Tecavüzcülerden değil, gökkuşağından korkuyorlar
Sizi kimi tiyatrocu, kimi transseksüel, kimisi de yazar olarak tanımlıyor. Peki Esmeray kendisini nasıl tarif eder?
Bana kalırsa Esmeray Esmeray’dır. Bu kadar. Tabi, bir gazetenin kitlesine hitap ediyorum. Ama çok tanımayanlar için“Transseksüel bir kadın” olarak tanımlıyorum kendimi. Politik olarak hiçbir ideolojiye bağlı değilim. Öyle olmak da istemiyorum. Ama benim de ilkelerim var; mesela yurtseverim.
Peki feminist bir yönünüz de yok mu?
Ben feminist değilim, ancak feminist bir teoriye inanıyorum.Bence feminizm bir teori olarak sürekli değişken olmalıdır; koşullara göre, iktidarlara göre… Diyelim ki; kadının adı konulmadan, eşcinsellerin adı konulmadan yarın bir devrim olsa, yine bir iktidar olacak. Kapitalist sistemin iktidarı yerine, işçi sınıfının iktidarı geldi diyelim. Bu şekliyle yine bir ‘erkeklik’ devam edecek ve feminizm o zaman da gerekli olacak. O yüzden bir kimlik olarak feminist değilim, ama feminist bir teoriye inanıyorum.
Kadın mücadelesi verenlere kimileri “Kadını niye bu kadar çok yüceltiyorlar, aslında biz eşit görüyoruz” diyor. Pozitif ayrımcılık meselesi sizce abartılıyor mu, abartıyor muyuz?
Bir ezilmişlik üzerine politika üretiyorsunuz ve kendinizi o politik arena üzerinden var etmeye çalışıyorsunuz ve o arenada kendinizi daha toplumsal bir hale getirmeye çalışıyorsunuz. Mesela işçi sınıfı için mücadele verenler, sosyalist hareketler… Bunların içinden “Bu kadınları niçin bu kadar yüceltiyorsunuz” diyenler, niye işçi sınıfının mücadelesi için bunu söylemiyor? Zaten cinsiyetler arasında bir eşitlik yok ki, olsa o zaman bunu desinler. Kadınlar sokağa bile çıkamıyor. Bingöl’deki tecavüzcüler serbest bırakıldı, N.Ç olayı yine aynı, Bursa’da 60 kişi 15 yaşındaki bir kıza tecavüz etti. Şimdi böyle bir durumda kalkıp bu söylenir mi? Ben artık dayanamıyorum. Koca bir mahalle küçük bir kıza tecavüz ediyor. Bu ne demek ya! Bu münferit bir olay değil. Korkuyorum bunu düşününce, buradaki bütün adamlar tecavüzcü gibi geliyor.
15 YAŞINDAKİ KIZA TECAVÜZ EDİLİYOR, SESLERİ ÇIKMIYOR
“Tecavüz” diye bir oyun da oynadınız. Orada kendi hikâyenizi de anlatıyordunuz. Neden böyle bir oyun oynamayı seçtiniz?
Evet, benim hikâyem oyundakine benzer bir hikayeydi. Haykırmak, bağırmak lazım, duyurmak lazım bunları. İktidardaki adamlar, bunları meşrulaştırmaya çalıyor. “Tecavüze uğrayan kadının çocuğuna da biz bakarız” demek nedir? Sen tecavüzü meşru mu görüyorsun yani? Bu korkunç bir şey. Sonra milletvekili bir kadın “vajina” dediği için, Bülent Arınç çıkıp “Çok utandım, bir kadın nasıl cinsel organının adını ağzına alabiliyor?” diyor, ama kendi ülkesinde 60 tane kelli felli herif 15 yaşında bir kıza tecavüz ediyor, sesleri çıkmıyor, bundan utanıp sıkılmıyor. Bu yılki LGBT Onur yürüyüşünden sonra, 72 kurum bir araya geldi, imza toplayıp LGBT’yi kınadı. Neymiş efendim, “Küçük bir kız çocuğunun elinde gökkuşağı bayrağı varmış.” Ne var yani, ne olmuş? Yahu nasıl bir ahlak bu. 4 subay bir kıza tecavüz ediyor, serbest kalıyor, birinizin sesi çıkmıyor. Her gün 3 kadın tecavüze uğruyor, onlarca kadın ölüyor sesleri çıkmıyor. Bu nasıl bir ikiyüzlülüktür? Bu nasıl bir ahlak anlayışı? Elinde gökkuşağı bayrağı olan küçücük çocuktan korkuyor, 60 tecavüzcüden korkmuyor.
‘ÇÎROKLARDAN, ANLATI TİYATROSUNA…’
Kürt geleneklerinde ‘çîrok’lar çok etkindir, masalcı bir nene ya da dede masallar anlatır. Sizin oyunlarınızda da hep bir anlatıcı var.
İşte tam da dediğiniz şeyden kaynaklanıyor bu. Benim tiyatro tarzım hep bu anlatılar üzerine kurulu; çünkü öyle bir kültürden beslendim. Ben pek not tutmam. Aklıma kaydederim, bu bende hep vardı. Çünkü biz hikâyelerle büyüdük, neneler bize hikâyeler anlatırlardı ve biz de onları diğer çocuklara anlatırdık; hem de eksiksiz.
Neden hep tek kişilik oyunlar oynuyorsunuz?
Hem anlatı olduğu için, hem de çoğunlukla kendi hikâyemi anlattığım için. Toplumun dayattıkları, cinsiyet rolleri… Bütün bunları harmanlayarak ortaya farklı bir şey çıkardım. Tek kişilik oyunun şöyle bir avantajını da gördüm: Ben, başka bir iş yapamıyorum tiyatro dışında. Başka bir gelir kaynağım yok. Tek kişi olunca bilet 5 liradan da satılsa, parası bana kalıyor. Ekip kalabalık olsaydı, çok daha zor olurdu maddi acıdan. Ama bu sene tek kişilikten çıkacak sürpriz bir projem var. O da anlatı üzerine kurulu, biraz meddah geleneği gibi.
ESKİ CİNSEL ORGAN YERİNE BİR BAŞKASI
Cinsiyet değiştirme ameliyatı geçirdiniz. Buna nasıl karar verdiniz?
“Vücudumda sevmediğim bir şey var ve bunun da yolu yordamı varsa niye yok etmeyeyim” diye düşündüm. Hiçbir şey değişmedi, ben zaten bendim. Eski cinsel organın yerine bir başka cinsel organ oldu o kadar. Kırk yaşına geldim,duygularımda bir değişme yok. Sadece erkekliğin en büyük sembolü, silahı olan bir şey vardı, ben de onu yok ettim. Hepsi bu!
Ameliyat anına kadar nasıl bir süreç işliyor?
Dava açılıyor, yani devlet karar veriyor senin ne olacağına. Anayasa’da “İsteyen kadın, erkek olabilir, isteyen erkek de kadın olabilir” maddesi var. Ama bunun şartları var: “Üreme yeteneğinden yoksun olmak”gibi. Yani biyolojik olarak üreme yeteneğim varsa, ameliyat olamıyorum. Kişinin ne istediğine, ne de hissettiğine bakmıyor. Bunun belli bir süreci var, terapiye gidiyorsun, psikiyatri raporu alıyorsun, sonra mahkemeye başvuruyorsun. Sonra mahkeme seni tekrar hastaneye gönderiyor.
Psikiyatriden nasıl bir rapor alman gerekiyor?
