Kitlesel protestolar ve devrimci önderlik sorunu
Brezilya geçen hafta, 1985’deki askeri diktatörlükten bu yana yapılan oldukça önemli gösterilere sahne oldu. Bu kitlesel mücadelelerin patlak vermesiyle birlikte, öncelikle işçi sınıfının devrimci önderlik sorunu açığa çıktı.Giderek büyüyen bu protestoları tetikleyen olay, toplumsal hoşnutsuzl
Brezilya geçen hafta, 1985’deki askeri diktatörlükten bu yana yapılan oldukça önemli gösterilere sahne oldu. Bu kitlesel mücadelelerin patlak vermesiyle birlikte, öncelikle işçi sınıfının devrimci önderlik sorunu açığa çıktı.
Giderek büyüyen bu protestoları tetikleyen olay, toplumsal hoşnutsuzluğu ortadan kaldırmak için sonradan geri alınan otobüs fiyatlarına yapılan zamdı. Rio de Janeiro, Sao Paulo ve daha ülkenin düzinelerce kentinde sayıları bir ile iki milyon arasında değişen insan, eğitim ve sağlığa daha fazla bütçe ayrılması talebiyle sokaklara çıktı. Halkın mağdur edilmesi pahasına dünya kupası stadyumlarına milyarların harcanması öfkeyi daha da arttırdı.
Genelde göstericiler, göz yaşartıcı bomba, plastik mermi kullanımı ve üzerilerine süvarilerin sürülmesi dahil çeşitli vahşi saldırılara maruz kaldı.
AŞIRI SAĞCILAR FIRSAT BİLDİ!
Politik karmaşa içinde olması kaçınılmaz olan bu kendiliğinden hareket özellikle perşembe günü, aşırı sağcılar tarafından kötüye kullanıldı. Haydut çeteler, bayraklarını yırtarak ve yakarak, biber gazı, sersemletici bomba ve metal borularla solcu göstericilere ve gösterilere az sayıda katılan sendika üyelerine saldırdılar; onları yürüyüşlerden çıkmaya zorladılar. Oldukça iyi örgütlenmiş olduğu gözlenen, polis ve muhtemelen asker ile iş birliğiyle gerçekleştirildiği kuşku götürmeyen bu tür olaylara Sao Paulo, Rio ve çok sayıda kentte tanık olundu.
Sağ kesim, “Hiç bir partiyi istemiyoruz” sloganı atarak ve politik yolsuzluk, yüksek vergiler ve suçların artmasından öne çıkararak protestoları, toplumsal eşitlik talepli mücadelenin politik yönünü saptırmaya çalıştı. Yürüyüşçülerin geneli bu fenalıkların farkında değilken faşist haydutların ceza almayacaklarından emin bir şekilde hareket etmeleri gerçeği politik olarak anlamlıdır.
Bu gösterilere katılanların geneli, tüm politik bilinç süreçlerini, Eski Sendika Önderi Luiz Inacio Lula de Silva ve onun titizlikle devlet başkanı olarak seçilmiş halefi Dilma Rousseff’in İşçi Partisi (PT) hükümetlerinin idaresi altında deneyimlemişlerdir. İşçi Partisi (PT) son on yıldır iktidarda.
Askeri diktatörlüğü sarsan kitlesel grevlerin ortaya çıkmasıyla 1980’de kurulan İşçi Partisi ve üyesi olduğu sendika federasyonu CUT, baştan beri, burjuva devlet egemenliği altında Brezilya militan işçi sınıfı hareketini geriye götürmenin bir aracı olmuşlardır.
Buna rağmen bir dizi sözde sol örgüt kendini, PT’nin Brezilya’da sosyalizmi kuracak devrimci bir yapıya dönüştürülebileceğinin hayaline kaptırmıştır.
PT, yerel ve ulusal seçimleri kazanmasıyla birlikte politikalarını giderek sağa kaydırdı. Lula, seleflerinin izlediği IMF’nin ekonomi politikalarını sürdürme güvencesiyle 2002’de seçimleri kazandı. Brezilya sermayesi ve uluslararası sermaye PT’yi aşağıdan gelen bir ayağa kalkışa karşı çıkarlarını korumanın en iyi aygıtı olarak görmeye başladı.
Sözde sol bir kaç grup PT’den atılırken bir kısmı partide kalarak önderlik kadrolarına yükseldiler. Birleşik Pabloite Sekreterliği (Pabloite United Secretariat) durumunda her ikisi de doğruydu.
Orijinal PT, Sosyalizm ve Özgürlük Partisi (PSOL) çizgisinde yeni bir parti kuracak olan Brezilyalı kesimin bir kısmı ihraç edildi, diğerleri kaldı. Kalan kesim içinde yer alan Miguel Rosset sonradan tarım bakanı ve büyük toprak çıkar çevrelerinin yardakçısı oldu.
Maliye Bakanı Antonio Palocci ve Toplumsal İlişkiler Bürosu Sorumlusu Luiz Gushiken dahil diğerleri daha baştan Troçkist olduklarını açıklamışlardı. Her ikisi de PT hükümetini sarsan oy satın alma ve yolsuzluk skandallarıyla ilgili suçlu bulundular. Tamamı milliyetçi olan bu sözde sol kesimce oynanan cezai politik rol, sistematik olarak her toplumsal mücadeleyi büyük iş çevrelerinin ve Brezilya devletinin çıkarları yönünde yedeklemeye çalışan sağcı kapitalist bir partiye “sosyalist” bir maske sağladı. Yine halkın, toplumsal değişimin bir aracı olarak gördüğü sendikaları bu işlevlerinden uzaklaştırdılar. Bu sendikalar şu andaki kitlesel protesto hareketlerinin içinde esas olarak yoklar.
Bu, Brezilya sağına politik boşluk sağladı; son protestolarda görüldüğü gibi gerici popülizm yaptılar, halkın, PT’nin kapitalist politik düzeneklerine, içinde ortaya çıkan yolsuzluklara duyduğu öfkesinden yararlandılar. Yirmi yıl boyunca askeri diktatörlükle yönetilen ve cinayetin, işkencenin, yasa dışı tutuklamaların ve daha işlenen diğer suçların sorumlularının hiçbirinin yargılanmadığı bir ülkede bu gelişmelerin yol açtığı bu tehlikelerin hepsi su götürmez gerçekliklerdir. Türkiye’de veya dünyanın başka yerinde ortaya çıkan bu kendiliğinden kitle eylemlerinin -hacmine bakılmaksızın- sınırları Brezilya’da yakında görülecektir. Bu olayların ve gerek Brezilya gerekse küresel kapitalist krizlerin açık ettiği belirleyici politik görev, yüzü işçi sınıfına dönmek ve işçi sınıfı içinde sosyalist ve enternasyonalist programa dayalı yeni bir devrimci önderlik inşa etmektir.
Bu, kendi ekseni etrafında dönen sözde sol gruplara, sendikalara ve PT’ye yapılan acımasız politik bir eleştiri olup, Brezilya işçi sınıfını devrimci bir perspektifle donatmanın ve ona tüm ekonomik elit çevrelerden uzak politik bir bağımsızlık kazandırmanın gerekliliğine işaret etmektedir.
BREZİLYA MUCİZESİ DUVARA TOSLADI
Bu kapsamlı halk eylemleri, yalnızca onları tetikleyen anlık olaylarla -Brezilya’da otobüs ücretlerine yapılan 20 sentlik artış; Türkiye’de İstanbul Gezi Parkı’nın yıkılmak istenmesi - açıklanamaz. Bunun nedenlerini, küresel kapitalizmin tarihsel krizince son derece keskinleştirilmiş olan ve toplumların derinlerinde köklenmiş çelişkilerinde aramak gerekir. Türkiye gibi Brezilya da son yıllarda ekonomik bir başarı öyküsü ile göklere çıkarıldı. Ancak görünen o ki “Brezilya mucizesi” duvara tosladı.
Brezilya, bir yanda 150-200 milyarder ve 150 binin üzerinde milyoner yaratırken, temel toplumsal alt yapı karşısında emperyalist baskı ve ekonomik gerilemenin kalıtlarını çözmede aciz kalmıştır. Aşırı yoksulluk oranını azaltmak için sınırlı sosyal yardım programlarına alkış tutmuş ve yeni bir “orta sınıf yaratmıştır. Bu, toplumsal olarak dünyanın en eşitsiz ülkelerinden biri olan Brezilya’nın durumunda bir değişikliğe yol açmamıştır.
Büyümede 2012’de yüzde 0.9’luk, bu yılın ilk çeyreğinde ise yüzde 0.6’lık düşüş ile giderek artan ekonomik kriz belirtileri söz konusudur. Sanayi üretimi, işten atmaları gündeme getirerek yüzde 0.3 düşmüştür. Bir yanda nüfusun büyük çoğunluğu borç yükü altında ezilirken, bir yandan da tüketici harcamaları da düşmektedir. Resmi rakamlara göre enflasyon yüzde 6.5’e çıkmış; temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları enflasyondan çok daha hızlı bir şekilde yükselmiştir. Her ne kadar son on yılda üniversite mezunu sayısı ikiye katlanmış olsa da bu gençlerin çoğu kendi dallarında ya da yeterli ücret veren işler bulamamaktadır.
Bu genç insanlar, üniversite öğrencileri ve yeni mezunlar bu hafta Brezilya’da sokaklara dökülen ve hayatlarında ilk defa öbek öbek kitlesel toplumsal eylemlere katılan göstericilerin önemli bir kısmını oluşturmaktadırlar.
www.globalresearch.ca Çeviren: Hilal ÜNLÜ