07 Mayıs 2013 13:14

Faşizme ve savaşa karşı zafer günü

Almanya’nın resmen teslim olduğu 8 Mayıs 1945, Alman Nazizmini de yok etmeye ant içmiş Sovyet Kızıl Ordusu için biraz buruk bir gündü. Moskova’dan Berlin’e, neredeyse bütün bir Avrupa kıtası boyunca adım adım faşist imparatorluğun kalesine doğru ilerlerken, Kızıl Ordu’nun bütün birliklerinde aynı slogan haykır

Faşizme ve savaşa karşı zafer günü
Paylaş
Aydın Çubukçu

Naziler, neredeyse bütün cephelerde tam bir bozguna uğramışken, Hitler, elinde son kalan askerleri, 15 yaşındaki çocuklar dahil cepheye sürmeye başlamış, kendisi de Berlin’de yer altında bir sığınakta saklanmıştı. Yanında NAZİ İmparatorluğunun önde gelen cellatları, eşleri ve çocukları vardı. Yenilgi kesinleşince hepsi intihar ettiler, en son kalanlar, intihar etmeden önce, Hitler’in ve son anda nikahlandığı karısı Eva Braun’un cesetlerini yaktılar.

1 Mayıs’ı Berlin’de faşizmi ezerek kutlamak mümkün olmadı ama, bütün insanlık tarihinin gördüğü en vahşi emperyalist saldırganı yok ederek yeni bir demokrasi çağı başlattılar. Sosyalizm güçlendi, Avrupa’nın neredeyse yarısı kendi halk demokrasilerini kuran ülkelerden oluştu.

8 Mayıs, bu yüzden barış isteyen bütün dünya açısından bir kurtuluş ve bayram günüdür. 2002 yılına kadar pek çok Avrupa ülkesinde faşizmin yenilgisinin ve dünya barışının bayramı olarak kutlanıyordu.

SSCB’nin dağılmasından sonra, “Zafer Günü” de unutturuldu, resmen kutlanmaz oldu. Oysa bütün dünyada başta işçi örgütleri ve sosyalist- komünist partiler, “Savaşa ve Faşizme Karşı Zafer Günü”nü  güncel, sürekli ve yaşayan günler halinde kutlamaya devam ediyorlar.

FAŞİZMİN YENİLMESİ

Faşizmin askeri olarak yenilmesinin büyük yükünü esas olarak Stalin önderliğindeki Sovyet Ordusu üstlenmiştir. ABD ve İngiltere’nin oluşturduğu ikinci cephe, uzun zaman Hitler’in SSCB’yi yeryüzünden sileceği umuduyla Almanya’ya karşı cephe açmayı geciktirmiştir. Ne zaman ki, Alman Savaş Makinesi ve “Ölümün Adamları”, Kızıl Ordu karşısında tutunamaz hale düşmüş, Kızıl Ordu Avrupa içlerine doğru zaferle ilerlemeye başlamış, o zaman Amerika ve İngiltere, sosyalizmin ilerleyişini durdurmak için Almanya’ya karşı saldırıya geçmişlerdir. Berlin’e ilk giren, yani Hitler’i saklandığı ininde bütün kurmay heyetiyle intihara sürükleyen Kızıl Ordu’dur. Amerikan ve İngiliz orduları, Fransa ve Belçika üzerinden Almanya’nın batısını ele geçirerek apaçık yağma hareketine girişmişler, Almanya’nın sanayi ve teknik alandaki gelişmesinin ürünlerini ele geçirmeye, NAZİ artıklarını kendi istihbarat servislerinin elemanları halinde örgütlemeye girişmişlerdir. Bir bakıma emperyalizm, kendi çocuğu saydığı faşizmin kalıntılarını kurtarmak ve yeniden örgütlemek için zaman kaybetmemiştir.

Komünistlerin ise, faşizmle mücadelesi 30 yıldır sürüyordu ve yalnızca askeri bakımdan değil, siyasi ve ideolojik olarak da, faşizme karşı mücadeleyi aralıksız sürdürmüşlerdi. Faşizm, tekelci kapitalizmin bir ürünüdür onun devlet biçimlerinden biridir. Alman, İtalyan, Japon devletlerinden ibaret değildir; emperyalizm çağında her kapitalist ülkede banka ve sanayi sermayesinin tekelcileri, şartlar gerektirdiğinde faşizme başvurmaktan çekinmezler. Dolayısıyla, Amerika ve İngiltere için, Almanya’nın yenilmesi, kendi egemenlik alanlarının genişletilmesinden, Alman tekelci sermayesinin dünya piyasasından silinmesinden ibaret bir operasyon olarak sınırlanırken,  SSCB açısından, amansız bir ideolojik ve siyasi düşmanın, tekelci kapitalistlerin en saldırgan ve en gerici kesiminin yenilgiye uğratılmasından başka bir şey değildi. Mücadele sürekliydi ve Almanya’nın yenilgisi yalnızca kapitalizme karşı mücadelenin bir evresinin tamamlanmasıydı.

