20 Temmuz 2013 17:14

Açık bir düş, net bir dokunuş

Bizler bilmiyoruz. Büyüklerimizden çok dinledik ama bilmiyoruz. Kâh pazar yerlerine, kâh boş bir arsaya ya da bir okul bahçesine sıcak yaz günlerinin serin gecelerinde kurulduğunu söylediler. “Bütün mahalle giderdik” diye de hep vurgu yaptılar. Yanlarında götürdüklerinin (mısır, çekirdek) yanına, a

Açık bir düş, net bir dokunuş
Paylaş
Suat Eroğlu

Onlar hangi kuşak sayılırlar, alfabenin hangi harfine tekabül ederler bilmem ama bildiğim bir şey var; anlattıkları hiçbir şey bu kadar güzel ve heyecanlı gelmiyor bize.

Daha başka anılar, yaşanmışlıklar var elbette ki, ama derdimiz bir ‘nostalji’ yaratıp yaşlılara “Nerde o güzel günler” gençlere de “Keşke o zamanlarda yaşasaydık dedirtmek” değil. Açık hava sinemalarının bugünkü durumu ve geleceği hakkında birkaç kelam etmek.

FİLM İZLEMEK İSTİYORUZ, PEKİ NEREDE?

Bizler odalarımızda devamlı açık olan hatta kucaktan kucağa, elden ele gezdirdiğimiz bilgisayarlarımızla yaşıyoruz. Bütün filmlerimizi de orada izliyor, bıraktığı olumlu ya da olumsuz etkiyi birkaç sözle ya filmin altına yorum yaparak ya da sosyal medyadan birkaç satır ‘anlamlı’ söz ile dışavurumunu sergiliyoruz. Bizim bu tercihimizde şimdiye kadar gittiğimiz “sinema” salonlarının hiç mi suçu yok dersiniz? Bu salonlardan dolayı açık hava da film izlemekten bahsetmenin bile bize müthiş heyecanlı güzel bir şey olarak geldiğini düşünür oldum. Örneklerle şu ana kadar film izlediğimiz salonlara bir bakalım;

AVM Sinemaları: Büyük şirketlerin ele geçirdiği, neredeyse sadece popüler filmlerin gösterildiği sinema salonları, filmin yanında yenilen bir şeylerden ziyade, yenilenin yanında film izlettirme havasında. (Bonus)

Bağımsız Salonlar: Genelde seyircinin “Sanat” filmi diye nitelediği filmlerin gösterildiği salonlar. Kışın soğuk, yazın sıcak, ses ve görüntünün her daim kötü olduğu, buna rağmen sabit seyircisi olan, ama kapanmaya yüz tutmuş ya da ‘yıkılası’ yerler. (Emek)
Belediyelerin Sinemaları: Bu çok amaçlı salonların hiçbir amaca hizmet etmediği yetmezmiş gibi, bir de film göstermek gibi bir amaca hizmet edeceğini düşünmek sinema düşmanlığı olsa gerek.

Açık hava sinemaları: Çoğunlukla belediyelerin ve festivallerin tercih ettiği, ama nostaljik algıdan kurtulamayan bol kahkahalı yerli filmlerinin yanında mutlaka “Selvi Boylum Al Yazmalım” filminin gösterildiği çoğu zaman ‘taşıma’ insanların iştirak ettiği yerler.
Film izlemek istiyoruz. Bir filmi bir sinemada izleyenlerle bir bilgisayarın başında izleyenlerin hiç birinden “Yahu bilgisayarın başında daha iyi oluyor” diye duymadım. (İzlediğini anlamayıp durdurup geri saranlar hariç.) Yönetmenden, seyircisine kadar uzanan koca bir sinemasever ailesi tüm olup bitenlerden rahatsız. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte en önemli şey film yapmaktan ziyade, yapılan filmlerin gösterileceği ‘mekânlar’ sorunu her şeyin tam ortasında durmakta.

GEZİ’NİN FİLMLERİ

Gezi eylemlerine sinema dünyası oldukça önemli bir destek verdi. Bu destek birebir katılımcı olmaktan ziyade gezinin katılımcılarının sinemadan ne denli etkilendiklerini (Attıkları sloganlar, yazdıkları duvar yazıları, taktıkları maskeler vs) gösterdiler. Gezi parkına kurulan perdeden gösterilen filmler birlikte izlenerek bir açık hava sineması canlandırıldı. Yaşayanlar bir nebze olsun o tadı mutlaka almışlardır. Ancak Gezi eylemleri dolayısıyla yapılan forumlar gayet öğretici ve yönlendirici oldu. Örneğin heyecanlı bir gencin; “Bu eylemler sadece büyük şehirlerin merkezlerinde başladı. Daha sonra yayıldı, ama yine de Anadolu’da, Karadeniz’de, Doğu’da iyi katılım olmadı. Daha ziyade küçük destek eylemleri gibiydi. Oralarda bir şeyler yapmalıyız oralara ulaşmalıyız” diye anlatırken biri aradan bağırdı: “Evet, sanatımızla gitmeliyiz”

GEZİ’DEN GEZİYE, HAYDİ SANAT TURNESİNE!

Evet, belki hepimize başta romantik bir eylemci tavrı gibi gelebilir, ancak geleceğe dair bir yönelimin dışavurumu da olabilir.

- Düne kadar ya sonbahar başında ya da yaz başında gösterilen ‘sanat’ filmleri artık yaz aylarında gösterilmeye başlanıyorsa, (Yani sinema seyircisinin en az gittiği dönemler)

- Onur Ünlü gibi çektiği diziden kaynaklı az çok izleyicisi olan bir yönetmen dağıtım ağına girmeyip filmin gösterimini kendisi organize ediyorsa, (Yeni sinema hareketinin de böyle çalışmaları var)

- Tüm olumsuz koşullarına rağmen sahip çıkmaya çalıştığımız salonlar tek tek kapatılıyor ya da yıkılıyorsa, (30 küsur bağımsız salon kaldı)

- Önemli festivallerin birçoğu gösterime girmiş filmleri tercih etmiyor ve bu festivaller kış aylarındaysa,

- Filmler kısa bir süre kaldıkları gişede boş salonlara oynuyorsa,

- Yaz ayları ‘halkların’ etkisiyle her zamankinden daha sıcak geçiyor ve evlerde durulmuyorsa,

- Seyirci “Açık Hava Sineması” deyince, heyecanlanıyorsa....

VALLAHA BU İŞ OLUR!

Hangi iş mi? Seyircinin minderini, sandalyesini kapıp evinden çıktığı, sinemanın insana olan en önemli katkısını “Bir araya gelen topluluğun ortak duygu ve düşünceyi paylaşma ve geliştirme” arzusunu hayata geçirme işinden bahsediyoruz. Başta boş salonlara oynayan filmlerinin geliriyle, kısa bir dönem için yapılan kopya paralarını ödeyemeyen sinemacılar olmak üzere, sinemayı gerçek anlamda dert edinmiş kurum, kuruluş ve şahıslar böyle bir etkinlikle yan yana gelebilirler, gelmelidirler.

Gezi’de bizi en çok güldüren ve düşündüren sloganlardan biri olan var ya; “Allahını seven defansa gelsin. (Jamiryo)” Ekşicilerin deyimiyle “Bir mahalle maçında, kahırdan kahıra koşmakta olan bir takım kaptanın yakarışı” tanımlı slogandaki gibi, “Allahını seven film izlemeye gelsin” diye haykırmanın ya da içten içe böyle düşünüp de, “Seyirci de neymiş canım, anlaşılmayan filme denir sanat” tavrının artık sosyal medyada alay konusu olmaktan öte bir değer taşımadığı bilinmelidir. Ancak pası doğru yere attığınızda top sizde kalır, aksi takdirde hep rakibin ayağındaki topla gelişen atakları izlerken sadece yakarışlarınız duyulur. Sanat bir köşede kendi kendine bir dışavurum mudur? O forumda haykıran genç gibi heyecanlıyız. Yeni bir dağıtım ağı, yeni mekânlar ama ille de yaz aylarının sıcak gündüzlerinde tıkıldığımız kapalı mekânlardan, bizi sokağa atacak, filmlerimizi izleyeceğimiz “Açık Hava Sinemamız” olsun istiyoruz. Yürümek istiyoruz, bireysel bir çöküşten toplumsal bir düşe. Hoş geldin mahallemize...
Not: “Fruko” hemen sponsor olmak isteyebilir, buradan gelecek gelirle seyirciye bedava mısır dağıtılabilinir ya da yeni yapılacak filmlere bütçe sağlanmış olunur. Çok ciddiyim bak!

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Ne telaşlandın be Perinçek!

SONRAKİ HABER

Yoksul öğrenciler işçileştiriliyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa