Statüsüz bir çözüm olmaz
Kürt parti ve oluşumların sürece dair değerlendirmelerinin yer aldığı dosyamızın ikinci gününde Özgürlük ve Sosyalizm Partisi (ÖSP) Genel Başkanı Sinan Çiftyürek sürece ilişkin sorularımızı yanıtladı. Kürtlerin taleplerinin bireysel-kültürel haklarla sınırlı ve toprak meselesinden kopartılmış bir demok
Yusuf Karataş / Cumhur Daş
Kürt parti ve oluşumların sürece dair değerlendirmelerinin yer aldığı dosyamızın ikinci gününde Özgürlük ve Sosyalizm Partisi (ÖSP) Genel Başkanı Sinan Çiftyürek sürece ilişkin sorularımızı yanıtladı. Kürtlerin taleplerinin bireysel-kültürel haklarla sınırlı ve toprak meselesinden kopartılmış bir demokratikleşme ile çözülemeyeceğini söyleyen Çiftyürek, çözüm için Kürtlerin siyasi statüsünün tanınması gerektiğinin altını çizdi.
Son yıllarda Kürtler arasında en çok tartışılan konuların başında ‘birlik’ konusu geliyor. Bu bağlamda haziran ayında yapılan ‘Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı’nı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bundan sonra neler yapılmalı?
Birincisi; Konferans ile hedeflenen yeni ve geniş ulusal demokratik birliğin yaratılmasıdır. Birlik arayışında yol alındı ama birlik modeli ve işleyişi konusunda görüş ve öneriler farklıydı, önümüzdeki süreçte bunu tartışacağız. İkincisi; belki de ilk kez Kuzey Kürdistanlı güçler arasındaki farklılıklar bu düzeyde yoğun olarak tartışıldı. Ulusal birlik ve çözüm meseleleri üzerine farklı, yer yer karşıt görüşler ilk kez bu kadar düzeyli, dinamik ve açıklıkla ele alındı. Farklılıklar üzerinde tartışarak uzlaşma arayışı iç demokrasi kültürünün gelişmesinde önemli bir adım oldu. Denilebilir ki; BDP ve DTK geleneği ilk kez bu düzeyde, kendi dışındaki güçlerden gelen ciddi bir demokratik dirençle yüzleşti. Üçüncüsü; Konferans birçok eksiği, yetersizliği hatta kimi işleyiş hatalarını da açığa çıkarttı. ‘Kuzey Kürdistan’da Ulusal Birlik ve Ortak Tutum’ oturumunda olabildiğince zaman daralması basıncı yaşandı. Ayrıca sonuç bildirisine ilişkin ön hazırlığın yeterince yapılmadığı da görüldü. Dördüncüsü; “Kürdistan halklarının kendi tercihleriyle statülerini (özerklik, federasyon, bağımsızlık gibi) belirleme hakkına sahip olduğunun, Kürdistan halklarının kendi kaderini tayin hakkının sadece Kürdistan halkının kararına ve onayına bırakılması konferansımızda ortaklaşılan bir ilkedir” kararı, ulusal özgürlük mücadelesinde ortak payda adına ileri bir adımdır ve Kürdistanlı tüm yurtsever, devrimci güçler sahiplenmeli. Kısacası, konferans artısıyla eksiğiyle önemli karar ve yönelimlerle tamamlandı. Şimdi konferans sonuçlarını hayatla buluşturmak için çabalamalıyız.
Bir de Kürtlerin bir çatıda birleşmesi sorunu var. DTK, böylesi bir çatı örgütü olma iddiasıyla oluştu ve bütün Kürt örgütlerine çağrı yaptı. Siz neden DTK içinde değilsiniz?
DTK yetkililerinden bize zaman zaman katılma çağrıları yapıldı, ancak yer almayacağımızı belirtmiştik. Neden yer almadık? Öncelikle DTK’nın fazlasıyla bir partiyle özdeşleşmiş olmasıdır. Bu görüşümüzü BDP ve DTK’lı dostlarla gerçekleşen ortak toplantılarda da dile getirdik. DTK bileşen olarak Kürdistan’da sadece BDP ve etki alanındaki güçleri içeriyor. Ne kadar güçlü olursa olsun bir parti ve o partiyi yansıtan bir oluşum öncelikle Kongre olamaz ve tek başına bir halkı, bir milleti temsil edemez, etmemeli. Kürdistani parti, örgüt, kurum ve belli başlı şahsiyetleri geniş ulusal demokratik birlik modeli hukuku içerisinde bir araya getirecek yeni bir Kongre/Meclise ihtiyaç var.
Bugün Suriye üzerinde somutlanmış bulunan bölgesel kamplaşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu kamplaşma Kürtler için ne anlam taşıyor?
Suriye üzerinde, Rusya ve ABD’nin başını çektiği Doğu-Batı eksenli güçler arası uzlaşma ve çatışma eğilimlerinin iç içe yaşanmasının yarattığı belirsizliğe Akdeniz’den Basra Körfezi’ne kadar artan savaş gemileri trafiği eşlik ediyor! Mısır meselesi ise buna yeni bir boyut kazandırıyor! Suriye meselesi daha net gösterdi ki; 1916 İngiliz-Fransız emperyalizmi yapımı olan Sykes-Picot’a dayalı düzen yürümüyor. Bölge yeni düzene gebe! Ya halklar yeni düzenin şekillenmesinde belirleyici olacak ya da Sykes-Picot yerine bu kez Rus-ABD patentini taşıyan yeni bir ‘düzen’ dayatması ile yüz yüze kalabilirler. Türk devleti, Kürdistan meselesinde, Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de, ‘Suriye’nin toprak birliği’ üzerinden kendi ‘toprak birliğinin’ savunuculuğunu yapıyor. Hedef Kürtlerin siyasi statü kazanmaması! Politikasının diğer ayağında ise Şii Baas rejiminin yıkılmasıyla bölgenin Sünni eksenine doğru güçlü bir hamle yapma hesabı var. Bu kamplaşmada Kürtler kendi talep ve hedefleriyle kendileri olurlarsa, Kürdistan’ın tarihsel trajedisinden kaynaklanan ağır sorunlarını parçalar arası birlik ve dayanışma mekanizmalarıyla aşarlarsa ve her parçada geniş ulusal demokratik birliklerini yaratırlarsa süreçte olumlu kazanımlar elde edebilirler.
‘NE ERGENEKON’DAN ÜRKÜNTÜ NE AKP’DEN BEKLENTİ’
Türkiye’de mayıs sonundan bu yana Gezi direnişi en önemli gündem durumunda. Bu süreçte Kürtlerin bu direnişe mesafeli olduğu görülüyor. Ancak Lice olayından sonra ilk defa Batı’da Kürt mücadelesine bu düzeyde bir sahiplenme de ortaya çıktı. Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Farklı hatta yer yer karşıt çelişki ve tepkilerden beslenen Taksim Gezi Parkı direnişi kendiliğinden gelişen öfke patlamasıdır. Kürt ulusal demokratik hareketi genellemesinin aksine ÖSP mesafeli yaklaşmadı. Gücü oranında yer aldı, taleplerini yansıttı. ‘Kürt halkına siyasi statü, ana dilde eğitim, kolektif haklar’ ve ‘sınıfsal, cinsel, ulusal sömürüye hayır’ pankartları meydana asıldı. ÖSP’nin Gezi direnişindeki duruşunu, bir yoldaşımızın ifadesiyle ‘Ne Ergenekon’dan ürküntü ne de AKP’den beklenti’ yaklaşımı iyi özetlemişti. Gezi Parkı direnişinde halklar, demokratik isyan hakkını kullandılar. Türk ulusalcıların katılımı ve kimi sermaye çevrelerinin dolaylı desteği halkın demokratik isyanını kısmen gölgeler ama sahip çıkmamız gereken devrimci isyan ruhunu ortadan kaldırmaz.
‘KÜRT SORUNU TOPRAK MESELESİNDEN KOPARILARAK ÇÖZÜLEMEZ’
Bugün Öcalan’la devlet arasında Kürt sorununun çözümü konusunda sürdürülen bir görüşme süreci var. AKP, 2011’de içeride ve dışarıda savaşa ve müdahaleye dayalı bir politika izlerken neden tekrar görüşme sürecini başlattı? Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Devlet Kürt meselesinde neden tekrar görüşme sürecini başlattı ve niye acele ediyor? Birincisi; Küt halkının dört parçada ki ulusal demokratik mücadelesinin Türk devleti üzerinde yoğunlaşan basıncıdır. İkincisi; Ortadoğu sınırları üzerindeki tartışmaların yeniden alevlenmesi ile paralel hareketlenen Kürdistan jeopolitiği ve Kürdistan haritasının hızla siyasal içerik kazanmasıdır. Üçüncüsü; Güney Kürdistan benzeri Batı Kürdistan’da da federe yapının eklenmesinin, Türk devletinin yeni kırmızı çizgilerini de alt üst edecek olması!
Dördüncüsü; Türk devletinin muhtemel bir bölgesel savaşta, silahlı PKK’yi İran, Suriye, Irak hatta Rusya kendisine karşı kullanabilir, potansiyel tehditten hareketle PKK’yi silahsızlandırma arayışı. Beşincisi; hazır ABD ile AB, Türk devletinin Kürt meselesindeki bireysel, kültürel haklarla sınırlı politikasına ve ‘toprak bütünlüğüne’ destekleri devam ederken meseleyi hal yoluna koyma arayışı. Altıncısı; sürdürülen kirli savaşta ‘10 il Kürdistanileşecek ise geriye kalan 71 il Türkistanlaştırılmalı’ politikasının artık içerden ters tepmeye başlaması. Yedincisi: Davutoğlu’nun Osmanlı son bakiyesinde ‘Parantezi kapatalım’ vurgusuyla belirlediği emperyal hedefe Güney ve Batı Kürdistan’ın alınması gereği olarak önce ‘kendi parçasında çözümü’ hızlandırma zorunluluğu. Sekizincisi; nihayet 2014’te seçimin yapılacak olması da AKP Hükümetinin PKK’yi silahsızlandırma ve Kürt meselesini ‘çözme’ arayışını hızlandırdı. Bunların toplamında Türk Devleti, Ortadoğu, özelde de Kürdistan merkezli yeni sınır çizimleri şekillenmeden, Kürtlerin taleplerini bireysel-kültürel haklarla sınırlı ve toprak meselesinden kopartarak ‘demokratikleşme’ çerçevesinde ‘çözmek’ istiyor! Daha fazla demokrasi, demokratikleşmenin tüm halklar gibi Kürt halkı için de yaşamsal önemi vardır. Fakat Kürdistan meselesi salt demokratikleşmeyle çözümlenemez. Sonuç, Ankara ‘çözüm’ adına bir yandan ‘demokratikleşme’ derken diğer yandan aynı süreçte daha çok kapitalizm, daha çok karakol, daha çok ideolojikleştirilmiş dini öne çıkarıyor!
‘ÖSP OLARAK FEDERAL BİR YAPI İSTİYORUZ’
ÖSP’nin Kürt sorununun çözümüne dair talepleri/politikasını özetlemek gerekirse neler söylemek istersiniz?
ÖSP, Kürdistan-Anadolu ve Kürdistan halklarının Anadolu halkları ile ilişkisinin federal bir yapı içerisinde belirlenmesini istiyor. ÖSP ve diğer siyasi yapılar statü talebi ile diyorlar ki; ey devlet, hükümet, Kürt meselesini, Kürdistan coğrafyasından kopartarak çözemezsin! Kürt’ü, Kürdistan meselesinden kopartarak bireysel-kültürel haklarla sınırlı çözme ısrarından vazgeç! Bu çıkmaz sokaktır!
YARIN: Azadi İnisiyatifi Genel Koordinatörü Adem Özcaner