Emek, demokrasi ve özgürlük: Muktedirin fobileri muktedire karşı!
Evet, hazır olmalıyız. Her şeyden önce bu süreç içerisinde medyada bizim karşımıza seçimlerin başlı başına bir çözüm olarak kakılmasından kurtulmamız gerekiyor. Her kanalda bize demokrasi dersi verenler Türkiye'nin yeniden kuruluşu dediğimiz bu meclise Kürtlerin ve Sosyalistlerin neden girmemesi gerektiğini anlatıyor sanki. AKP'nin yeterince “Kürt”, CHP'nin yeterince “solcu” ve “Alevi” olduğunu düşünüyor sistem. Sistem, kokuşmuş hanesine duvarlarından sızacak isyankâr sesi istemiyor. Peki ya bu seçimler meselesini önemli kılan nedir?
Parlamentoda Olmayı Sonuç Olarak Görenlere Karşı
Türkiye İşçi Partisi'nin 60'lar ve 70'ler dönemlerinde olduğu üzere parlamenter mücadelenin tek başına yetmeyeceğini ve yozlaşmak zorunda olacağını sosyalizmin bu topraklardaki tarihinden öğreneli çok oluyor. Bugün medyada bize dayatılan “demokratik yoldan parlamenter çözüm” yalanına inanmamamız elbette gerekiyor; ama parlamentoyu bir iletişimsel araç haline dönüştürmek bugün şansımız olabilir. Sırrı Süreyya Önder, Levent Tüzel, Ertuğrul Kürkçü, Sabahat Tuncel, Leyla Zana gibi kitleleri için önem taşıyan isimlerin sözünü ve söyleme kabiliyetini yeni bir alanla buluşturmak bir şanstır. Dahası seçim öncesi süreçte NTV'de, Habertürk'te ya da herhagi bir ana akım kanalda söylenen demokrat, sosyalist ve özgürlük yanlısı cümlelerin her biri bugün saniyelerine on binlerce dolar biçilen bu dev reklam tüpü yani televizyondaki varlığımız açısından da büyük bir önem arz etmekte. Bunu unutmayalım.
Bugün Türkiye'de Alevi olmanın Başbakan tarafından yuhlatıldığı bir ortamda tüm medya kanalları bu ayıbı defalarca tekrarlayarak “Yuhalattı, oley” halet-i ruhiyesi ile gösterir konuma geldi ise AKP medyada seçimi zaten kazanmıştır. Dahası Kanal İstanbul Projesi'ni bile “Olacak, yapılacak” şeklinde sunan medyanın AKP'nin hakimiyetine kendini ölesiye hazırladığı gerçeğini görmek zorundayız. Çarkın kimin için döndüğünü hepimiz biliyoruz. Değirmene suyu kimin taşıdığı malum. Şu dakikadan sonra mühim olan bu değirmeni işlemez hale getirmektir. Sivil itaatsizlikle, sendikal hareketle, en pasif eylem dahi olsa oylarımızı blok adaylarına vererek Türkiye'nin dört bir yanında ve Bölge'de mücadelemizin sesini yükseltmeliyiz.
Türkiye'de sosyalist, özgürlükçü, demokratik bir ses çıkarmanın koşulu Türk Ulus Devleti'nin paradigması ile hep birlikte yüzleşmekten geçiyor. Hala Talat Paşa'dan medet uman Yalçın Küçükgiller'in kayığında yürüyen sosyalistlerle asla geçemeyecekleri baraja takılmak mı, yoksa mücadelemize ses ve renk katacak isimlerle beraber yürümek mi? Karar verirken Cine 5'i açıp Rasim Ozan Kütahyalı'yı ve sosyalist değerleri, demokratik değerleri AKP'nin sakızı gibi ne denli rahatça çiğnediğine bakın. Sözüm ona demokrat AKP'li araştırma şirketi sahiplerinin iki lafı bir araya getiremeyen üstüne de kaset siyasetini savunan demeçlerine, CHP'nin hala ana dilde eğitimi reddeden tavrını kutsayan 70'lik köşecilere bakın.
Göreceğiniz tek şey bu ülkede medyanın siyasal alanın küçük bir aynası olduğudur. Biz, Kürt Kızı Ceylan'ın, Metin Göktepe'nin, Hrant Dink'in yol arkadaşlarıyız. Tarafımız da görüşümüz de bellidir. Bizi olduğumuz yerden ne Uğur Dündar'ın tüm karizması ile sunduğu ana haberler ne de Engin Ardıç'ın meşhur küfürleri çevirebilir. Vakit gelmiştir, belki de geçmektedir.
Evrensel'i Takip Et