TSK’da barış süreci
AKP’nin Kızılcahamam kampının ardından, askerlik hizmet sürelerine ilişkin bir çalışmanın sürdürüldüğü açıklandı. Peki, bu çalışma, ihtiyaç duyulan reformlar bakımından nasıl bir yerde duruyor?Beklenen değişiklik, askere alım süreci ve askerlik hizmetinin yerine getirildiği dönem için fark
Beklenen değişiklik, askere alım süreci ve askerlik hizmetinin yerine getirildiği dönem için farklı tartışma noktaları üretebilir. İlk bağlantıyı, askerlik sırasındaki koşullar üzerinden kurabiliriz. Soru basitçe, “Vatan sağ olsun” söyleminin –halâ daha- çoğunlukta olduğu bir ülkede, niçin asker ve aday bireylerin, sürenin kısalması yönünde bu denli ‘istekli’ olduklarıdır.
Öncelikle Türkiye’de askerlik, kişinin ekonomik ve sosyal yaşantısında bir dönüm noktası. Asker Hakları İnisiyatifi’ne gelen başvurularda, aileye bakma yükümlülüğü, hasta yakınların varlığı, askere giderken mecburen işten ayrılma gibi şikâyetler ile sorun, “Ertelemek, mümkünse hiç gitmemek istiyorum” şeklinde ifade ediliyor.
Askerlik öncesinde mevcut olan veya askerlik hizmeti sebebiyle karşılaşılan/pekişen ekonomik elverişsizlikler nedeniyle, hayata son verme isteğinin dahi oluştuğu asker hikâyelerine, başvurular üzerinden sıklıkla tanık oluyoruz. Yakın tarihte bu sorunlara temasla, oğlu askerde olan düşük gelirli/yoksul aileler için aylık 250 TL maaş ödenmesi uygulamasına geçildi.1 Sürenin kısaltılması ile beraberinde bu türden belirli ve düzenli bir maddi destek sunulmasının, askerlerin ve ailelerinin ekonomik sıkıntıları açısından olumlu bir gelişme olduğu açık. Ancak miktar, kısaltılacağı noktada bile uzun olan hizmet süresi (10-12 ay) ve 4 kişilik bir aile için 1100 TL olarak belirlenen açlık sınırı ile değerlendirildiğinde, bu sıkıntıları bertaraf edebilecek yeterlilikte değil2.
BÜTÜNLÜKLÜ REFORMLARA İHTİYAÇ VAR
Askerlik öncesinde veya sırasında duyulan endişenin bir başka nedeni, askerliğin insan onurunu zedeleyen işlerin görüldüğü ve hak-özgürlüklerin kısıtlandığı, yok sayıldığı (örneğin haberleşme özgürlüğü, çalışma ve dinlenme hakkı) bir yer olarak bilinmesi. Yine, kötü muameleye uğrama korkusu bu endişeye eşlik ediyor. Asker Hakları’nın raporunda3da yer aldığı üzere, kötü muamele şikâyetleri oldukça çok ve hakaret, dayak, aşırı fiziksel aktiviteye zorlama, yeterli sağlık hizmeti alamama, tehdit, şahsi işine koşturma, orantısız cezalar, devrecilik konularında yoğunlaşıyor. Vahameti pekiştiren, konu bu denli görünür hale gelmişken dahi, bu tarih itibariyle, başvuruların sayısında bir azalma bulunmaması.
“İntiharlar” ise sosyal, ekonomik zorluklar, kötü muamele mağduru olma bağlantılarıyla oluşan çemberde, bireye başka kaçış imkânı kalmadığını düşündürüyor. İntihar istatistiklerine ilişkin devam eden tartışmalar bir yana, konu, şehit sayıları ile karşılaştırmalı bir analizden sonra kamuoyundan hak ettiği ilgiyi ancak sağlayabildi. Bu ‘vurucu’ ikna olma-etme sürecinden sonra artık, tek bir askerin dahi yaşamının gereken önemi gördüğü bir noktaya gelinmesi ve sorunun, istatistiklerden öteye taşınabilmesi gerekiyor. Asker Hakları İnisiyatifi olarak en başından bu yana vurguladığımız üzere, genç hayatların bu şekilde sonlanmasının - ister intihar ister şüpheli ölüm olarak adlandırılsın- askerlik koşullarındaki ve hiyerarşideki yapısal değişiklikler gerçekleştirilmedikçe önüne geçilmesi güçtür. Bu nedenle, (başta yaşam hakkı olmak üzere) tüm hak ve özgürlüklere temas eden konular ile sosyal-ekonomik koşulların iyileştirilmesinde ayrı ayrı ve bütünlüklü reformlara ihtiyaç var.
Hizmet süresindeki değişikliğe, sürenin hangi aralıkta makul kabul edilebileceği ve yeni askerlik süresinin, (varsa) standartlara ne ölçüde yakın durduğu sorusuyla da yaklaşabiliriz. Dünyada süreler, 3 yıldan 6 aya değişiklik gösterebiliyor. Bununla birlikte İspanya, İngiltere gibi zorunlu askerliğin bulunmadığı ülkeler azınlıkta değil.
VİCDANİ REDLE BİRLİKTE DEĞERLENDİRİLMELİ
Ancak sayısal karşılaştırmadan önce, askerliğin zorunlu olduğu ülkelerin büyük çoğunluğunda dahi, reddin temel bir hak olarak tanındığı unutulmamalı. Dolayısıyla vicdani ret hakkını tanıyan bir ülke ile bu hakka anayasasında yer vermeyen bir ülkedeki (örneğin Türkiye) askerlik sürelerini kıyaslamak gerçekçi olmayacaktır. Hakkın tanınmadığı ve zorunlu askerlik süresinin de ‘uzun’ kabul edilebileceği ülkeler ise az sayıda olmakla birlikte, Türkiye bu sınıflandırmada, Çin, İsrail, Suriye gibi ülkeler ile aynı grupta yer alıyor. Siyasetinde insan hakları ve demokratikleşme olgularını vurgulayan iktidar partisinin Türkiye’sinde, ülkenin, bu konular dâhilinde kötü notlar alan ülkeler ile aynı sınıflandırmada bulunması, ilk soru işaretini oluşturuyor. Dolayısıyla süre, askere alım süreci bakımından; zorunlu askerliğe alternatif sivil-kamu hizmeti, vicdani ret hakkının tanınması gibi gerekliliklerle bir bütün olarak değerlendirilmeli.
ORDUNUN ASKERİYLE BARIŞMA ZAMANI
Sürenin kısaltılması,askerlerin kendi yaşamları üzerindeki-zamana yönelik-iradelerinin bir ölçüde serbestleşmesi yönündeki olumlu sonuca hizmet ediyor olabilir. Ancak bu değişikliğin, sosyal-ekonomik yoksunluklar, ihlaller ve ölümle sonuçlanan tablo açısından, önleyici veya iyileştirici bir yanı bulunmuyor.Oysa mağduriyetler, önceliğin hak ve özgürlük ihlalleri ile sosyal devlet olmanın gerekliliklerine yöneldiği bir sistemde engellenebilir.
Önümüzde,zorunlu askerliğe alternatif hizmet, vicdani ret gibi düzenlemeler ve ekonomik, sosyal iyileştirmelerin olduğu bir liste bulunuyor. Bu listenin dikkate alınması, ‘düşman’ıyla barışan ordunun ve devletin, Anayasa ve uluslararası insan hakları belgelerinin gereği olarak, askeri (bireyleri), hak ihlallerine karşı koruma yükümlülüğünü yerine getirmek konusunda istekli olduğu anlamına gelecek ve barış iradesindeki tutarlılığı sağlayacaktır.
Ordunun askeriyle de barışması için doğru zamandır.
*Asker Hakları İnisiyatifi
KAYNAKÇA: 1.Oğlu askerde olan ailelere maaş ödemesi başladı 2.DİSK-AR: Asgari ücretli bir haftalık ücret için bir ay çalışıyor 3.Asker Hakları: Zorunlu Askerlik Sırasında Yaşanan Hak İhlalleri