Bundan dolayı da, faşizmin askeri olarak yenilmiş olması, siyasi ve ideolojik olarak yenilmesi anlamına gelmiyordu. Bu mücadele, günümüzde de sürdürülen bir mücadeledir.

8 MAYIS’IN GÜNCEL ÖNEMİ

8 Mayıs, “Faşizme ve Savaşa Karşı Zafer Günü”, özellikle günümüz Türkiye’sinde önem kazanmıştır. Savaştan yana olanların aynı zamanda faşizmden yana olması tesadüf değildir.

İçinden geçmekte olduğumuz “Barış Süreci”nde karşı karşıya gelen güçlerin niteliğine bakınca bu daha açık görülüyor. Savaştan ve kandan beslenen siyasi güçler, bugün de aynı yol ayrımında karşımıza çıkıyorlar.

Bundan 70 yıl öncesinde olduğu gibi, günümüzde de savaş ve faşizm aynı madalyonunun iki yüzüdür. Bugün emperyalist saldırı altında bulunan her ülkede, saldırganlar kendilerine en gerici ve en saldırgan kesimlerden destekçiler bularak yürütülüyor.

Türkiye’de ise, Kürt halkına karşı yıllardır sürdürülen imha ve inkar politikasının büyük bir direniş sonucunda artık sonuna gelme umutlarının doğduğu bir anda, savaşa devam diyenlerin tamamının aynı zamanda en ırkçı, en gerici, en militarizm yanlısı güçler olması rastlantı değildir.

Fakat, sanki tam da buna tarihin derinliklerinden gelen  bir cevapmış gibi, Abdullah Öcalan, PKK silahlı güçlerinin sınır dışına çekilme günü olarak 8 Mayısı ilan etmiştir.

Bu anlamlı tespit, hem barışın hedefleri hakkında, hem de savaşın kaynaklarına karşı bir dikkat çekme özelliği taşıyor.
Hükümet başta olmak üzere, herkes biliyor ki, sınır dışına çıkma gerillanın kendi teknik koşulları dolayısıyla, çoktan başlamıştır ve bu süreç devam etmektedir. Bazılarının göstermek istediği gibi, gerilla güçleri resmigeçit yapar gibi, herkesin gözü önünde ve ilan edilen günde çıkıp gitmeyecekti. Kandil’den yapılan bütün açıklamalar, savaşın gelişme koşulları göz önünde tutularak ve kendilerine özgü yollardan yapılacağını gösteriyordu ve bu sözler söylenirken, çekilme de zaten başlamıştı. Öyleyse “8 Mayısta çekilme başlayacak” sözlerinin anlamı nedir? Uluslararası ve tarihi anlamı bakımından ele alırsak, bu sözlerinin çok gizli bir şifresi yoktur.

İçinden geçmekte olduğumuz sürecin Kürt halkı ve siyasi önderliği açısından anlamı, silahların susmasının, yalnızca hükümetle PKK arasında ki görüşmelerden ibaret bir süreç olmayıp bütün Türkiye halklarına, dünya ve bölge halklarına yönelik bir çağrı ve müjde içeriği taşıdığıdır. Abdullah Öcalan, büyük bir isabetle ve anlamlı bir jestle 8 Mayısı çekilme günü ilan ederek, evrensel bir mesaj vermek istemiştir. 8 Mayıs, bir rastlantı ya da rasgele seçilmiş bir tarih değildir.

SAVAŞA VE FAŞİZME KARŞI MÜCADELE

Savaşın durdurulması ile Kürt halkının ve onunla birlikte Türkiye’de yaşayan bütün ezilenlerin, bütün halkların haklarının gelişmesi, hayatlarının demokratikleşmesi aynı sürecin can damarlarıdır. Savaş ve faşizm nasıl birbirinin tamamlayıcılarıysa, barış ve demokrasi de birbirinin tamamlayıcısıdır.
Ancak bunu gerçek kılmak, yine mücadelenin başarısına bağlıdır. Yalnızca savaşa karşı çıkmak ve silahların susmasını istemek yetmez, demokrasiyi de tam olarak kazanmak için mücadeleyi yükseltmek gerekir.
Nasıl ki, Hitler’in karargahı berhava edilmekle dünyadan faşizm silinmediyse, yalnızca silahların susmasıyla da demokrasi elde edilemeyecek.
Uluslararası Savaşa ve Faşizme Karşı Zafer Günü olarak 8 Mayısın çağrısı budur: Savaşı durduralım, demokrasiyi kazanalım!

ÖNCEKİ HABER

Alevilere yönelik hak ihlalleri artıyor

SONRAKİ HABER

Serdaroğlu: Greve birlikte çıkalım

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa