Gençlik denen bir millet var onlardanız
31 Mayıs’ta yüz binler sel olup Taksim’e aktı!
Ne panzer ne toma, ne gaz bombası ne de plastik mermiler halkı durduramadı.
En önde, sahili döven coşkun dalgalar gibiydi gençler…
“Okulda defterime, sırama, ağaçlara” adını yazdığımız “Ey Özgürlük”, şimdi selin akıp geçtiği sokaklardaki duvar yazılarındaydı. İstiklal Caddesi’ndeki Fransız Konsolosluğu’nun kapısına, Fransızca “Şimdi sokaklar şarkı söylüyor” diye yazılmıştı.
Ve Gezi’de parlayan isyan ateşi sönmesin diye “Her Yer Taksim Her Yer Direniş” diyerek yürüyordu 79 il!
‘Türkiye’yi sarsan 20 gün’ başlıyor, gençlik ve halk hareketinde yeni bir sayfa açıyordu.
ODTÜ’DEN GEZİ’YE MÜCADELE KÖPRÜSÜ
İsyan, kimsenin beklemediği bir yerde, Gezi’de başladı!
Parkı’nı savunmak için çadır kuran gençlere yapılan şafak baskını, bardağı taşıran son damla olmuştu.
Şimdi film makarasını biraz geriye, 6 ay öncesine saralım. Göreceğiz ki, “Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli” imiş.
“…Başbakan ODTÜ’ye polis ve panzer yığınağıyla girdi. ODTÜ’den çıktığında, herhalde bu girişin sonuçlarının böyle olacağını düşünmemişti. Bu durum, bozkırı tutuşturan bir kıvılcıma benziyor. Ve ODTÜ günlerdir ayakta. Memleketin birçok üniversitesi “ODTÜ, ODTÜ!” sloganlarıyla yürüyor… ODTÜ’yle fitili çakılan bu ateş bir saman alevi gibi söner mi? Gelişmelerin yönüne bakıldığında, bu alev çok da öyle kolay sönecekmiş gibi görünmüyor. Zira üniversitelere ve ülke gençliğine tepeden bakan devletlular, bu hataya bir kez düşmenin nelere yol açabileceğini görmüş olmalılar…”
RÜZGAR EKEN FIRTINA BİÇER
Bu satırlar, Aralık 2012 ODTÜ olaylarının ardından Evrensel Gazetesi’nin Pazar Eki’ndeki bir makaleden alındı. ODTÜ’den Gezi’ye devletlular hiç de akıllanmamışlar değil mi? Ne diyelim; rüzgar eken fırtına biçmeye devam ediyor…
“Dediğim dedik, çaldığım düdük” dercesine gençliği ve üniversiteleri hiçe sayan Başbakan ve hükümeti kampüslere sadece öfke tohumları ekmiş oldu. Bunun yanıtı “Her yer ODTÜ her yer Direniş”ti. Diktatörlük hevesi, iktidarı ilerleyen aylarda “astığım astık kestiğim kestik” çizgisine getirdi. Buna yanıt ise bir halk direnişi olacaktı; bu kez “Her yer Taksim her yer direniş” diye yürüyen milyonlar iktidarın karşısına dikelecekti. Yani memleket “ODTÜ ayakta” durumundan “Türkiye ayakta” vaziyetine geçecekti. Ve gençlik elbette bu mücadelenin dinamik gücü olarak, en ön saftaki yerini alacaktı.
BARDAĞI DOLDURAN DAMLALAR
Toplumların bir öfke birikmesi ve belleği olduğu gibi, gençliğin de bir belleği vardır!
Ve öfke şimdi sokaklara taşmaktadır.
Üniversite sınavlarında yaşanan şifre rezaletine ve hala koltuğunda oturan ÖSYM Başkanı’na duyulan öfkedir bu.
ODTÜ ile birlikte ezilmek istenen yükseköğrenim gençliğinin birikmiş öfkesidir bu.
Metrobüste el ele tutuşan, öpüştükleri için lince maruz kalan gençlerin tepkisidir bu.
Ezberci, kalıpçı ve gelecekte ne işe yarayacağı belli olmayan eğitim sistemine duyulan tepkidir bu.
Gençliğe sormadan gençler adına karar alan ve bunu adet haline getiren iktidara duyulan tepkidir bu.
Yandaşlar için ayrıcalık ve imtiyaz, yandaşlar için demokrasi anlayışına duyulan tepkidir bu.
Polis şiddetine maruz kalmış bir neslin, mezuniyet törenlerinde “Toma yapan bizden değildir” diye pankart açtığı bir tepkidir bu.
“Biz bu gaz ile mezun oluruz da işsizliği ne yapacağız!” pankartında ifade olunan geleceksizliğe duyulan öfkedir bu.
Düşünen, sorgulayan, itiraz eden öğrencilere demir parmaklıkları gösteren adalet sistemine duyulan tepkidir bu.
İşte bunun içindir ki Gezi’de bir genç öfkeyle karışık konuşuyor; “Babam AKP’ye oy verdi, gelsin baksın AKP bize neler yaptı? O benim sadece biyolojik babam, çünkü hala AKP’yi savunuyor!
ÖFKE PATLAMASI
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, kendisine çıkış yolu olarak, anlaşılan yine toplumu kutuplaştırmayı seçmiş! Yüzde 10 seçim barajıyla geniş kesimlerin oyunu çalan bir hükümetin başı olarak “Milli İradeye Saygı” mitinglerinde yine gençlere veryansın ediyor. Gözünü AKP ile açmış, AKP’den başka bir iktidar partisi görmemiş gençlere, insafsız ve çekilmez bir “baba” edasıyla yüklendikçe yükleniyor;
- “Bunlar var ya bunlar, bunlar yakıp yıkmayı bilirler”
- “Sosyal medya bir tuzak”
“Söyleyene değil söyletene bak” derler… Pensilvanya’dan gelen ulvi ses şimdilerde Erdoğan’a nasihatler veriyor. Özgürlük ve demokrasi isteyen sokaktaki gençlere atfen hoca efendi hazretleri şöyle buyuruyor; “Bunlar tez terbiye edile!”
Ama gençler artık başlarında böyle bir “baba”, böyle bir Başbakan ve böyle bir hükümet istemiyor.
GEZİ’DEN ÖNCE GEZİ’DEN SONRA
- “Otobüste; kulağında kulaklık, elinde cep telefonu, internetten başka bir şey bilmeyen bir gençlik”
-“Sabahlara kadar bilgisayar başında, akşama kadar uyuyan bir gençlik”
-“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyen bir gençlik”…
Gezi direnişinden önce onlar için böyle söylenirdi. Gezi’den sonra durum değişti ve büyüklerden şunları sıkça duyar olduk;
- “Gözünü budaktan sakınmayan bir gençliğimiz varmış, vay be!”
- “Bugünleri de, bu gençliği de gördüm ya, ölsem de gam yemem”
- “Gençler çok dayanışmacı ve paylaşımcı; Gezi’de parayı da ortadan kaldırdılar”
Yani Gezi, gençliğe dair toplumsal yargıların değişmesi açısından bir milat oldu desek abartı olmaz. Bunu en iyi anlatan örneklerden biri de parktaki forumlarda yaşananlar. Direnişin ilerleyen günlerinde forumlarda bir araya gelen insanlar tartışıyor. Bir genç el kaldırdıktan sonra hararetle konuşuyor; “Taleplerimiz olduğu gibi duruyor. Buradan artık dönmek olmaz, ileride çocuklarıma ne anlatacağım, nasıl bir ülke bırakacağım? İşte bütün mesele bu!”
Bir halk direnişinin içinden gelen ve mücadelede pişmeye başlayan gençler, örgütlenmek de istiyor. Her tartışma ortamı gençliğin örgütlenme arayışına tanıklık ediyor.
DOĞRUDAN DEMOKRASİ
Ne kadar olup olamayacağından bağımsız, “doğrudan demokrasi” yöntemi gençlere daha cazip geliyor. Bireyin özgürlüğünü el üstünde tutan bir hareket bu. Bunun yolunun da dayanışma ve mücadeleden geçtiğini, dayanışmayı direniş içinde öğrendiklerini söylüyorlar. Temsiliyetlere tamamen karşı değiller ama kendilerini birilerinin temsil etmesine de bir o kadar güvensizler.
Kemalistinden anti-kapitalist müslümanına, solcu-sosyalistinden otonomcusuna, eşcinselinden Alevi’sine, Kürt’üne kadar; diktatörlük hezeyanından canı yanmış tüm gençlerin birleştiği bir hareket bu. Direnişin ilk günlerinde özellikle Kürt gençlere yapılan saldırı ve provokasyonlar da ancak böyle bir birlik zemininde durdurulabilirdi, öyle de oldu. Dolayısıyla gerçek anlamda farklılıkları zenginlik gören, en azından eylem içerinde böyle görmeyi öğrenen bir gençlik hareketi. Bu birliğin harcını ise “Demokrasi ve özgürlük talepleri” oluşturuyor.
Polis şiddetinin insanları ezdiği anda bile orantısız mizah yapabilen bir gençlik bu. “Biber gazı oley!” diye gözyaşları içinde kahkaha atabilen bir nesil. Duvar yazılarında, atılan tweet’lerde, facebook sayfalarında yaratıcı mizahıyla, Başbakanın ve hükümetin raconunu çizen bir gençlik hareketi. Dolayısıyla eğlenceyi, mizahı, sanatı, sokağı içine katmadan bu hareketi kucaklayacak bir örgütlenmeyi düşünmek başarılı bir sonuç vermeyecektir.
‘DEVRİM SANKİ GÖZ KIRPTI’
Taksim Dayanışması’nın öne sürdüğü 4 talep o kadar masum ve gerçekleşebilir ki… Ne var ki Başbakan ve hükümet kısmi geri adımlar atmış olsa da burnundan kıl aldırmıyor. Başbakan Erdoğan’ı gençler affetmiyor ve O’nun hükümetle birlikte gitmesini istiyor.
Hükümetin istifa etmesi ya da devrilmesi, yerine yeni bir halk seçeneğinin oluşturulması; şimdi gençlerin konuştuğu baş gündem gibi. Bu durum devam ettikçe ve geliştirildikçe Taksim Meydanı’na asılan “Devrim sanki göz kırptı” pankartı gençleri hep çağıracak…
Nazım’ın dizeleriyle bitirelim;
Gelmiş dünyanın dört bir ucundan
Ayrı dilleri konuşur, anlaşırız
Yeşil dallarız dünya ağacından
Gençlik denen bir millet var, ondanız
GEZİ’DEN ÖNCE
GEZİ’DEN SONRA
- “Otobüste; kulağında kulaklık, elinde cep telefonu, internetten başka bir şey bilmeyen bir gençlik”
-“Sabahlara kadar bilgisayar başında, akşama kadar uyuyan bir gençlik”
-“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyen bir gençlik”…
Gezi direnişinden önce onlar için böyle söylenirdi. Gezi’den sonra durum değişti ve büyüklerden şunları sıkça duyar olduk;
- “Gözünü budaktan sakınmayan bir gençliğimiz varmış, vay be!”
- “Bugünleri de, bu gençliği de gördüm ya, ölsem de gam yemem”
- “Gençler çok dayanışmacı ve paylaşımcı; Gezi’de parayı da ortadan kaldırdılar”
Yani Gezi, gençliğe dair toplumsal yargıların değişmesi açısından bir milat oldu desek abartı olmaz. Bunu en iyi anlatan örneklerden biri de parktaki forumlarda yaşananlar. Direnişin ilerleyen günlerinde forumlarda bir araya gelen insanlar tartışıyor. Bir genç el kaldırdıktan sonra hararetle konuşuyor; “Taleplerimiz olduğu gibi duruyor. Buradan artık dönmek olmaz, ileride çocuklarıma ne anlatacağım, nasıl bir ülke bırakacağım? İşte bütün mesele bu!”
Bir halk direnişinin içinden gelen ve mücadelede pişmeye başlayan gençler, örgütlenmek de istiyor. Her tartışma ortamı gençliğin örgütlenme arayışına tanıklık ediyor.
DOĞRUDAN DEMOKRASİ
Ne kadar olup olamayacağından bağımsız, “doğrudan demokrasi” yöntemi gençlere daha cazip geliyor. Bireyin özgürlüğünü el üstünde tutan bir hareket bu. Bunun yolunun da dayanışma ve mücadeleden geçtiğini, dayanışmayı direniş içinde öğrendiklerini söylüyorlar. Temsiliyetlere tamamen karşı değiller ama kendilerini birilerinin temsil etmesine de bir o kadar güvensizler.
Kemalistinden anti-kapitalist müslümanına, solcu-sosyalistinden otonomcusuna, eşcinselinden Alevi’sine, Kürt’üne kadar; diktatörlük hezeyanından canı yanmış tüm gençlerin birleştiği bir hareket bu. Direnişin ilk günlerinde özellikle Kürt gençlere yapılan saldırı ve provokasyonlar da ancak böyle bir birlik zemininde durdurulabilirdi, öyle de oldu. Dolayısıyla gerçek anlamda farklılıkları zenginlik gören, en azından eylem içerinde böyle görmeyi öğrenen bir gençlik hareketi. Bu birliğin harcını ise “Demokrasi ve özgürlük talepleri” oluşturuyor.
Polis şiddetinin insanları ezdiği anda bile orantısız mizah yapabilen bir gençlik bu. “Biber gazı oley!” diye gözyaşları içinde kahkaha atabilen bir nesil. Duvar yazılarında, atılan tweet’lerde, facebook sayfalarında yaratıcı mizahıyla, Başbakanın ve hükümetin raconunu çizen bir gençlik hareketi. Dolayısıyla eğlenceyi, mizahı, sanatı, sokağı içine katmadan bu hareketi kucaklayacak bir örgütlenmeyi düşünmek başarılı bir sonuç vermeyecektir.
‘DEVRİM SANKİ GÖZ KIRPTI’
Taksim Dayanışması’nın öne sürdüğü 4 talep o kadar masum ve gerçekleşebilir ki… Ne var ki Başbakan ve hükümet kısmi geri adımlar atmış olsa da burnundan kıl aldırmıyor. Başbakan Erdoğan’ı gençler affetmiyor ve O’nun hükümetle birlikte gitmesini istiyor.
Hükümetin istifa etmesi ya da devrilmesi, yerine yeni bir halk seçeneğinin oluşturulması; şimdi gençlerin konuştuğu baş gündem gibi. Bu durum devam ettikçe ve geliştirildikçe Taksim Meydanı’na asılan “Devrim sanki göz kırptı” pankartı gençleri hep çağıracak…
Nazım’ın dizeleriyle bitirelim;
Gelmiş dünyanın dört bir ucundan
Ayrı dilleri konuşur, anlaşırız
Yeşil dallarız dünya ağacından
Gençlik denen bir millet var, ondanız
‘SOKAKLAR GENÇ, GÖRÜNTÜNÜZ ÖYLE DEĞİL’
Taksim Meydanı’nda, Gezi Parkı’nda on binler nöbet tutuyor, Taksim Dayanışması ise toplantıda yeni alınacak kararları tartışıyor. Dayanışma toplantıları partilere, sendikalara, meslek örgütlerine açık olduğu gibi her bireyin katılımına da açık. Önce örgüt ve kurum temsilcileri konuşuyor sonra bireyler… En son gençler söz alıyor;
- “Yazdığınız metinler çok uzun, twitter’la eylem örgütleyen bir gençliğiz biz. Bize ne olur kısa yazın ve hemen ne yapacağımızı söyleyin!”
- Sokakta, barikatta, komünde hep biz gençler varız. Peki, ama Başbakan’la görüşmeye giden heyette neden gençler yok? Sokaklar genç ama sizin görüntünüz neden öyle değil?”
- “Bize bayraklarla, flamalarla dışarıdan seslenmeyin. İçimizde ve bizimle birlikte olun. Sizden öğrenmek isteyen binlerce genç var, çünkü size ihtiyacımız var!”
- “Herkes birleşsin ve yeni bir parti kuralım”
- “Hep beraber gidip CHP’yi ele geçirelim”
Evrensel'i Takip Et