Kişi kendini iyi hissetmiyor, “’Trans geçiş ameliyatı’ olursa iyileşecek” diyor ve bu yönde bir rapor veriyor. Yani psikiyatri ‘hastalık’ olduğu yönünde rapor verirse mi ameliyat için uygun oluyor? Maalesef öyle. Kabullenmesi çok zor aşamalar her birisi. Ama buradaki terapiler bence çok gerekli. Bunlar grup terapisi şeklinde oluyor. Mesela ben kaç kez şahit oldum birkaç seansa geldikten sonra “Ben artık gelmeyeceğim” diyor, nedeni sorulunca aslında gay olduğunu fark ettiğini dile getiriyor. Çünkü erkekten hoşlanıyorsa “Ben kadın olmalıyım” diyor. Ama sonra fark ediyor ki aslında gay. Ya mutlaka erkek ya da mutlaka kadın olacaksın ya. Bu terapilerde başka bir dünya olduğunu, LGBT’lilerin olduğunu görüyor. Kadının kadına, erkeğin erkeğe yöneliminin olabileceğini görüyor ve aslında bedeniyle ilgili bir problemi olmadığını fark ediyor. Dolayısıyla cinsel kimlik, cinsel yönelim çok ayrı şeylerdir. Transseksüel birey doğduğu günden bu yana hiçbir zaman kendisiyle barışık değildir. Özellikle cinsel organıyla barışık değildir. Ama yine de kişinin beyanı yeterli olmalıdır bu ameliyatlarda. Mesela Brezilya psikiyatri raporunu da kaldırdı.
Türkiye gibi bir yerde birey bu kararı alma aşamasına geldiyse bu yeteri kadar sağlıklı bir beyan değil midir?
Evet aynen öyle. Bu rapor sonrasında mahkeme seni tekrar üroloji ve psikoloji bölümü olan bir hastaneye sevk ediyor. Psikiyatri senin önceki raporunu görünce “tamam” diyor, ama üroloji berbat. Doktorlar pozitif ayrımcılık yapmasa, kişiyi sperm testine tabi tutsa hiç rapor vermez. Çünkü hormon ilacı verilmişse spermler azalıyor, ama yok olmuyor yine de. Sperm sayısı çok çok azaldığı için de “Yoksundur” diyor. Aklı başında olan ürologlar sperm testine tabi tutmuyor, psikiyatri raporuna bakıyor, sana birkaç soru soruyor ve “Kişi istenen konuma sahiptir, transseksüel yapıdadır, üreme yeteneğinden yoksundur” deyip raporu veriyor.
Yani doktorun insafına, “homofobik” olup olmamasına kalıyor biraz...
Kesinlikle. Zaten genellikle vermiyorlar. Aslında eskiden mahkeme kararı olmadan bu ameliyat yapılabiliyordu. Sadece kimlik için mahkemeye başvuruluyordu. Şimdi iyice zorlaştırıldı. Bu yasanın acilen kalkması gerek. “Hem cinsiyet değiştirebilir” diyorsun, hem de şart koşuyorsun. Bu böyle olmaz.
Maddi olarak zor mu?
Tabi ki çok pahalı. İnsanlar birikim yapıp ancak ameliyat olabiliyor.
HERKESİN KENDİNİ ANLATABİLDİĞİ BİR HAYAT İNŞA EDEBİLMEK İÇİN ÇALIŞILMALI
LGBT-Onur Yürüyüşündeki “Zeki Müren’in Askerleriyiz” sloganını nasıl buldunuz?
O, hiç hoşuma gitmemişti. Zeki Müren, eşcinsel olduğunu hiçbir zaman kabul etmedi ve ölürken mal varlığını en homofobik kuruma, TSK’ya bıraktı.
Gezi sürecinde kadın hareketi ve LGBT çok etkindi. Sizce bu basında yeteri kadar yansıdı mı?
Ana akım medya direnişe dair zaten hiç bir şey vermedi. Ama LGBT’nin son yürüyüşüne insanlar öyle bir akın etti ki; onlar bile vermek zorunda kaldı. Alternatif medyanın da eksikleri vardı, daha iyi olabilirdi. Ama alternatif medyanın olgunlaşmaya başladığını, cinsiyetçi yanlarını aşmaya çalıştığını da söylemeliyiz. Sol hareket LGBT’yi tartışıyor, kendi tüzüğünün içerisine alıyor. Alternatif medya da bu yöndeki haberciliğini geliştiriyor. Mesela bu süreçte Hayat Televizyonu Gezi direnişini ve LGBT Onur yürüyüşünü konuşmak için beni çağırdı, ama NTV çağırmazdı, çağırmadı da. Alternatif medyayı sadece daha iyisi olsun diye eleştiriyoruz. Yoksa şikâyetçi değiliz.
Bu direnişin getirdiği umut sizce ne kadar sürer?
Çok iyi gidiyor bence, şimdi parklarda forumlar var. Her yer Gezi oldu. Bu öyle kolay kolay bitmeyecek, yeni şeyler yaşanacak, hayatı değiştirmeye yönelik çok ciddi şeyler oluyor. Bu direniş AKP’ye karşı değil, sisteme karşıdır. AKP gitsin, sonra kim gelecek? Bunu sadece AKP karşıtı bir şeymiş gibi göstermeye çalışan ulusalcılar var. Onlarda ne yapıp, ne ettiyse de bu direnişin odağında olamıyor. Direnişi ellerine almazlar, mümkün değil. LGBT’lileri mi, kadınları mı, 90 kuşağını mı alacaklar? Hiçbirini alamazlar, dolayısıyla çok umutluyum. Öyle az buz da değil.
Esmeray’ın önerisi nedir? Ne yapılırsa bu iş daha iyi bir yere gider dediğiniz ne var?
Ben bir partiye dönüşmesi taraftarı değilim. Bizim hedefimiz iktidar olmamalı. Biz çoğulcu demokrasiyi sağlayabilmeliyiz, herkesin katılımın sağlayacak halk meclisleri sağlamamız lazım. Kolektif herkesin kendini anlatabildiği bir hayat inşa edebilmek için çalışmalı, böyle olursa parti kurulur; ama direkt partiden başlanırsa bu iş olmaz.
KENDİMİ İFADE EDEMEMEKTEN KORKUYORUM
Birlikte yürüdüğünüz, yolunuzun kesiştiği dernekler, arkadaşlar var elbette. Siz buralarda da bir yanlış gördüğünüzde sözünüzü sakınmıyorsunuz. Bu haliniz nasıl karşılanıyor?
Öyle olmalı.Yoksa işin içinden çıkamayız. Mesela benim eniştem ablama şiddet uyguluyordu ve çıkıp feminizme dair bir şey söylemek içimden gelmiyordu. Çünkü ben daha en yakınımdakini halledememişim. Enişteme telefon edip “Sen ne yapıyorsun? “ dedim. Ablam olduğu için değil, kadın olduğu için. “Çek elini kadının üzerinden dokunma” dedim. Dolayısıyla insanlar artık alıştı bana. “Ya Esmeray’dır söyler” gibi bir algı oluşabiliyor. Onu da öyle ayarlıyorum ki “Esmeray’dır”mevzusundan çıkarıyorum.
Zaman zaman bu açık sözlülüğünüzün başınıza bela olabileceğinden korkmuyor musunuz?
Korkmuyorum. Ben zaten çocukluğumdan beri böyleyim; ama son süreç biraz beni ürkütüyor. Ama Taraf’ta yazdığım için şimdi biraz ürküyorum.
Neden? Mehmet Ali Alabora’ya neler yapıyorlar, görüyoruz.
Yani hedef gösterilmek mi korkutuyor ?
Tabi ki. Ölmekten, öldürülmekten değil ama korkum. Kendimi ifade edeceğim alanları kısıtlamalarından korkuyorum. Öyle bir hale getirdiler ki, kendimize oto sansür uyguluyoruz. “Şunu yazsam olur mu?”, “Bunu yazsam acaba ne olur?” diye. Ben şuna çok dikkat ederim; hakaret, politik eleştiri olamaz. Elbette oynarken, yazarken buna dikkat etmeli, ama üzerimizde bir baskı da hissetmemeliyiz.
Evrensel'i Takip Et