28 Mayıs 2013 03:07

Türkiye’nin Suriye çıkmazı büyüyor

Komşusu Suriye’de açıktan rejim değişikliği çağrısı yaptıktan iki yıl sonra, çatışmanın yayılması, giderek artan iç muhalefet, Washington’la politik anlaşmazlık ve en önemlisi de tüm devirme çabalarına rağmen Beşar Esad’ın hayatta olması Türk liderlerin kendilerini berbat hissetmelerine yol açtı.

Türkiye’nin Suriye çıkmazı büyüyor
Paylaş
Kaveh L. Afrasiabi

Konferans öncesi diplomasi açısından Türkiye kendini, ABD ve Rusya’nın ortaklaşa düzenlediği Suriye konulu konferansın gündeminde ve sonucunda güçlü bir etkide bulunacak şekilde konumlandırmak için elinden gelen çabayı göstermektedir. Bu, bu hafta Suudi Arabistan Veliaht Prensi Salman bin Abdulaziz’in Suriye krizi odaklı yüksek düzey Ankara ziyareti ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Beyaz Saray ziyaretiyle gözlenmektedir.

“Cenevre 2” konferansının hem Suriye rejimi, hem de bugünlerde, önemli Humus kenti dahil Suriye’nin birçok bölgesinde savunma halinde olan isyancılardan temsilci çekeceği beklenmektedir.

Rusya, İran ve Lübnan Hizbullahı’nın destek verdiği hükümet kuvvetleri son günlerde isyancılar karşısında Batı medyasınca isteksizce de olsa kabul edilen önemli kazanımlar elde etti. Bu, Beşar Esad’ın elinin güçlendiği ve temsilcilerinin zirvede kendine güvenli bir duruş sergileyecekleri anlamına gelmektedir.

Öte yandan Türkiye, yavaş yavaş rahatsız ve biraz utangaç bir şekilde, ‘Esad rejimiyle yaşama’ alternatifini -gerçi gelecekte ıslah edilmiş ve yeniden inşa edilmiş olacak- benimserken  diğer yandan örneğin, isyancıların en önemli mali destekçileri olan Suudi Arabistan ve Katar ile geçmişi devam ettiren, uyumluluk içeren ortak bir yaklaşım oluşturma umuduyla savunma pozisyonunda olacak.

TÜRKİYE’NİN BİLİŞSEL ÇEKİŞKİSİ

Ancak göstergeler Ankara’nın henüz bu noktada olmadığına işaret etmektedir. Çünkü Erdoğan, Başkan Obama’yı ABD’nin Suriye’ye daha fazla müdahalede bulunması konusunda ikna edemedi. Erdoğan şu anda gözünü Suudi Arabistan’a ve (Giderek daha az rağbet gören ve gerçekçi olmayan) Suriye tarafındaki “uçuşa yasak” bölgeye dikti.  Öte yandan rivayete göre Rusya ve İran, Suriye’ye askeri ekipman sağlamakta ve böylece onun askeri pozisyonunu güçlendirmektedirler. Bu anlamda bu gerçeklik karşısında “uçuşa yasak” bölge fikri iyi bir fikir değildir. Hiçbir NATO üyesi ülke yüksek maliyetinden dolayı bu fikri desteklemez. Ve Erdoğan bundan ne kadar çabuk vazgeçerse kendisi için o kadar iyi olur.

Aslında Türkiye’nin çıkmazının temel noktası, resmi olarak, Suudilerin önderlik ettiği Körfez İşbirliği Konseyine bağlı devletlerin finanse ettiği Suriye’de “rejim değişikliği” politikasına takılıp kalmış olmasıdır.

Ki bu politika şu ana kadar, Suriye’yi yok etme tehdidiyle devasa bir kaosun kucağına atmanın dışında hiçbir olumlu sonuç vermemiştir. Suriye’de rejimin ayakta olduğunu gösteren gerçekliklerin gücü Ankara’da politik düzeyde hissedilmemektedir. Bu nedenle, başarısız politikanın arkasındaki söylemden vazgeçemeyen Türkiye, bugünlerde bilişsel çelişki belirtileri sergilemektedir.


ERDOĞAN YANLIŞINI KABUL ETMELİ

Türkiye liderleri yakın gelecekte zor seçimler yapmak zorunda kalacaklar. Suriye’de Esad sonrası rejime geçiş politikası eğilimli, sert antiesad çizgilerini sürdürerek muhtemelen de yanlış seçimler yapacaklardır. Bu da, Suriye’de uzun bir iç savaş riski, mülteci akınının artması, çatışmanın yayılması ve uygun Suriye politikası konusunda iç politik kutuplaşma tehlikesi anlamına gelmektedir. Ancak bu risklerden kaçınmanın yolu, Suriye politikalarının başarısız olduğu ortaya çıkan ve iş birlikçileriyle birlikte felaket reçetesine dönüşebilecek olan bu politikalarını sürdürmede ayak direyen Erdoğan ve ekibinin bir U-dönüşü yaparak yanlış yaptıklarını kabul etmesinden geçmektedir.

Ankara’nın şimdiye kadar başarısız olan, Şam karşısında “rejim değişikliği” yaklaşımında böylesi bir değişimin yaratılmasında kuşkusuz ABD büyük bir rol oynayabilir. Önümüzdeki günler ve haftalarda, Türkiye ve Suudi Arabistan gibi bölgenin önemli oyuncularına yok etme rolünü vermek yerine bölge ülkelerini kontrol etmek konusunda çoğu şey ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin diplomatik becerisine bağlıdır. ABD’nin Suriye sorununu çeşitli unsurlara taşıma yetisi, ikinci Obama yönetiminin dışişleri politikasının bir turnusol testi olacaktır. Bunlardan biri, Arap Baharı sonrası Ortadoğu’ya şekil vermeye yönelik “yeni Osmanlı” emellerinin sonucu bugün komşularla “sıfır sorun” yerine bölgedeki ilişkilerini yüzüne gözüne bulaştıran Türkiye gibi müttefiklerin zarar verici çabalarından kendini izole etme yetisidir. Bu, gerçekçi olmayan emelleri kesip atmanın kesinlikle zamanı gelmiştir.


TÜRKİYE KONFERANS’TA NE YAPACAK?

Türkiye’nin yaklaşan konferansa tam olarak yaklaşımı nedir? Türkiye Rusya’nın, İran’ın dahil edilmesi ısrarı konusunda özellikle sessiz kalmıştır. Çünkü bu, Arap Birliğinin Beşar yönetimine duyduğu aleni düşmanlık bir yana Şam’ın bölgesel iyi niyetine bir katkı anlamı taşıyacaktı. Türkiye’nin, yönlendirdiği, politik ve askeri kanatlarının aynı görüşleri paylaşma zorunluluğu olmayan isyancı gruplar üzerinde ne kadar etkisi olduğu konusu da tam olarak net değil.  

Bu nedenle Türkiye’nin bu konferansa, sonucuna ve beklentilerine etkisi, koyu bir soru işareti bulutudur. Bu, kısmen şu anda muhtemelen Ankara’nın Esad rejiminin direnen iktidarına yavaş yavaş yeniden adapte olma karmaşası yaşıyor olmasından kaynaklanmaktadır. Ankara’nın, Şam’da “yüksek mevki sahibi” olmaya oynama şansı hızla azalmaktadır.

www.middle-east-online.com'dan çeviren: Hilal Ünlü

ÖNCEKİ HABER

Esad'la diyalog değil görüşme varmış

SONRAKİ HABER

Akademik özgürlük sesi yükseliyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa