden kimsenin umursamadığını anlayamayan biri… Okulda tanıdığı bazı çocukların yaygın kadın düşmanlığına, Donald Trump’a, açgözlü ev sahiplerine ve yanan gezegene kızgın ve Yeşiller’in (İngiltere Başbakanı) Keir Starmer’a refah kesintilerini servet vergilerine tercih ettiği için saldıran sosyal medya paylaşımları onu üzüyor.
Ama belki de daha derinde, okulda ve üniversitede gayretle çalışmasına ve muhtemelen yüksek lisans yapmasına rağmen (Yeşiller en iyi yüksek eğitimliler arasında) hâlâ ebeveynlerinin sahip olduğu gibi bir yaşam tarzına güvenemediği için kızgın. Oğlanlar tekme atıp öğretmenlerin tüm ilgisini çekerken okulda başlarını öne eğip çalışan tüm kızlar için, gürültülü Reform seçmenlerini yatıştırmak için geriye doğru eğilirken görünüşte onları hafife alan bir İşçi Partisi hakkında acımasızca tanıdık bir şeyler olabilir.
Kadınların siyasi yabancılaşmasının bu sessiz biçimi neden daha fazla alarm zili çalmıyor?
Bunun en bariz yanıtı, bu genç kadınların seçimleri etkileyecek kadar çok olmamasıdır; ancak Reform’a oy veren genç erkekler, seçim okyanusunda daha da küçük bir damla olmalarına rağmen kamuoyunun ilgisini çekmeyi başardı. Her ne kadar rehavete kapılmak tehlikeli olsa da, Persuasion adlı düşünce kuruluşu tarafından önümüzdeki hafta yayımlanacak olan ve “Reform meraklısı” olarak adlandırılan seçmenler üzerine yapılan detaylı araştırma, Z kuşağı erkeklerinin politikaları hakkındaki bazı çılgın varsayımlara karşı çıkıyor ve yaşlı erkek seçmenlere kıyasla Farage’ı daha olumlu düşündükleri doğru olsa da, Reform’a oy verme olasılıklarının daha düşük olduğunu ortaya koyuyor.
Çarpıcı bir şekilde, feminizmin çok ileri gittiğini söyleme olasılıkları da orta yaşlı X kuşağı erkeklerine göre daha düşük. Belki de milletvekillerinin tartışıp durduğu gibi, oturtulup Netflix’te Adolescence’ı izlemesi gerekenler sadece okul çocukları değil, onların babalarıdır.
Bu arada siyaset bilimciler arasında giderek artan fikir birliği, eğer genç erkeklerin ve kadınların dünya görüşleri (anketlerin gösterdiği gibi) giderek daha keskin bir şekilde kutuplaşıyorsa, bu bölünmenin arkasındaki itici gücün erkeklerin radikal bir şekilde daha sağcı hale gelmesi değil, kadınların keskin bir şekilde daha liberal hale gelmesi olduğu yönünde.
King’s College London’da siyaset profesörü olan Rosie Campbell, genç kadınların siyasi tercihlerini derinlemesine inceleyen şaşırtıcı derecede az sayıdaki akademisyenden biri. Başlangıç olarak, feminizmin önceki dalgaları solun beklenmedik asker toplama çavuşu olmuş gibi görünüyor: Tarihsel eğilim, daha fazla kadın üniversiteye gittikçe veya iş gücü piyasasına girdikçe kadınların daha liberal hale gelmesidir ve İngiliz üniversite öğrencilerinin yüzde 57’si artık kadındır. Ancak Campbell’ın önsezisine göre genç kadınların radikalleşmesinin Brexit ve onun ortaya çıkan sonuçlarıyla da çok ilgisi var. Kadınların erkeklere kıyasla belirgin bir şekilde daha fazla kemer sıkma karşıtı ve AB’de kalma yanlısı olduğunu belirten Campbell, bunun da son dokuz yılı daha sinir bozucu bulduklarını gösterdiğini söylüyor.
En büyük iki parti Brexit’i kucaklamak ve ardından büyük servet vergilerini reddetmek için birbirlerine düşerken, bu kadınlar muhtemelen giderek daha fazla siyasi sınırların dışına itildiler. Meslektaşı Rosalind Shorrocks ile birlikte Campbell, Yeşil dalgalanmanın başlangıcını, (İşçi Partisinin Sol Kanat Eski Lideri) Jeremy Corbyn’in “daha nazik, daha kibar bir politika” vaadinin cazibesine kapılan, 2017’de İşçi Partisini destekleyen ve bir sonraki Avrupa seçimlerinde Yeşillere oy veren ve Starmer’ın trans kadınların neden artık kadın olduğuna inanmadığını açıklamasından heyecan duyması pek olası olmayan genç kadın seçmen havuzuna dayandırıyor.
Yapbozun son parçasının sosyal medya olabileceğinden şüpheleniyor: Genç erkekleri sağcı tavşan deliklerine yönlendirmekle suçlanan aynı algoritmalar, benzer şekilde genç kadınların sosyal adaletsizliklere karşı öfkesini, onları en çok tıkladıkları görünen içeriklerden oluşan sonsuz bir diyetle besleyerek güçlendiriyor mu? Eğer öyleyse, Z kuşağı erkekleri ve kadınları arasındaki uçurumun büyümesi ve bunun sadece siyaset için değil, yan yana yaşayacakları hayatlar için de sonuçlar doğurması muhtemeldir.
Belki de hiçbir zaman seçmen olarak sayılabilecek kadar çok olmayacaklar. Ya da belki de öfkeli idealizmleri yaşlandıkça kaybolacak. Ancak sırf ana akıma karşı seçtikleri isyan genç Reformcularınkinden daha az saldırgan ya da yıkıcı bir biçim aldığı için genç kadınların ne söylemeye çalıştığını merak etmemek bile son derece adaletsiz hissettiriyor. Bazen sadece yüzünüze bağıranları değil, arkada sessizce oturan insanları da dinlemek işe yarar.
Çeviren: Sarya Tunç
Evrensel'i Takip Et