16 Mayıs 2013 13:26

Devlet eliyle “Toplum Yararına Çalışma” Sömürüsü

Dersim’de  İş-Kur aracılığıyla yürütülen Toplum Yararına Çalışma Programı adı altında çalışan kadınlarla görüşmeye gidiyoruz. Onları görmeyi beklediğimiz yerde bulamıyoruz. Çünkü onlar çoktan bir önceki gün kurulan pazardan kalma çöpleri toplayıp, başka bir alana geçm

Devlet eliyle “Toplum Yararına Çalışma” Sömürüsü
Paylaş
Duygu Kurban / Nilüfer İlter

Dersim’de  İş-Kur aracılığıyla yürütülen Toplum Yararına Çalışma Programı adı altında çalışan kadınlarla görüşmeye gidiyoruz. Onları görmeyi beklediğimiz yerde bulamıyoruz. Çünkü onlar çoktan bir önceki gün kurulan pazardan kalma çöpleri toplayıp, başka bir alana geçmişler... Onlarla birlikte biraz yürüyoruz, işlerini bitirip mola vermelerini bekliyoruz. Hikâyelerini dinleyeceğiz ama dinlemeye gerek kalmadan neler yaşadıklarına şahitlik ediyoruz. Bir teyze camdan bağırıyor işçilere: “on kere söyledim şu çöpleri alın diye”. Çöp dediği ise inşaattan kalan tahta atıkları.

9 AY KÖLECE ÇALIŞ
SONRA YARDIMA MUHTAÇ KAL

İşlerini seviyorlar, tüm zorluklarına da göğüs gerdiklerini söylüyorlar ama gelin görün iş güvenceleri yok. Hatta 1 ay sonra hepsi işsiz kalacak. Neden mi? En başta da dediğimiz gibi İş-Kur’un Toplum Yararına Çalışma adıyla işsizliğin üstünü örten ve kamuda taşeronlaştırmayı ve güvencesizleştirmeyi meşrulaştıran uygulaması ancak bu kadar “iş” sağlıyor onlara. Bu program nasıl mı işliyor? İşsizler gidip İş-Kur’a başvuru yapıyor ve tüm başvurular sonucu dönemsel olarak kura ile seçim yapılıyor. Tabi herkes başvuru yapamıyor. İş-Kur kurumuna kayıtlı işsiz olmak lazım. Bakın İş-Kur nasıl tarif ediyor bu durumu sitesinde: “Toplum Yararına Çalışma Programı (TYPÇ), işsizliğin yoğun olduğu dönemlerde işsizlerin kısa süreli istihdam ve eğitimini amaçlayan, doğrudan veya yüklenici eli ile toplum yararına bir iş ya da hizmetin gerçekleşmesini sağlayan programdır... kuruma kayıtlı işsizlerin çalışma alışkanlık ve disiplinlerini yitirmemelerini, kısa süreli istihdam ve eğitimlerini sağlamak için yürütülürler.” Çalışma alışkanlığı ve disiplini derken İş-Kur acaba kölece çalıştırma koşullarından mı bahsediyor? Ya da eğitim derken hangi eğitimden bahsediyor acaba? “Kadınlar birinci eğitiminiz kazma kürek nasıl kullanılır” gibi bir eğitim mi? Maddi sıkıntıyı 800 TL ile mi önleyecekler? Buna benzer onlarca soru birbiri ardına geliyor akıllara... Üstelik TYPÇ’den yararlanma süresi bir yıl içinde 9 aydan fazla olamaz. Peki 9 aydan sonrası? Yani devlete bağlı bir kurum ihtiyaç olduğunda alacak ve işgücü olarak kullanıp, sonrasını hiç düşünmeyecek mi? İşten atmaların, hak gasplarının yoğun olarak yaşandığı bir dönemde İş-Kur’un bu yaptığı tüm bunları meşrulaştırmaktan başka bir şey değil de nedir? “Sizi işe alacağız ve 9 ay sonra çıkaracağız, hem de sizinle sözleşerek çıkaracağız; sonra ihtiyaç olduğu taktirde başkalarını da alıp çıkaracağız…”
 

TOPLUMUN GERÇEK YARARI NEREDE?

