12 Haziran 2013 04:39
Gözde Tüzer


Nelson Mandela’nın sağlık durumunu sorayım öncelikle. Çok geçmiş olsun, nedir acaba son durumu?
Birkaç hafta önce Sayın Mandela akciğerlerinde enfeksiyon nedeniyle hastaneye yatırıldı. Hapishanedeyken vereme yakalanmış ve iyileşmişti ancak son zamanlarda enfeksiyon tekrar ediyor. Nelson Mandela 93 yaşında ve artık zayıflamış durumda. Tabii ki biz en iyisini umut ediyoruz ancak şu anda ciddi olduğunu söylemek gerekiyor.

Gezi Parkı’nı inceleme fırsatı bulabildiniz sanıyorum. Güney Afrika’nın da büyük eylemlere sahne olduğunu düşünürsek, hem Türkiye’deki hem de Gezi Parkı’ndaki direnişi nasıl değerlendirdiniz?
Taksim Meydanı’na gittim ve o esnada büyük bir gösteri de vardı. Beni etkileyense çok sayıda genç insanın orada olmasıydı. Genel kanı, gençlerin siyasete duyarlı olmaması ancak bu gösteriler onların siyasi bilincini artırıyor. Bu gösterileri asıl tetikleyen şey kamuya açık alanın ticari bir binaya evrilmesi süreciydi. Demokrasilerde halkın görüşünü ifade etme hakkı vardır. Halk memnuniyetsizlik yaşıyorsa bunu dile getirebilir. Ancak diğer insanların görüşlerine de aynı şekilde saygı göstermek durumundayız. Burada devletin görevi herkesin görüşlerine, ifade özgürlüklerine saygı göstermesidir.

Gençlerin katılımı en başından beri oldukça yoğundu. Güney Afrika’da bu durum nasıldı?
Bence bu konu, gençleri siyasete daha açık hale getirdi ve böylece siyasi bir bilince ulaştılar. Gezi Parkı’nın yıkılması bir söylem gerçekleştirdi. Ve tüm rahatsız olunan konular Gezi Parkı’yla paralel hale geldi.

Peki siz yaşanan polis şiddeti hakkında neler düşünüyorsunuz ve Gezi Parkı direnişçilerine bir öneriniz var mı?
Gösterilere şiddet kullanarak müdahale edilirse mutlaka bir şiddet döngüsü başlayacaktır. Herkesin gösteri yapma hakkı var, devletin buna saygı göstermesi gerekiyor. Göstericiler ayrıca ajan provokatörlere de dikkat etmeli. Onların bir fırsat bulup bunu kendi emelleri doğrultusunda kullanmasını da engellemek gerekiyor. Parkla beraber başlayan süreç başka talepleri de beraberinde getirdi. Ancak en başında var olan talebin kaybolmamasına da dikkat etmek zorundalar. Burada devletin de büyük sorumluluğu var. Göstericilerin haklarının mutlaka korunması gerekiyor.

Türkiye’de eylemler Gezi Parkı’yla başladı ancak hemen hemen her yerde çevre mücadeleleri devam ediyor. Bunları gözlemleme imkanınız oldu mu ya da Güney Afrika’da benzer durumlar yaşanıyor mu?
Çevreyle ilgili bazen çatışmalar yaşanıyor. Bazen yapılacak kalkınmalar daha fazla istihdam yaratacak olsa bile bazı varlıkların korunması önem taşıyor. Güney Afrika’da yoksulluk sınırının altında yaşayan çok insan var. Ancak özellikle kalkınma adına yok edilen tarım alanları söz konusu oldu. Bu durumda iki konu ortaya çıktı. Yoksullar kalkınmayı desteklediler çünkü sofralarına ekmek koymaları gerekiyordu. Öte yandan çevrenin üzerinde olumsuz etkilere sahip çalışmalara karşı çıkanlar vardı. Ve şöyle bir çözüm bulundu; projelerin büyük ölçekli yapılmaması ve su kaynaklarını koruyacak hale gelmesi. Ve uzlaşmalar sağlandı.

MÜZAKERE SÜRECİNDE MANDELA SERBEST KALDI

Peki geçmişte Güney Afrika’da neler yaşandığını kısaca anlatabilir misiniz?
Güney Afrika’da Apartheid (ırk ayrımcılığı) rejimden demokrasiye dönüşümde Nelson Mandela hükümete sürekli mektuplar yazdı. Ve ‘Afrika Ulusal Konseyi’yle müzakereye başlamanız gerekiyor’ dedi. Çünkü bu çatışmalar herhangi bir ilerlemeye sebep olmuyordu. Nelson Mandela bütün taraflar için bir çıkmaz sokak olduğunu ifade etti. Ve bir komite kuruldu. 2 Şubat 1990’da Mandela ve tüm siyasi tutukluların serbest bırakılacağına, olağanüstü halin kaldırılacağına dair açıklama yapıldı. Ve sonrasında müzakereler başladı. Müzakerelere sıcak bakmayan gruplar da vardı. Ve kent merkezlerinde şiddete dayalı eylemler gerçekleştiriyorlardı. Şiddet olayları araştırıldığında ordudaki üst düzey yetkililerin ve devletin içerisindeki kişilerin varlığı ortaya çıktı. Sonrasında müzakereler başladı, geçiş anayasası yapıldı ve sayın Mandela, çözüme ulaşıldığında Başkan olarak seçildi. Anayasa 1996’da nihai haliyle kabul edildi. Bugünse artık Güney Afrika’da hem siyahlar hem de beyazlar özgür.

Güney Afrika’dan siz baktığınızda herkesi mutlu edecek bir barış sürecinin mümkün olduğunu görüyor musunuz?
Mandela barış sürecini hücresinden başlattığında biz aslında Apartheid hükümetinin Afrika Ulusal Konseyi’yle müzakere başlatabileceğini hiç düşünmemiştik. Çünkü hükümete göre Afrika Ulusal Konseyi teröristti, bütün örgütler yasaklanmıştı, çok fazla sayıda siyasi tutuklu vardı ve hepsi zaten doğrudan terörist muamelesi görüyordu ve halkın büyük çoğunluğu bu insanların terörist olduğu konusunda zehirlenmişti. Dolayısıyla Apartheid hükümetinin Afrika Ulusal Konseyiyle masaya oturması imkansız gibi görünüyordu. Ama hem uluslararası baskı, hem de ülkenin kendi içindeki baskı müzakereyi başlatmaya destek oldu. Bence benzer bir durum Türkiye’de de yaşanabilir. Son istatistiklere göre halkın yüzde 70’i barış istiyor.

Ortadoğu’daki karışık durum da Kürt sorununun çözümünü gerekli ve zorunlu kılmıştı, Türkiye için. Bir yandan Türkiye Ortadoğu’da büyük abi olmak isterken, şimdi haklarını talep eden halkla karşı karşıya...
Hükümet Kürt halkıyla barış yapmadan komşu ülkelerde herhangi bir barışa dahil olamayacağını fark etti. Suriye’deki muhalefet bölünmüş durumda. Irak’ta da keza aynı durum var. Hem Kuzey Irak’taki Kürt halkıyla kayda değer anlaşmaları var. Hem Suriye’de büyük bir Kürt nüfusu var. Ve Suriye halkı onu hiçbir müdahalesinde desteklemeyecek. Bu çelişkiler de belirli ölçülerde Erdoğan’ı müzakereye zorladı diye düşünüyorum.

‘ÖCALAN SERBEST KALMALI’

Mandela’nın parmaklıklar ardında süreci başlattığını söylediniz. Siz Abdullah Öcalan’ın durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben Abdullah Öcalan’ın Nelson Mandela’yla benzer bir durumda olduğunu düşünüyorum. Ve Nelson Mandela da Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması için bir çağrıda bulunmuştu. Şu anda bir tarafta Abdullah Öcalan adına görüşen bir heyet var, hükümet adına görüşen bir heyet var, öte yandan PKK var, KCK var. Bütün bu farklı roller BDP tarafından heyet anlamında geliştirilmeye çalışılıyor. Bence Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması gerekir ki onun sempatizanları ona ulaşabilsin. Hükümetle müzakere edebilme yetkisinin onun elinde olması gerekiyor.

‘HERKES BARIŞ SÜRECİNE DAHİL OLMALI’

Güney Afrika’da yaşananlar Türkiye’ye çok benziyor. Ordudaki yapılaşma, devletin parmağı, müzakereye karşı çıkan gruplar... Siz bugün Kürt sorununa baktığınızda Türkiye’yi nasıl görüyorsunuz?
Güney Afrika’daki mücadeleyle, Kürt halkının mücadelesi arasında çapıcı benzeşmeler söz konusu. Aynı zamanda bir takım farklılıklar da var. Nelson Mandela gibi Abdullah Öcalan’da İmralı’daki hapishanesinde parmaklıklar ardından başlattı müzakere sürecini. Ve onun girişimiyle bugünkü çözüm sürecine ulaşmak mümkün oldu. Bundan sonraki adımı atmak hükümetin sorumluluğunda. Örneğin onca siyasi tutukluya ne olacak? Yasaklanmış olan onca örgüte ne olacak? Kuzey Irak’taki kamplara ne olacak? Silahlara ne olacak? Bütün bu sorular adım adım müzakere edilmesi, cevaplanması gereken sorular. Siyasi tutukluların serbest bırakılması gerekiyor, sürgün edilmiş unsurların geri gelmesi gerekiyor ve hiç kimseyi bu barış sürecinin dışında tutmamak gerekiyor. Herkesin dahil edilmesi gerekiyor. (İstanbul/EVRENSEL)

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Erdoğan-Şimşek programıyla ücretleri açlık sınırının altına inen asgari ücretli işçiler ve emekliler, ramazan ayının ilk iftarını boş sofralarda karşılıyor: “Kırmızı eti zaten görmüyorduk, bu sene orucu açacak zeytin bile alamıyoruz…” Diyanet İşleri Başkanlığı da ‘Asgari ücretliler ve emeklilere fitre verilebilir’ fetvası yayımlamıştı.

İftar sofrasına 1 yılda gelen zam: Yüzde 45

Dört sene içinde güllaça gelen zam: Yüzde 1100

Pideye 2 yılda gelen zam: Yüzde 150

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et