‘Alevilik bir ulusa ait değil’
Öncelikle böyle bir kitap çalışmasını yapma nedenini açıklar mısın?
Küçük yaşlarımdan beri Dersim inanç yapısının bilinen diğer inançlardan farklılığını fark ederdim ama bu konuda bir kitap yazma fikri üniversitede Dersimle ilgili bir bitirme tezi hazırladıktan sonra ortaya çıktı. Dersim'de inancın ve etnik kimliğin iç içe geçmiş olması, doğanın insan ve toplum davranışındaki belirleyiciliği dikkatimi çekiyordu. Esasında Arap toplumunun iç siyasi çelişkilerini yazan tarihin bize ait olmadığını hissettiren bir izlenim alıyordum. Bizim Arap siyasi ve sosyal tarihiyle ilişkimiz bir iki menkıbeden ibaretti. Bu menkıbelerin halkın belleğindeki tazeliği yakın tarihte hafızalara yerleştiğini gösteriyordu. Dersim inancı sadece Ehlibeyt ve muharrem orucu değildi. Mesela "tarıq" adında bir dinsel yola girme objesi vardı, kirvelik aktı çok önemliydi, qurçlar, Hızır, kara çarşamba, howtımal, gaxan gibi ritüel ve figürler inancın önemli ayaklarıydı. Kirvelik aktının öne çıkması gibi birçok durum Dersim'de genel tanımlamadan farklı bir Aleviliğin olduğunu gösteriyordu. Bir de alevi teorisyenleri ağızbirliği yapmış gibi Aleviliği Türk dini olarak açıklıyorlardı. Bu durum bende yaygın Alevilik tezine karşı bir tez geliştirme davranışına yol açtı.
Dersim Aleviliği dememin sebebi "Anadolu Aleviliği" diye adlandırılan Aleviliğin tek bir ulusa ait bir din gibi algılanması, lanse edilmesi ve böylece Aleviliği gerçek köklerinden koparıp sanal bir Türk dini yaratılmaya çalışılmasıdır. Buradaki tepki, düne kadar Dersimde yaşayan kök Aleviliğin İsmaili-Erdebili tekke dedeliğinin misyoner faaliyetlerinden önce var olduğunu ve Türkiye'de ezberlerini teorik kaynaklardan beslenerek yaratan kişilerin bildiği Alevilikten oldukça farklı kök özellikler barındırdığını söylemektir. Sözü edilen Dersim bu günkü Tunceli il sınırlarından ibaret değil tabii. Buna rağmen farklı ritülleri cumhuriyet sonrasında da yaşatan ve canlı tutan bölge, 1938 yılına kadar devletin giremediği iç Dersim'dir. Biraz önce söylediğimi gibi Dersim Aleviliği'ni batıdaki Alevi Bektaşi süreğinden ayıran birçok öğe var.
Kitabınızda Aleviliğe “Türk dini” olduğuna dair ciddi bir itirazınız var. Bunu açıklar mısınız?
Türkler İslam'la da Alevilikle de sonradan tanıştılar. Türkler gelmeden önce bu coğrafyada bu inançlar şekillenmişti. Bunu nereden biliyoruz: Bir kere Alevilik Türk dini olsaydı Alevi terminolojisinin Türkçe olması gerekirdi. Öyle değil. Alevi terminolojisi Farsça, Kürtçe, Arapça gibi dillerden oluşuyor. Cem, semah, tarik, gülbenk, mürşit, rehber, ikrar, Şir-i Yezdan, dar, pir, dem, çerağ, derviş, gülbenk, talip, zakir gibi terimlerin hiçbiri Türkçe değil. Bir inancı yaratan bir millet neden tek sözcük üretememiş? Buradan bile bu iddianın ne kadar ayakları havada bir iddia olduğunu anlıyoruz. Buna rağmen15 ve 16. yüzyılda yaşayan büyük ozanların Türkçe deyiş ve gülbenklerinin Aleviliğe katkısını inkar edemeyiz. Yani Türkçe alevi inancıyla sonradan buluşmuş bir dildir. Türkçenin etkisi Şah İsmail'in ve sonraki ozanların eseridir. 1600 yıllarından sonra Türkçe bu inançta etkili olmaya başlamış. Bu inanç dizgesi Anadolu ve Mezopotamya'da şekillenip kendi teolojisini yarattıktan çok sonra Türkmen topluluklarca benimseniyor. Türkiye'de İttihat ve Terakki ile gelişen milliyetçiliğe paralel olarak Aleviliğin Türk dini olduğunu yutturmaya çalıştılar. Cumhuriyetin üniversitelerinde ve devletin diğer kurumlarında bu konuda çok yalanlar uydurdular. Halkı büyük oranda bunlara inandırdılar. Bizler Yaresanilik gibi kök Kızılbaşlıkla tanıştıktan sonra Aleviliğe Türk dini diyenlerin aklı karıştı, ezberleri bozuldu. Ehli Hak inancı ya da Kakailik diye bilinen bu inanç İran Irak sınırındaki Hevremani bölgesinde etkili. Dersim Aleviliğiyle nerdeyse tamamen aynı özellikler gösteriyor. Bu inanç dilinde Baba Tahir Üryan gibi değerli şahsiyetler eserler vermiştir.
Alevilik herhangi bir ulusa ya da bir halka ait bir inanç değil. Zaten bu coğrafyada bu mümkün değil. "Alevilik Türk dinidir" tezleri üniversiteler dahil birçok resmi ve gayrı resmi gruplar tarafından çokça seslendirildiği için doğal olarak Aleviliği yaşayarak büyüyen benim gibi insanlarda bir tepkiselliğe yol açmaktadır. Aynı şekilde bu gün Alevilik Kürt dinidir diyenlere de rastlanmaktadır. Bu inancın kökeninde çok güçlü bir Kürt geleneği olmasına rağmen bu iddia da diğeri kadar siyasal amaçlar içeren bir iddiadır. Yetmiş iki millete bir nazarla bakmayı ilke edinmiş bir inançta bu tür söylemler hamdır. Millet kimliğinin öne çıkmasıyla bu iddialar dillendirilmiştir. Kuşkusuz bu halklar Aleviliğe çok şey katmıştır ama milliyetçi söylemlerle yolu, ikrarı kısırlaştırmak tehlikelidir. Ki bu tür ideolojik söylemler inancı yeterince kirletmiştir. Belirttiğim gibi, Alevilik Türk dinidir diyenler Irak İran sınırındaki Yaresanilik inancına baksınlar. Kakailik ya da Ehli Hak inancı olarak da bilinen bu inanç Dersim Aleviliği ile büyük oranda örtüşmektedir. Bu inancın dili Kürtçenin Hevremani lehçesidir. Cemlerini bu dille yapmakta ve deyişlerini bu dille dillendirmektedirler.
HAYALİ DERSİM
İtiraz ettiğiniz diğer bir konu ise Dersim’in tabulaştırılması. Buna dair neler diyeceksiniz kısaca?
Türkiye'nin sol terminolojisinde Dersim'in önemli bir yeri var. Yetmişli yıllarda Dersim bu yeri hak ediyordu. Fakat zaman geçtikçe bu saygınlık abartılı bir içeriğe büründü. Seksenli yıllara kadar Dersim üzerine bazı sol gruplarca çok iddialı tezler geliştirildi. Seksen darbesinden sonra Dersimliler bu nitelikleri taşıyamayacak bir dağılma ve savrulma süreci yaşadılar. Buna rağmen Avrupa'ya giden mülteci Dersim kökenli bazı yazarlar geçmişe ait hayali bir Dersim tarif etmeye devam ettiler. Bu Dersim'de sınıf çelişkileri yok, zengin fakir ayrımı yok, kimse suç işlemiyor. Adeta bir ütopya. Uygarlık orda yeşerdi, bütün diller 'Dersimce'den türedi vb. Oysa Dersim kendi içinde iç çelişkileri belirgin olan kapitalist anlamda olmasa da sınıf çelişkilerinin, zengin-fakir ayrımının, aşiret kavgalarının, içeriye ve dışarıya yönelik çapul ve soygunun olduğu bir coğrafya. Öyle orijin bir kültür yaratacak toplumsal bir yapısı yok. Sadece bir zaman Anadolu ve Mezopotamya'nın farklı bölgelerinde ortaya çıkan bir kültürü uzun süre koruma, ayakta tutma görevi üstlenmiş. Bazıları hayali bir Dersim yarattılar. Bazıları ise Dersim'i kendi kurgusal tasarımlarının için yerleştirmeye çalışıyorlar. Bunlar daha önce sol örgütlerin bir anlamda yarattığı Dersim'e yeni, hayali nitelikler yükleyerek giderek gerçeklikten uzaklaştırılmasına yol açtılar. Bu yüzden Dersim'i kitaplardan okumuş insanlar oraya gittiğinde toplumsal yapıyı ve insan ilişkilerini gördüğünde şaşkına dönmektedirler.
Dersim Aleviliği ile Türkiye’deki Aleviliğini kıyasladığınızda satır başlarıyla aradaki farkları sıralayabilir misin?
En önemli fark doğayı ulu görmedir. Dersimli kerameti insanda değil doğada aramıştır. Tasavvuf inancıyla iç içe geçmiş Alevilikte insanı merkeze alan bir anlayış egemendir.
Dersimde doğa mı uludur insan mı uludur diye sorsanız, doğa uludur, keramet doğadadır cevabına ulaşırsınız. Hacı Bektaş tekkesi gibi tekkelerde olgunlaşan Alevilik insan merkezlidir. İnsanı doğadan üstün tutar. Dersimde doğa uludur. Dersim ve çevresinde insan merkezli bir tasavvufi anlayış son yıllara kadar yoktur. İslami inanç önderlerini ve onun kutsal kitabını referans alan Aleviliğin Dersimdeki geçmişinin 200 yılı geçmediğini söylemeye çalışıyorum. Musahiplik ve muharrem yası sonradan bu inanca eklemlenmiştir. Eski Dersimdeki inanç kirvelik aktı, dağ, su kaynağı ve ağaç öbeklerine göre gruplaşmış, rayber (rehber) ve cıvat(camat) düalizmi içeren bir inanç dizgesidir. Bu yapı kendi içinde de heterojen öğeler içermektedir. Bu coğrafyadaki eski inanç öbeklerini İslami bir içerikle organize eden kişi Şah İsmail'dir.
-Kuran ve diğer İslami referanslara bağlılığın yüzeysel olması da önemli bir farktır. Dersimde İslami figürler çok yenidir. Halkın Kuran ve diğer İslami figürlerle ilişkisi oldukça zayıftır. Eski Dersim, İslam'ın bir yorumu olarak kendilerini tanımlayan, secerelerle soy tescil eden Aleviliğe yabancıdır. Pir ocakları güçlerini secerelerden değil doğanın sırrına erme ve keramet gösterme yeteneklerinden alırlar.
-Dersim, Erdebil ve Hacı Bektaş tekkelerinden en son etkilenen bölge olduğu için misyoner dedelik etkisinin belirleyici değildir. Dersimli pir ocaklarının kendilerini Hacı Bektaş'a ya da Şah İsmail'e bağlamaları yenidir. Esasında Dersim'de iki tür ocak göze çarpmaktadır: Geçmişten beri bölgedeki bir su kaynağından, dağ zirvesinden ilham alarak halka manevi desteğini sunan ocaklar ve sonradan gelip halkı ve bölge ocaklarını merkezi bir yapıya bağlamaya çalışan ocaklar. İkinci tip misyoner dedelik devletin egemen olmasıyla etkisini arttırmıştır.
Dolayısıyla Dersim İslam ve Türklük iddialarına çok uzaktır. Bu tür iddialar 1938'den sonra ortaya çıkmıştır.
- Dersim'de standart miraçlamalı, düzenli cemler yerine otantik, bölgesel figür ve ibadet şekilleri içeren doğaçlama cemler yapılmaktadır. Dervişler kendi dillerinde esrime ve tewt halinde cem sürmektedirler. Hozat'ta Axbaba, Ovacık'ta Dewres Gızkın, Nazımiye-Mazgirt bölgesindeki Kurreş dervişleri, Sey Qaji gibi şahsiyetler bu geleneğin son temsilcileridir. Bölgede İbadet dili sonradan Türkçeleşmiştir.
-Dersimliler cenazelerini tembur ve kılamlarla gömmektedirler. İkrar, kirvelik, musahiplik ve diğer aktlarını, ritüellerini tembur ve kılam ile yapmaktadırlar. Arapça dua okumanın 100-150 yıllık bir geçmişi var. Önceleri kuran okuyanlara (mılla-mele) dikkat çekici bir tepki vardır. 1938 den sonra Arapça duanın ve mıllaların önemi artmıştır.
-Dersimde kirvelik en önemli ikrar şeklidir. Kürt Aleviler dışındaki Alevilerde bu ikrar yoktur. Tahtacılarda, Bektaşilerde, Nusayrilerde ve Hubyar Sultan gibi diğer alevi gruplarında kirvelik yoktur. Aleviliğin yol kılavuzu sayılan Buyruk adlı eserde de kirvelik yoktur. Ama bizde nerdeyse Ezidiler kadar önemli bir bağdır. Kirve kirveyle, kan bağı varmış gibi kuşaklar boyu evlilik yapamaz.
-Dersim'de Tarıq, qurç, howtımal, gaxan gibi bazı dinsel obje ve önemli günler inancın bir ayağı olarak işlev görür.
-Miyaz gibi lokmalar daha çok tarımsal ürünlerden oluşmaktadır. Dersimde kurban kültürünün çok yeni olduğunu düşünüyorum.
Kitap kapağı altında Yazar: Doğan Munzuroğlu Fam Yayınları Sayfa: 246
Evrensel'i Takip Et