Sırtında 51 tabutla ABD'ye gitti
Başbakan Erdoğan’ın ABD ziyareti, Reyhanlı’da patlatılan bombalı araçların ve yaşanan katliamın yarattığı tartışmalar eşliğinde başladı. Erdoğan-Obama görüşmesinin zaten gündeminde olan Suriye konusu, şimdi en sıcak ve can alıcı konu durumuna geldi.Eğer büyük bir aksilik olmazsa, Obama-Erdoğan görüşmesi yarın
Eğer büyük bir aksilik olmazsa, Obama-Erdoğan görüşmesi yarın gerçekleşecek. Obama’nın ikinci kez ABD Başkanı seçildiği günden bu yana, Başbakan Erdoğan ve hükümet çevreleri, ha bugün ha yarın olacak diye bu ziyareti istiyor ve bekliyordu. Çünkü hükümet cephesi, ABD-Türkiye ilişkilerinde bir süredir belli başlı konularda yaşanan tıkanıklığın aşılması için bu ziyarete büyük anlamlar yüklüyor. Bunun için de, ziyaretin tarihi kesinleştiği günden bu yana Başbakan Erdoğan’ın “A sınıfı protokolle karşılanacağı, neredeyse bir tam gün Obama ile birlikte olacağı, ziyaretin Obama yönetimi tarafından ne kadar çok önemsendiği” yazılıp çiziliyor. Bunlar bir açıdan her ABD ziyareti öncesi yaşanan olağan görüntüler. Ancak bugün için ekstra özel bir anlam taşıyor. Başbakan Erdoğan’ın ABD egemenleri ve Beyaz Saray nezdindeki itibarını yenilemeye ihtiyaç var ve hükümet cephesi bunun farkında.
ÖNE ÇIKAN ÜÇ ANA BAŞLIK
Obama-Erdoğan görüşmesinin üç temel gündemi olacak. Birincisi; Reyhanlı’da yaşanan katliamdan dolayı ilk sıraya yerleşen Türkiye’nin Suriye politikası. İkincisi; bu politikanın ayrılmaz bir parçası olan ve ABD’nin bir süredir ısrarla hatırlattığı ABD-İsrail-Türkiye stratejik ittifakının günün ihtiyaçlarına uygun olarak yenilenmesi, ittifakın sivri ucunun İran’a yönelmesi. Üçüncüsü; ABD ile Avrupa Birliği (AB) arasında “Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı” ismiyle sürdürülen yeni bir “Serbest Ticaret Bölgesi” kurulması çalışmaları ve bunun Türkiye’ye maliyeti.
Her üç gündeme ilişkin gelinen durumun gözden geçirilmesi ve yeni koşullara uygun taktik bir yenilenmenin gerçekleşmesi, tarafların ortak ihtiyacı. Obama-Beyaz Saray cephesi açısından açık olan şey ise yenilenmenin esas olarak Erdoğan ve AKP hükümeti cephesinden gerçekleşmesi zorunluluğu.
‘ÖLÜ CANLAR’ ÜZERİNDEN PAZARLIK
Başbakan Erdoğan’ın ABD ziyaretinde ona eşlik eden epeyce kalabalık bir heyet var. Kabinenin ilgili bakanları, 100’e yakın iş adamı ve akredite medya mensupları bu kalabalık ziyaretçi heyetinin ana gövdesini oluşturuyor. Ama bu ziyaret heyetinde taşınması güç başka “konuklar” da var. Reyhanlı’daki patlamalarda hayatını kaybeden ve bugün için sayıları 51 olan “ölü canlar.” Başbakan Erdoğan ABD’ye sırtında bu “ölü canlar”ı taşıyan 51 tabutla gitti. Hesabı, Suriye ve Esad’a ilişkin çöken dış politikasını yeniden ayakları üzerine dikmek. Obama ile tabutların gölgesinde pazarlık yapıp “Reyhanlı’da ölenlerin üstüne basarak yeniden ayağa kalkmak” peşinde.
Dış politikası Reyhanlı’da suçüstü yakalanan Başbakan ve hükümeti, her zaman yaptıkları gibi “yavuz hırsız” misali ev sahibini suçluyor. Erdoğan, katliamın yaşandığı ilk günden bu yana hükümetin sorumluluğunu sorgulayanlara, egemen sınıflar adına izlediği dış politikayı yargılayanlara söylemediğini bırakmadı. Dahası onları hain ilan etti. İç kamuoyunu ve halkın düşüncelerini, duygularını kontrol etmek açısından bu tutumun işe yarama ihtimali var. Ama ABD egemenlerinin karşısında ve Beyaz Saray koridorlarında bir işe yaramayacağını söylemek abartı olmaz.
STRATEJİK ORTAK, TAKTİK HASTA
Türkiye hâlâ ABD’nin stratejik ortağı. Ama bu stratejik ortak, yaşanan yeni gelişmeler ve ihtiyaçlar açısından politik ve taktik olarak hasta!
Hükümet ve egemen sınıfların Mısır, Tunus, Irak ve Suriye politikaları birçok açıdan ABD’nin taktik hamlelerine uyum sağlamakta zorlanıyor. ABD, Türkiye egemenleri ve hükümetin bölgede, ekonomik ve siyasi açıdan kendi hesaplarını fazlasıyla öne çıkardığını düşünüyor. Dahası, Erdoğan ve hükümeti, ABD’nin epey bir dönemdir arası açık olan dinci terör örgütleri ile iş tutup, onları destekliyor. Ayrıca İran konusunda adım atmakta zorlanırken, sürekli Suriye ve Esad politikasını öne çıkarıyor. Bu arada ABD ve Rusya, Suriye ve Esad’ın geleceği konusunda, en azından birbirlerinin ortak çıkarlarını gözeten bir çözüm için masada el sıkıştı. Suriye muhalefetiyle Esad yönetiminin ortak konferans düzenlenmesi karara bağlandı. Başbakan Erdoğan’ın “Esad gidecek bu iş bitecek” tezahüratı bu tablo karşısında nafile bir çaba olarak görünüyor. Erdoğan’ın ABD’ye giderayak Reyhanlı’da yaşananlar ve Suriye üzerinden söylediği “Susmaktansa ben Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı kimliğimi şu kürsüye bırakır giderim” sözleri, kendi camiası tarafından dokunaklı ve acıklı bulunabilir. Ama Beyaz Saray böyle başbakanlar ve devlet adamlarını çok gördü.
ABD’nin Erdoğan’dan ve hükümetten isteği hızla tedavi olması! Aksi takdirde “bırakır giderim” diyene, “Sen bilirsin, daha ne bekliyorsun” dendiği örnekler az değildir. Türkiye’nin egemen siyaset ve siyasetçiler geçmişi, Amerikan pragmatizminin hızına yetişemeyip, dansa ayak uyduramayıp, pistin dışına düşüp, Asar-ı Atika Müzesi’ne kaldırılan siyasetçilerle doludur.