11 Mayıs 2011 12:27

“Kamulaştırmadan sonra”

Ortada sorulan bir soru ve bunun üzerine çekilmiş bir film var bu günlerde. “Devrimden Sonra”.Belki çok klişe olacak ama bir meseleye yaklaşırken soruyu yanlış sordunuz muydu cevap da geçerliliğini yitirir ya hani, işte o hesap, Türkiye’de devrim olursa ne olur diye bir soru sorduğunuz ve nasıl olur, neden olur, kim yapar diy

“Kamulaştırmadan sonra”
Paylaş
NİLGÜN YELPAZE

Ortada sorulan bir soru ve bunun üzerine çekilmiş bir film var bu günlerde. “Devrimden Sonra”.

Belki çok klişe olacak ama bir meseleye yaklaşırken soruyu yanlış sordunuz muydu cevap da geçerliliğini yitirir ya hani, işte o hesap, Türkiye’de devrim olursa ne olur diye bir soru sorduğunuz ve nasıl olur, neden olur, kim yapar diye sormadığınız vakit kanatsız kuş misali bir cevap geçer elinize, geçerliliği sorgulanır bir cevap. Hele bir de sorduğunuz sorunun cevabına dair tahayyülünüzü belirleyen şey bir partinin seçim programından derlemeyse... Öyleyse ne yazık ki meseleyi sinemayı sinemanın gerektiği araç ve terimlerle tartışma aşamasına gelmeden önce ideolojik bir zemin oluşturmak ve önce filmde konuşulanları o süzgeçte iyice bir süzmek gerekiyor.

Bir yılda üretilen film sayısı kaçtır? 2010 yılında Türkiye’de 255 uzun metraj gösterime girmiş, 66 tanesi de Türkiye yapımıymış. Rakamlar bir aşağı bir yukarı böyleyken, iki yüz elli tane filmin arasından  neden tek bir filmin ideolojik olarak durduğu nokta bizi bu kadar ilgilendiriyor? (nefretle alakalı bir durum yok.) Ben size söyleyeyim. Hollywood yapımı ABD kahramanlığı temalı vurdulu kırdılı filmler, cinsiyetçi romantik komediler... Bütün bunlar, içerisinde yaşadığımız dünya düzenini besleyen, kadına kadınlığını, erkeğe erkekliğini yeniden öğreten, Amerika’da girdap çıkınca dünyanın sonu geldi diye yaygara koparan, kurtulunca sağ ol, var ol Birleşik Devletlerimiz diye haykıran bol sponsorlu sabun köpüğü yapımlar. Bunların ideolojisi o denli net, safı o denli belli ki, öyle her seferinde sıkı sıkıya, baştan yermeye gerek yok. Şimdi bütçesinden bakış açısına, senaryosundan konusuna dek bütün bu filmlerden çok ayrı bir noktada durmak gibi büyük bir ortak özelliği bulunan filmlere gelelim. İşte bütün derdim odur ki, bunca yıldır karşı devrimi örgütleyen, devrimci mücadeleyi o ya da bu şekilde yıpratan o kadar çok film yapıldı fakat zaten safları belliydi, niye şu yok, niye bu yok diyemiyorduk ama bu gün devrimden sonra olacakların bir resmini çizmeye çalışan deyimi yerindeyse ‘bu taraftan’ bir yapım gördük de bu kadar konuşuyoruz.

En azından ben sinemaya giderken, her ne kadar fragman sayesinde kafamda bir şeyler uyansa da bu beklentiyle gittim. 9 Mayıs Pazartesi günü 16.45 seansı için Beyoğlu Sineması’ndan almış olduğum biletin bir yarısı halen çantamda durduğuna göre; kendisini devrimci/ komünist atfeden bir örgütün çeşitli bağlantılarını içeren “Devrimden Sonra” isimli, müzikleri gayet başarılı, oyuncu kadrosuna ve içerisindeki kolektif emeğe saygımızın sonsuz olan yapıma yönelik, ideolojik kaygılarımı aktarabilirim.

Afiş, bildiri gibi sıradan propoganda araçlarının yanına artık video gibi, internet gibi yenileri ekleniyor. Propoganda amaçlı sinema filmi çekmek de yeni bir şey değil. Hele ki seçimlere bir ay kalmışsa. Bu filmi izleyecek kişi sayısı kaç olursa o kadar “devrimi merak eden” insan olduğu iddiası gelirse şaşırtıcı olmayacak. Yoksa zaten filmin yönetmeni bu filmi sosyalistlere çekmediğini beyan etti. Toplumda bir adet sosyalistler bir adet de sıradan halk olmak üzere iki grup bulunuyor. Sosyalistler bir takım fikirlere malikken muhtemelen onlarla aynı sokakta yaşamayan (mesela İstiklal caddesinde Sol satan gençleri hiç görmeyen), aynı iş yerinde çalışmayan bilgisiz kalabalık da gerçeklerden bihaber şekilde yaşamını sürdürüyor olacak ki, bu film onlara yapılmış. Bu hastalıklı fikir filmin tamamına da sirayet etmiş.

Devrim Yapmıştık, Bir Tabak da Size Yollayalım Dedik

Yönetmen bu filmi sosyalistlere çekmediği gibi, filmde de sosyalist karakterler anlatmamış. Nerede olan bitenden habersiz insan var, hepsi filmde. Mesela devrim olması için kitlesel işçi hareketlerinin, fabrikalarda inen şalterlerin, uzun hak mücadelelerinin yaşandığı süreçler atlatan ve bu süreçler içerisinde deneyim kazanan, öğrenen bir işçi sınıfı yok. Üreten onlarsa yönetenin de onlar olacağını anca devrimden iki ay sonra duyuyorlar. Artık bu devrim nasıl olduysa öncesinde bir şekilde hareketin içerisinde yer almamış bu işçiler devrimin olma aşamasında da sosyalizm namına hiçbir şey duymamış bir şekilde sıkıla sıkıla çalışmaya devam ederlerken nihayet gerçekleri öğreniyorlar.

Bu yanlıgıyı çözdük mü sorunu halledeceğiz aslında. Uzaydan inme bir grup sosyalist profesyonel bir gece silah zoruyla yönetime el koymadıysa, fabrikadaki her işçinin nasıl ezildiğinden ve nasıl bir düzen istediğinden haberi olacaktır. Devrim öyle yıllardır karısına hediye alamayan, yıllardır restoranta gidemeyen adamların mağduriyetini giderecek ekonomik düzenlemelerden ibaret değildir. Bunu iddia eden, sadece sinemada değil gündelik faaliyette de sosyalistler ve aydınlanmaya muhtaç halk ayrımını yaşatan bir sol partiyse durum hiç olmadığı kadar vahim demektir. Meramımız da budur.

Bu filmde izlediğimiz, sürekli televizyondan ya da radyodan dinlediğimiz ard arda sıralanan sosyal ve ekonomik düzenlemeler zincirini ‘duyan’ insanların hikayesi. Bir şekilde ikincil bir hikaye yani. Özneler kayıp. Bir ara televizyonda bir bakan beliriyor o kadar.  Kira vermeyi reddederek, fatura ödemeyeceğini öğrenip şaşırarak, sevdiği kızı almak için toprak ağasının arazisini ortaklaştırarak, toplantıya giderek bu duydukları ‘şey’e uyum sağlamaya çalışıyorlar. Filmi yapanların aklınca, bu insanlar halkımız oluyor. Kendileri kurtarılmışlar. Burjuvalar ve faşistler yani kötüler kaybederken iyiler kazanmış. Ah bir de ne kazandıklarını bilseler. Neyse ki sökün sökün üniversite gençliği onları aydınlatacak. İşte devrimden sonra olacak olan buymuş. Bizim bildiğimiz bu iş kiradan, iş koşullarından, toprak ağalarından muzdarip milyonların ayaklanmasının üzerine kuruluyordu ama?  Sanırım bu sağlıktan eğitime bir dizi ekonomik düzenlemeyi herhangi bir somut hareketlilik ve talep olmadan tepeden dayatan ve yaptıktan sonra insanlara gidip duyuran güç yalnızca ordu olabilir. Kaldı ki Afganistan’daki şöylece geçilmiş ordu sahnesindeki komutanın memnuniyeti de buna işaret. Halkın devrimden haberinin olmamasından sonraki en büyük muğlaklık da bu zaten.

Filmde olanlar bunlar. Olmayanlar ise daha da vahim. Devrimden sonraya erteleyip durdukları Kürtler ne yazık ki devrimden sonra da söz konusu olmamış. Bir anadil lafı geçiyor ama hangi dildir o diller açık açık söylenmeye çekinilmiş. Ayrımcılıkla mücadele ile geçiştirilemeyecek köklere sahip Kürt mücadelesi devrim olduktan sonra her hangi bir kazanım elde etmemiş mi? Toplu mezarlar, katliamlar aydınlatılmak için yargıya gidilmemiş mi?

Her ne kadar radyodan kadın sözcükleri duyulsa, filmde pek çok kadın karakter yer alsa, köşe başlarını tutan silahlı tiplerden birisi kadın olsa da devrimden sonra aileye, evliliğe, kadına dair her şey aynı tas aynı hamam (Eşcinsel mücadelesinden bahsetmiyorum bile). İki ay geçmiş olabilir ama yine aynı argümanı sunacağım: Toplumun yarısı olan kadınlar da ezilmişlikleri yüzünden bunca yıldır verdikleri mücadeleler ışığında bir devrimle beraber belirli bir noktaya gelmiş olmalılar ki bu devrim gerçekleşebilsin. Herkes evinde fasulye ayıklayıp geçim derdini düşünürken bir devrim olmuş, bu insanlar da bunu seçimlerle beraber iktidarların değişmesi gibi algılayıp çok ses etmemişler, yavaş yavaş işin aslını duyuyorlar.

Elimizde toplumsal konulara duyarlı lise öğrencilerinin hazırladığı piyesler tadında bir film var. Gerçekten öyle olsaydı ayakta alkışlardım. Ama adına devrimden sonra, yapanına da devrimci deniyorsa işte orada bir yanlışlık var. İsyan eden kitleler; kadınlar, Kürtler, işçiler sokaklarda boy gösterip yöneten olduklarında (yöneten olmaları gerektiği onlara söylendiğinde değil ama) daha yaşanılabilir bir dünyayı hep beraber kurarlarken bu filmin kayıtlarına ne tpki verecekler acaba, ben daha ziyade onu merak ediyorum.

ÖNCEKİ HABER

Devlet engellilere yönelik sosyal çalışmalar yapmalı

SONRAKİ HABER

Mayısı hazirana bağlamak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa