‘Şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim’
Osmanlı’da Eğitim Bakanlığı, 1857’de, ‘Maarif-i Umumiye Nezareti’ adıyla kuruluyor. Osmanlı’da, eğitimin nazır eliyle yönetildiği 65 yılda, 53 nazır değişiyor. En uzunu 4.5 yıl (ilk maarif nazırı Abdurrahman Sami Paşa, Temmuz 1857-Aralık 1861); en kısası, 3 gün (Recaizade Mahmut Ekrem Bey, 28-30 Temmuz 1908) görevde kalıyor. İl
İlk maarif nazırı Abdurrahman Sami Paşa’nın (1794-1882) şair olduğu, Arapça ve Farsça yanında, Fransızca, Yunanca, Latince ve İbranice’ye de vakıf olduğu belirtiliyor. Bu açıdan, o, bir Osmanlı Goethe’si sayılabilir. Paşa, Mora’da doğuyor ve babasını yitirdiği Yunan isyanı sürecinde büyüyor. Mora’daki bir tekkenin şeyhi iken oradan ayrılmak zorunda kalıyor. Uzun süre Mısır’da çalıştıktan sonra İstanbul’a yerleşen paşa, Bosna’da ve Trabzon’da çeşitli görevlerde bulunuyor. Paşa, bir yandan maarif nazırı olarak çalışırken, görevine ara vererek Girit isyanını bastırmak üzere Girit Valiliği’ne getiriliyor. Daha sonra nezarete döndüyse de, sonraki yıllarda görevinden ayrılıyor. Dönemin çokkültürlü, “hepimiz Osmanlı’yız, Osmanlı milletiyiz” ortamında, isyan bastıran paşanın aynı zamanda eğitim bakanı olması, manidar. Bir diğer maarif nazırı Mustafa Fazıl Paşa (1829-1875), Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu olarak Mısırlı bir prens olmasıyla dikkat çekiyor. Ancak, kendisinin veraset hakkı elinden alınıyor ve padişaha karşı sert muhalefetiyle tanınıyor. Avrupa’ya sürgüne gönderildikten sonra, ‘Jön Türk’ sözünü ilk kullanan ve sürgündeki birçok aydını örgütleyip onları maaşa bağlayan paşa olarak oldukça ilginç bir yaşam öyküsüne sahip. Daha sonra, Padişah’la yaptığı anlaşmanın bir sonucu olarak İstanbul’a dönüp nazır oluyor ve bir yandan da, sürgündeki Osmanlı aydınlarına desteğini sürdürüyor. İbrahim Edhem Paşa (1818-1893), Sakız Adası doğumlu ve Rum kökenli olup sonradan evlat alınarak Müslümanlaştırılmış olan bir maarif nazırı. Paşanın Paris’teki sınıf arkadaşlarından biri, Louise Pasteur. Paşa, Osmanlının ilk maden mühendisi. Paşa, eğitimle doğrudan ilgili değil. Maarif nezareti, onun üstlendiği çeşitli nazırlıklardan yalnızca biri. Paşa, Osman Hamdi Bey’in babası.
İlk maarif nazırının oğlu olan bir diğer maarif nazırı Abdüllatif Suphi Paşa (1818-1866), Mora’da gözlerini açtıktan sonra, Yunan isyanı sırasında bir tutsaklık dönemi yaşıyor. Paşa, kız öğrencilerin eğitimine verdiği katkı ile anılıyor. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin temelleri, onun zamanında atılıyor. Maarif, Paşa’nın aldığı çeşitli nezaret görevlerinden yalnızca biri. Çok dil bilen paşa, Osmanlı’nın ilk eski para uzmanı ve İbn Haldun çevirmeni olarak tanınıyor. Paşanın 15 evlilikten 25 çocuğu olduğunu geçmeden belirtelim. Hürriyet Gazetesi’nin kurucusu Sedat Simavi’nin dedesi olan Mehmed Esat Safvet Paşa (1814-1883), üç kez maarif nezareti görevini üstleniyor. Onun zamanında, Darülfünun, öğretmen okulları ve kız üniversiteleri kuruluyor.
Tiyatrocu, çevirmen ve Türkçülük hareketinin kurucularından Ahmet Vefik Paşa da (1823-1891), maarif nazırlarından. 16 dil bildiği söylenen Paşa, aynı zamanda sözlük yazarı. Paşanın dedesi, ünlü Tercüme Odası’nın ilk Müslüman çevirmeni. Babası da, Tercüme Odası’ndan yetişme. İktidar yine ve yeniden dededen/babadan oğula/toruna geçiyor. Kendisi de, daha sonra, Tercüme Odası’nın başçevirmeni (mütercim-i evvel) oluyor. Paşanın, Lamartine’le, Aydın’da bir çiftlik macerası var. Paşanın yaşam öyküsü, çok ama çok renkli. Sayfalarca anlatılsa bitmez. Bursa’ya, tiyatroya ve dilbilime katkıları, özellikle biliniyor.
Tüm bunlardan şöyle bir sonuç çıkarılabilir: Osmanlı dönemindeki eğitim bakanları, çok renkli ve daha eğitimli kişilerdi. Çoğunluğu, öncesinde ve sonrasında sadrazamlık (başvekillik) görevinde bulunmuş kişilerdi. Bu, eğitimin ‘uzman’lara bırakılamayacak kadar önemli bir iş olmasına da bağlanabilir; o dönemlerde eğitim uzmanlarının neredeyse hiç bulunmamasına da; o dönemde yapılan bakanlar kurulu pazarlıklarına da... Tevhid-i Tedrisat’ın bir yansıması daha: Eğitim bakanları birörnekleştirilmiş kökenlerden geliyor. Aldıkları eğitimin onlara veremedikleri ufukların kendi dönemlerinde daha da daraltıldığını görüyoruz. Böyle maarife böyle nazır; böyle nazıra böyle mektep... Maarif nazırı Emrullah Efendi’nin (1859-1914) ünlü sözüyle bitirelim: “Şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim”...