Dikenli teller, kadınlar ve umut
“Hamama marş!” “Binbaşı hamam harekatını yönetiyor. Önde polis Suna, iki yanımızda ikişer tomsonlu er hamama gidiyoruz tek sıra halinde. Dikenli tellerle çevrilmiş havalandırmadan çıkıp Yıldırm Bölge içinden geçiyoruz. Sağda solda serbest gezinen erler sırıtarak seyrediyor bizi. Biri laf atıyor. “Anam!&qu
“Hamama marş!”
“Binbaşı hamam harekatını yönetiyor. Önde polis Suna, iki yanımızda ikişer tomsonlu er hamama gidiyoruz tek sıra halinde. Dikenli tellerle çevrilmiş havalandırmadan çıkıp Yıldırm Bölge içinden geçiyoruz. Sağda solda serbest gezinen erler sırıtarak seyrediyor bizi. Biri laf atıyor. “Anam!"
Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’nda tutuklu bir kadın olmak… Zamanın asker postallarıyla ağır ağır yürüdüğü, ıssız sokakların insanları kimsesizliğe kovaladığı, düşüncelerin bedenlere yara açtığı 1971 yılının kasvetli Ankarasına götürüyor bizi Sevgi Soysal.
Kitabı okudukça kırk yıl öncesi çok uzak gelmiyor aslında. Sendikal faaliyet yürüten, emekçi kadınların hayatlarına ortak olup yansıtan, işkence edilip öldürülen kadınların hesabını soran, 8 Martı kutlayan, dünyası kirletilen çocuklara sahip çıkan bir çok kadın hapishane aracılığıyla ‘eğitilmek’ isteniyor hala. Müge Tuzcuoğlu, Sevgi Soysal’dan yıllar sonra girdiği hapishaneden gönderdiği 1 Temmuz 2012 tarihli mektubunda değişen iktidarın değişmeyen asılsız, komik iddianamelerinden bir tanesine takılan bir kadın olarak şöyle tarif etmişti yaşadıklarını; “Benimle ilgili toplasan bir sayıyı bulmayacak suçlamalar ile birlikte sekiz sayfadan oluşan iddianamem. Bomboş! Çocuklarla ilgilenmemden nice propagandalar, yoksullukla ilgili çalışmaktan nice yardım yataklıklar, travma ile ilgili çalışmaktan nice üyelikler…” UMUT BİR KELİME DEĞİL SADECE Soysal, dönemin karanlık günlerini anlatmaktan ziyade kadınların küçücük bir odada nasıl umudu yeşerttiklerini anlatıyor. Kitap kırk dört bölümden oluşuyor. Ve her bölümde anlatılan kadınların hikayesi, çoğu zaman gülümsetmekle birlikte bize birçok şey de öğretiyor. Bulundukları koğuşu direnmenin bir aracı yapan kadınlar Nazım’ın dediği gibi meselenin esir düşmekte değil teslim olmamakta olduğunu gösteriyor bizlere. “Sabah Yıldırım Bölge havalandırmasına koşuyor kızlar. Çevresi dikenli teller, tomsonlu erlerle çevrilmiş de olsa bir okul bahçesindeymiş gibi kovalamaca ve top oynadıkları toprak parçasına. Dikenli tellerin yanı başında bir ağaç var. Sık yapraklı bir ağaç. Mehtap sık yapraklar arasındaki kuş yuvasını görmüş, koşuyor ağaçtan yana. Yuvaya, yuvadaki kuş yavrularına bakmaya. Ağaç dikenli tellerin öte yanında olmasa ona tırmanacak, kuş yavrularını avucuna alıp sevecek.” Oya Baydar, Behice Boran, Sevim Onursal gibi tanınan ve aktif siyaset yapan kadınlarla birlikte her kesimden, meslekten kadınların değişimini gözlemleyen Sevgi Soysal’ın yazdıklarını okurken biz de kendimizi gözlemliyoruz bir yandan. Örgü ören, kitap okuyan, siyaset yapan, meydan okuyan, oynayan, yemek dağıtan, spor yapan kadınların, kısıtlı koşullarını nasıl kadınca genişlettiklerini görüyor umudun sadece bir kelime olmaktan çıkıp yaşam tarzına döndüğünü görüyoruz. Kendimize geliyoruz. Hala bir çok siyasi tutuklu kadının cezaevinde olduğu, darbe zihniyetinin ve anayasasının cefasını çektiğimiz ama aynı zamanda barışın çok daha yakın olduğu, yeni bir anayasanın tartışıldığı yani umudun dirildiği bugünlerde Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’nu ziyaret edip kadınlarla buluşabiliriz. Kadın olarak yapabileceklerimizi görmek adına… Oya Baydar, Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu için yazdığı önsözde şunları söylüyor: YILDIRIM BÖLGE
Sevgi Soysal’ın Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu adlı kitabı ile 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde çeşitli bahanelerle içeri alınan kadınların hayatını okurken ister istemez o günlerle bugün arasında bağ kuruyoruz.
”Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’nu, otuz iki yıl sonra Sevgi’nin gözüyle ve yüreğiyle hatırlarken, anı yazma işi üzerine yeniden düşündüm. Neden bazı anı kitapları soğuk, ruhsuz, öğretmen edalıdırlar da bazıları sıcacıktır, insanı yüreğinden kavrar, sürükler? Sevgi Soysal’ın Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu anılarında bu sorunun cevabı var sanırım: Açıkyüreklilik, maksatlı saptırmalardan arınmış saf bir öznellik, şunları yazarsam bana ne derler kaygısından olabildiğince uzaklık, insanlara ve gerçeklere saygı. Sevgi bunu başardığı için, anıları bazen gülerek bazen hüzünlenerek, ama hep keyifle ve düşünerek okunuyor. Siyasal hamaset yapmak, kendini övüp kendini anlatmak için değil, insanı anlatmak için, insan sevgisiyle yazıyor. Sevgi’nin Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’nu, Sevgi’nin mahpushanelerini izliyoruz; onun gözüyle, onun aklı ve duygularıyla, onun diliyle. Böylece yapıt özel oluyor, biricik oluyor, basmakalıplıktan kurtuluyor”.
KADINLAR KOĞUŞU
Yazar: Sevgi Soysal
İletişim Yayınları