GDO’lu tarım ve kadın
Bugün gıda politikaları büyük Amerikan tohum ve şeker-nişasta şirketlerinin kontrolünde. Ekolojik düzenlemeler de bu politikalara bağımlı bir şekilde yapılıyor. Aslında bütün zincir, kapitalizm teröründen doğuyor. Ülke ekonomilerinin yıllık büyüme ve gelişmişlik hedefleri, ekolojik politikaların temelini oluşturuyor.
Dünyada gelişmişlik seviyesi kriterlerinden biri, kişi başına düşen et tüketimidir. Daha çok et, daha ucuz et ve daha fazla et tüketimi. Hayvancılık her geçen gün devlet teşvikleriyle ya da ithalatla büyütülmeye çalışılan bir sektör. Hayvancılığın büyümesinde besicilik çok önemli bir yer tutuyor. Soya ve mısır, besicilikte kullanılan en önemli tarımsal hammaddeler. Bugün hayvan besiciliği için elde edilen tarımsal hammaddeler insan tüketimine ayrılandan çok daha fazla. Ayrıca bu ürünlerin elde edilmesi için gereken sulama miktarı da toplumun kişisel su kullanım ihtiyacından oldukça fazla. Bugün kişisel kullanım için harcanan su miktarı toplam tüketimin ancak yüzde 5’ini oluşturuyor ya da yüzde 10’u geçmiyor.
Bu korkunç resim bize şunu gösteriyor: Bir insan ihtiyacının çok üstünde et yiyebilsin diye büyük tarım arazileri ve su kaynakları kullanılıyor, hatta Güney Amerika’da yağmur ormanları kesilerek büyük tarım arazileri oluşturulmaya çalışılıyor.
Dünya Su Forumu, ülkelerin ileride ihtiyaç duyacakları bu su miktarlarını karşılayabilmek ve suları globalleştirerek satabilmek için düzenleniyor. Tarım arazilerinden elde edilen ürünün verimi, kurgulanan bu aşırı tüketimi karşılamıyor. Bu sebeple “kaynaklar gittikçe azalıyor, gelecekte yeterince gıda olmayacak” söylemiyle GDO dünyada meşrulaştırılmaya çalışılıyor.
GDO'LU TARIM KADINI VURUYOR
Bütün bir ekolojik denge büyük şirketlerin patentli tohumlarıyla bozuluyor ve beslenme alışkanlıklarımız değiştirilmeye çalışılıyor. Beslenme ve sağlık GDO tartışmalarının sadece bir yönü. Bir de bunun sanayileştirilmeye çalışılan ekonomik bir yönü mevcut ki, ekonomi spekülatörleri tarımı yarının en çok kazandıran sermaye aracı olarak göstermeye çalışmaktalar.
Tarım, kadın emeğinin sömürüldüğü bir alan olarak, bu gelecek kurgusunda kadın yine yer alıyor. Sadece makineler ve büyük toprak sahipleri bu kurgunun aktörleri; su, küçük ölçekli tarım, kadınlar ve çocuklarsa buna hizmet eden oyuncular haline dönüştürülmeye çalışılıyor. Türkiye’de tarım arazilerinde yoğunlukla kadınlar çalıştırılıyor. Özellikle pamuk ve fındık toplamada, daha iyi yaptıkları gerekçesiyle, kadınlar ve çocuklar tercih ediliyor.
GDO’lu tarımda hedef, sulamanın olduğu büyük tarım arazileri oluşturmak ve burada tam teşekküllü makinelerle tarım yapmak olduğuna göre, Türkiye HES projeleriyle bu geleceğe hazırlanıyor. İşgücünün dışına itilen kadın, tarım işçiliğiyle sömürülüyorken, en azından ailesinin beslenmesini sağlayacak buğdayını, mısırını ekebiliyor konumdaydı ancak bu yeni dünya tahayyülü kadını beslenmenin de dışına itiyor.
Köyünde küçük baş ve büyük baş hayvanlarını ektiği mısır ve buğdayla beslerken, elde ettiği besinlerle hem yaşamını hem de geçimini sağlarken, bunların hepsinden mahrum kalmış olacak. Köy içi basit yaşam dahi bu ekonomi/ekoloji politikalarının altında imkansızlaşacak.
Her derenin üstüne kondurulan barajlar, köy hayatının vazgeçilmez değeri olan suyu metalaştıracak ve suyun parasız olarak kullanılabildiği alan kalmayacak. Kadınlar toplumun gelecek hassasiyeti yoğun olan bir kesimi olarak hem üretim araçlarından uzaklaştırılacak hem de beslenme zincirindeki önemli duruşu işlevsizleştirilecek. Organik tarım ile uyutulmaya çalışılan toplum, ekonomik gücü olanın daha iyi beslenebildiği, olmayanın da besin zinciri yoluyla görmezden gelindiği bir yola mahkum ediliyor.
YERLİ TOHUM YOK EDİLDİ
Ülkemiz de dahil olmak üzere dünyanın bir çok yerinde artık yerli tohum kullanılmıyor. Tohum alımında özellikle büyük Amerikan şirketlerine bağımlı bir dünya, bu tohumun toprakla adaptasyonunu sağlamak amaçlı gübre gibi “verimliliği arttıran” ürünlerde de büyük şirketlere bağımlı kılınmaya çalışılıyor. Önce yerli tohum ortadan kaldırılarak verim düşürülüyor ardından verimi arttırmak için gübre ve böcek ilaçları pazarlanıyor.
Bugün, dünyanın en büyük tohumculuk şirketi olan Monsanto, Texas’ta büyük toprak sahiplerine GDO’lu tohumları öncelikle ücretsiz dağıtmış, verimliliğe dair promosyon yapmış ardından elde edilen ürünler için patentli tohumlarının telif hakkını tazmin etmeye çalışmıştır.
Alabildiğine büyük tarım arazilerinin bir bütün olarak yan yana olduklarını düşünün ve bir tarlada GDO’lu tarım yapıldığı zaman taşınan polenlerle GDO’lu ürünün sizin tarlanızda olmama ihtimali yoktur. Buna kontaminasyon denir. Monsanto anlaşamadığı birçok toprak sahibinden de kontaminasyon sonucu oluşan üründe GDO tespit etmiş ve patentli tohumlarına ait telif hakkını almaya çalışmıştır. Bugün Teksas’ta birçok toprak sahibi yüksek telif haklarını ödeyememekten ötürü topraklarını Monsanto karşısında kaybediyor.
* Gıda Mühendisi