Ayrılırken onların araçlarıyla dönüyoruz. Hep birlikte olmaktan çok mutluyuz. Ama anlamıyoruz iş bulmak neden bu kadar zor? İş-Kur gibi bir kurum nasıl olur da kurayla işçi belirler, kadınları ne hakla kölece koşullarda çalıştırır ve buna memnun bıraktırır? Ve işin garip taraflarından biri de, işe girmeden önce alınan sosyal yardım (gıda, kömür, kira vs.) işle birlikte kesiliyor. Asgari ücret o kadar çok para mı ki yapılan sosyal yardım kesiliyor? Daha da kötüsü böylece kadınlara ya çağrı üzerine sözleşmeyi dayatıyorlar ya da gıda giyim yardımını… Bu mudur bizim sosyal devlet anlayışımız?
Esnek, güvencesiz, çağrı yoluyla, sadece 9 ay ve sonu ne olacağı belli olmayan biçimde çalışmanın adını  “toplum yararına çalışma” koyan devletin kadınların çalışmasına da toplum yararının da ne olduğunu ortaya koyuyor. Kadınların “güvenceli ve sürekli bir iş, insanca yaşam ise” toplumun gerçek yararının nerede olduğunu gösteriyor.


1 AY SONRA NE OLACAK?

“Kurada ikinci bir kez daha adlarınızın çıkma ihtimali var mı?​” diye sorduğumuzda “şans” diyenler de var, “imkansız” diyen de. “İşte kalmanın bir yolu yok mu?​” dediğimizde ise İş-Kur’un ‘yeni hizmetini’ duyuyoruz: işe girmek için bundan sonra ‘ihtiyaç belgesi’ çıkarılması. Kadınlar daha bu belgenin ne demek olduğunu ve nereden çıkaracaklarını bile bilmiyorlar: “nerden çıkaracağız bu belgeyi, nasıl olacak” diye soruyorlar. O değil de anlamadığımız ihtiyaç meselesi kime göre, nasıl belirleniyor bu ülkede? “Kadınların istihdamını arttıracağız” diyen hükümet, kendi kurumlarıyla kadınları bu şekilde mi istihdama katıyor? Konuştuğumuz kadınlardan kiminin 3, kiminin ise 5 çocuğu var. Hükümetin istediği gibi yani... Ama onların çocukları para olmadığı için servis mesafesinde olan okullarına yürüyerek gidiyorlar yaz kış, birçok temel ihtiyaçtan mahrum büyüyorlar. “İhtiyaç belgesi için yeterli mi bunlar acaba?​” diye soruyorlar kendi kendilerine de.

Bir ay sonra hepsi işten çıkacak bu kadınların. Yaptıkları işler ağır da olsa “halimizden memnunuz, sürekli olsun işimiz yeter. Kar da atarız, çapa da sallarız, çöp de toplarız…” diyorlar. Talepleri var: kadınlara iş yaşamında öncelik verilsin istiyorlar. “Biz çalıştık, para kazanmanın ne demek olduğunu öğrendik” diyor biri, kadınlar ekmeğini eline alıp, eşinin eline bakmamalıymış. “Kazandığınız neye yetiyor” diyoruz bir kadın şakayla karışık cevap veriyor: “Bazen eşime takılıyorum; ben çalışıyorum ama bana hiç para kalmıyor”. Bazıları evde tek çalışan durumunda. “Ne olacak 1 ay sonra?​” dediğimizde ise “yine eskisi gibi olacak” diyorlar; kimisi ev temizliğine gidecek, kimisi eve dönecek...

ÖNCEKİ HABER

Reyhanlı Katliamı Meclis'e taşındı

SONRAKİ HABER

‘ABD ile Rusya uzlaşacak’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa