Taksim Gezi tartışmalarını, kentsel dönüşüm, yeşil alanların ranta açılması tartışmaları ve eylemliklerini aşağı yukarı iki yıldır şöyle böyle takip etmeye çalışıyordum... 31 Mayıs sabahı parka saldırı haberini alıp da, insanların bir anda Taksim’e yönelmesi anlık oldu. Gidenlerin bir kısmı mahalleye gece dönmüş, bir kısmı dönememişti. Sabaha karşı dört sıraları, Boğaz köprüsünden insanlar geçmeye çalışıyor; gazlar, saldırılar... Uykudan kapanacak gibi olan göz kapaklarıma neredeyse mandal tutturacağım; bir şeyler kaçırırım diye. Neyse, sabahı tam anlamıyla zor ettik.
Ertesi akşam Alibeyköy’deki AVM önünde, çoğunluğunu kadınların oluşturduğu, Halkların Demokratik Kongresi Alibeyköy Meclisi olarak az kişiyle başladığımız eylemde bir anda çoğaldık. Alkışlar, zılgıtlar, korna sesleri birbirine karıştı. Eylem sonrası Taksim’e toplu olarak gittik. Her tarafa gaz kokusu sinmiş, görünürde polis yok. Gümüşsuyu tarafında, çatışmalar yer yer devam ediyor...
SELLER GİBİ ...
Gece yarısı, erkek arkadaşların bir kısmını nöbete bırakılıp ilçeye dönüldü. Eve geldim ki, bir anda dışarıdan cılız “tencere-tava” sesleri duydum. Hemen pencereyi açtım, demirlere vurarak karşılık verdim. Olacak gibi değil, dışarı çıktım. Bir anda slogan atmaya çalışıyorum. Bir taraftan yürüyorum. Sokaktan 6 kişiyle başladık, üst sokağa vardığımızda, 100 kadar olduk. Sonra, seller gibi akmaya başladık; akıl almazdı.
Bir kadın daha birkaç aylık bebesini omuzuna yatırmış, naylon terlikler ayağında, sol eliyle bebesini tutuyor, diğer eliyle sloganlara beden dilini kullanarak katkı sunuyordu. Kadınların bir kısmı çocuğunu ve eşini uykuda bırakmış, eşofmanlı, pijamalı yürüyordu. Sabaha karşı evlere çekildik.
O hafta her akşam saat dokuzda, tencere, tava, cezve, kaşık, ele ne gelirse, soluğu sokakta alır olduk. Kadınlar, Gezi parkı dayanışma masası için, esnaftan, kadınlardan yardımlar topladılar. Hep birlikte götürdüler. Gezi parkına sırayla nöbet için çağrı yapıldığında, ilk önce kadınlar atıldılar,“Biz gideriz” dediler. Çocukları Taksim’de kalan anneler çocuklarının yanlarına gitti, beraber direndiler.
Ama en önemlisi korku duvarları yıkıldı, daha hoş görülü olmayı, öfkemizi gerektiğinde kontrol altına almayı, dayanışmayı öğrendik... Bir de bu dönem heyecan duymayıp da evlerinden hiç çıkmayanların iflah olmayacağını. Bir de sokaklarda özgürlüklerini ilan etmiş kadınların, iflah olmaz direnişçiler olacağını gördük. Meğer ne çokmuşuz, komşularımız ve etrafımızdakileri görmeye başladık. Bu daha başlangıç, yolumuz uzun, ama bir o kadar kardeşçe, güçlü.
TOMA YOLUN BURALARA DÜŞER Mİ?
Daha sonra forumlar başladığında, Alibeyköy’de önce Karadolap’ta, daha sonra Cengiztopel’de boş bir arsada toplanıldı. Her akşam ilk gelenler ve çoğunluğu oluşturanlar gençler ve kadınlar. Forumlarda ve eylemlerde video çekimi yapamaya çalışıyorum ama başbakanın ne görüntüsüne, ne de sesine, isminin geçmesine bile tahammülleri kalmamış kadınların. Küfürlerin, ardı arkası kesilmiyor. Kadınların öfkesi, yıllarca bedenleri üzerinden siyaset yapılması, 3-4 çocuk derken kadınların evlere kapatılmak istenmesi; ne giyeceğine karar verilmesi, şiddetin ve tecavüzün kutsanmasından kaynaklanıyor...
Forumlarda, Antep’te bir kadına tencere tava çaldığı için verilen 88 TL’lik ceza çok komik bulundu. “Biz de Belediye önünde tencere-tava çalalım, bize de kessinler” tepkileri yükseldi. “Tomalardan harcanan su 3 bin tonmuş. Toma yolun buralara düşer mi bilemeyiz, ilaç niyetine bir kalıp sabun atsak, ama vali beyin ilacı olmadan. Bütün mahalleli halılarını bir güzel yıkasa, buradan duyuruyoruz” diyorlar.
Lice’de Karakol inşaatının yapımını durdurmaya çalışan köylülere ateş açıldığı haberinin gelişiyle tepkiler yükseldi hemen. “Şimdi acılarımızın yarıştırılması değil, yan yana, kol kola mücadele günüdür. Bu daha başlangıç mücadeleye devam” diyordu kadınlar.
Evrensel'i Takip Et