25 Mayıs 2013 06:20

Albert Camus ve liberal ikilem

Albert Camus, 20.yy.’ın tartışmasız en büyük yazarlarından biri. Onun göreceli kısa yaşamı adım adım takip edilmiş olup üniversitelerde edebiyat derslerinde türlü muhabbetlerin gıdası olmuştur. Onun romanları ve denemeleri, yaşamın hiç anlamının olmadığının kolaylıkla görülebildiği bir dünyada yaşam konusunda te

Albert Camus ve liberal ikilem
Paylaş
Ron Jacobs

Şu her zaman bir merak konusu olmuştur; Camus ne tür zor bir zaman yaşıyordu ki Cezayirlilerin Fransız sömürgeciliğinin yıkılmasını gerektiren, yaşamlarında bir anlam oluşturma arzularını anlamadı. Onun insan özgürlüğü anlayışı belki en nitelikli insanlığın sahip olduğu bir şeydi. Oysa sömürgecilik altında bir ‘özgürlük’ reddedilen bir şeydir. Görünen o ki Camus bu reddi anlamadı. Bu ileriyi görememe Camus´u durumları aklamaya götürdü. Onun bu durumu, bu eleştirmene, yani bana Goldberg´in buluşlarını anımsattı. Ama tek farkla, istenilen sonuç dışında... Bir diğer deyişle Goldberg’in buluşları, kesin sonuçlara ulaşmadığı halde döngüler ve sapmalar konusundaki tüm tanımlamaları gerçekleştirdi. Açıklamaları döngü ve sapmalarla dolu olan Camus, Golberg’in buluşlarının başardığı kesin sonuçlara ulaşamadı.

CAMUS’UN YAZILARI

Bu nedenle bir netlik bulurum umuduyla Camus’un geçenlerde yayınlanan Algerian Chronicles’ini (İngilizce basım) aldım. Belki bu yazılar, onun daha önce net olmayan durumuna bir açıklık getirebilirdi. Ama ne yazık ki hayal kırıklığına uğradım. Camus, Cezayir´i işgalleri karşısındaki Fansızlar’ın durumu konusunda tavrını (ya da belki tavırsızlığını demek daha doğru olur) açıklamaktan uzakken, bu tavır daha önce yayınlanmış olan açıklamalardan daha az muğlak değil.

Bu yazılar, Camus’un Fransız dergilerine yazmış olduğu bir dizi makale ve denemeden oluşmaktadır. Yine bu yazılarda ayrıca sömürgeleştirilmiş Cezayirlilerin durumunu kapsamlı bir şekilde anlatmaktadır. Yazılar, bu insanların yaşadıkları kötü durumlara bolca yer vermiş olmakla birlikte bu durumun temel nedenlerine çok az değinen ve bu nedenleri kabulden uzaklar. Camus, sömürgeci ihmal ve tacizleri örneklerle aktarmakta ancak bu eksikliklerin nedenine parmak basmamaktadır. Beni hayretlere düşüren şey; bu örneklerin sömürgeciliğin eksikliğinden kaynaklanmadığını, sömürgeciliğin tam da böyle işlediğini anlamamasıdır. Psikolojik destekler, hem sömürgeleştirilen hem de sömürgeleştireni etkileyen dinamikte temel unsurlardır.

Camus’un, sömürgeci ve emperyal durumları incelerken tarihin şimdi kadar önemli olduğunu kabul etmekte ayak direyen ve en iyi liberal ikilem olarak tanımlanabilecek olan yazıları, Cezayir mücadele yıllarında Cezayir-Fransa çatışmasının nedenlerini açıklamada tümden yetersiz kalmaktadır. Kendini içine yerleştirdiği tarihsel boşlukta Camus, sonuç olarak, Fransız sömürgeciliği ve baskısını değişmez gerçeklikler olarak kabul eder. Ayrıca, büyük ölçüde Fransız sömürgecilerce belirlenmediği sürece Cezayirlilerin kendi geleceklerine dair söyleyecek bir şeyleri olması gerektiği fikrini reddeder görünümdedir.

BUGÜNÜN CEZAYİR’İ

Camus’nun yazıları her zamanki gibi ışık saçmaktadır. Bu göreceli kısa makaleler, onun duyguları harekete geçirme ve ikna etme yetisini ortaya koymaktadır. Camus, Cezayir´in Fransızlarca sömürgeleştirilmesi konulu bu yazıları yazdığında aslında farkında olmadan Fransız sömürgeciliğinin sonunu yazıyordu. Camus´un bu son hakkındaki kişisel ağıtları, hemen herkesçe vahşet ve hırsızlık olarak tanımlanan yerleşimci sömürgeciliğin, şiddet ve trajedisiz sonlanamayacağını kabul edemeyen ya da kabul etmeyenlerin düşüncesini temsil etmektedir.

Modern tarih Cezayir örneğine benzer olaylarla doludur. Bu dinamiğin bugünkü örneklerinden birinin Filistin’de bulunduğu kolaylıkla görülebilir. Filistinliler kendi topraklarında sömürgeleştirilmektedir. Onların bu toprakları özgürleştirme mücadelesinde ekseriyetle şiddet vardır; yine bu mücadelenin bastırılmasında olduğu gibi. Ortaya sürülen çözümlerin çoğu Washington ve Tel Aviv´de oluşturulan çözümlerdir. Cezayir sorununda çözümün Paris’te oluşturulduğu gibi. Filistinlilerin, verdikleri mücadelenin doğasını belirleme hakkını hak ettikleri fikri,  imparatorluk başkentlerinde pek kabul gören bir olgu değildir. Mücadele ettikleri dönemde Cezayirlilerin (ya da Vietnamlıların, özgürlük mücadelesi veren diğer halkların) bu hakka layık olmadığı fikri de öyleydi.

Çeviren: Hilal Ünlü

ÖNCEKİ HABER

Havada panik

SONRAKİ HABER

Uçmak özgürlük mü? Ağlamak mı?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa